Üşüdüğümüzde camı kapatmak kadar kolay olsaydı keşke,
Sevilmediğimizi anladığımızda o kişiye yüreğimizi kapatmak...
[MÜŞFİK KENTER]
SAMİ BABACAN İÇİN…
Kadıköy’ün dik bir sokağından ağır ağır indi iskele kenarına. Akşamüzeriydi, rüzgâr bütün gücüyle dalgaları karaya kadar çıkıyordu. Varol oturdu bir banka, sararmış bıyıklarının arasına yerleştirdi sigarasını ve yaktı. Uzun zaman olmuştu sokakta kalalı. Önceden tertemiz kıyafetler giyer, bazen günde iki kez duş alırdı. Şimdi berduş oldu. Gülten, “Şair” diye seslendiğinde Varol hep “Şair değilim Gülten, kıyafetlerim yeni. HÜ!” derdi, Gülten gideli iğrendiği o insanlar gibi olmuştu. Kusmuk dolu, soğuk kaldırım kenarlarında ıslanmış kartonları yatak, yırtık ayakkabılarını yastık, kir kaplı ceketini battaniye yapıp uyuyan insanlar gibi. Belki çaresizlik, maddiyat veyahut akli sorunlar. Kimsenin içre ne olduğunu bilemeyiz. Ahi Süvari ve Ruhşen İncesu’yla soğuk bir sokaktan kaçıp metruk bir eve sığındığında tanıştılar, bir süre sonra da sıkı dost oldular. Bir yıl önce Ruhşen, sessiz sedasız gitti, Ahi de bir tiyatro salonunda intihar etmiş. Varol iki dostunu da kaybedince çıktığı çukurun yine en dibine düştü. Sonra da Taksim’e hiç gitmedi.
Çaycı hiçbir şey demeden karton bardağa doldurdu sıcak çayı banka bırakıp “Çay, sıcak çay” diye bağırarak gitti. Varol çayından bir yudum aldı. Ceketinin cebinden kalemini ve defterini çıkardı ve yazmaya başladı.
Garip, garip, garip…
Fakir gönlümüz eda etmekte direniyor günleri
Günlerdir günlük güdük
Kadıköy’ün sokakları dik
Yukarı, aşağı… Dön babam dön
En başa döndük
Bir baktım ki
Yine tek başınalık
Ne sen varsın, Ne Ruhşen, Ne Ahi…
Ey Güvercin!
Duydum ki
Mutat üzre halin fütur.
Ah Gülten, HÜ!
Bir de beni gör, iğrenti ile baktığımız insanlara döndüm.
Zayi olan hengâmdan mütebaki koca bir hiç.
Bu durumları istifsar etmeli çünkü sadre saplanan sözlerin
Beşuşluğumu aldı, lalüebkem etti.
Saik, saik, saik
Bunlar tevekkeli.
Bana kalsa terziye vermek de süfli kılar
Her neyse.
Yazdıklarım şiir değil, çurçur
Ben bu yaşantıdan arınıyorum
Yani Gülten, her şeyi çöpe atıp
Güzel günlere yürüyorum
Buna sen de dâhilsin.
HÜ!
Defterini bankın kenarına bırakıp, ceketinin cebinden durmuş bir saat çıkarıp defterin üzerine koydu. Rüzgâr defterin sayfalarını karıştırırken Varol usulca kalktı, birbirine karışan köpüklü dalgaları seyretti. Sonra “Ahi intihar edecek kadar güçsüz değildi” diye mırıldandı. Kimseye saati sormadı. Yani Varol için zaman içi boş bir kum saati, kendisi de bu ummanda bir damlaydı. Varol, emin adımlarla güzel günlere yürüdü. Aklında tek bir şey kalmıştı, yoksa Ahi Süvari hala yaşıyor mu?
SON