Kurmacalara Neden Muhtacız?
Kurmaca-Gerçek İlişkisi Üzerine Bir Deneme
Beliz Güçbilmez
Beliz Güçbilmez’in yaklaşık yirmi beş yıldır sürdürdüğü akademik çalışmalarının ve geliştirdiği Manyetik Alan Metodu’nu aktardığı üretici yazarlık atölyelerinin ışığında yazdığı yeni kitabı Anne Ben Düştüm mü? Kolektif Kitap tarafından yayımlandı.
Beliz Güçbilmez, Zaman/Zemin/Zuhur’un ardından okurlarıyla buluşan yeni kitabı Anne Ben Düştüm mü? ile odağımızı kurmaca-gerçek ilişkisine çevirirken “Kurmacalara Neden Muhtacız?” sorusunun yanıtlarını kompakt bir biçimde veriyor.
“Bir bilgi, alana ilgi duyan, merak eden herkese anlatılabilir olmadığında bir şeylerin yanlış kurulduğunu, yalınlaştırmanın, bir alanı küçümsemek değil o alana sahiden sahip çıkmak, o mevziiyi savunmak demek olduğunu” düşünen Güçbilmez, sanat yapıtlarıyla sahici bir bağ kurmayı önemseyen her okurun içinde kendine kolayca yer bulabileceği Anne Ben Düştüm mü?’de, “kurmacanın hatırlayabildiği ilk çocukluk anısı” olan mitlerden serüvenini arayan Don Quijote’ye, yeryüzüne inen kurmacaların mesaj kaygısından arınmasından, dilin akışkan doğasında saklı şiirsel metaforlara kadar pek çok konuyu ele alıyor.
Güçbilmez, kendi hayatından bazı anekdotlara da yer verdiği kitabında insanın benzerlik kurmasını sağlayan zihinsel hüneriyle türünü sürdürebilmesinin üzerine bir metafor teorisi oturtarak kurmacaların zihnimizle ortak çalışma prensiplerini ve başka kurmacalardan yapılmış belleğini kavramamızı sağlıyor. Bir yandan yazarlık üzerine yapılan pek çok öneriyi ters çevirirken bir yandan da “yüksek sanat” hakkında oluşturulmuş genel kabullerin üzerine çıkarak sanatla kurduğumuz kişisel ilişkiyi yeniden anlamlandırmamız için taptaze bir zemin kuruyor. Sanat yapıtlarının uyandırdığı hayretle, ürettiği hakikatle ve evrensel doğruları sınama cüretiyle hayatlarımızdaki taşları nasıl ufak ufak yerinden oynattığını, gündeliğin çalışmasına izin vermediği vicdan kasımızın kurmacalar boyunca nasıl geliştiğini ve kurmaca evreninin gerçekdışılığına neden ihtiyacımız olduğunu denemelerde sık rastlayamadığımız türden bir akıcılıkla anlatıyor bizlere.
Arka Kapak
“Hayat çoğu zaman ‘Neden?’ sorumuza sağır, olup biteni bir mantığa oturtma çabamıza kayıtsızdır. Nedenleri görememenin yol açtığı keyfilik izlenimi, zihnimizi işlevsiz bırakıp bizi gafil avlar, güvenimizi sarsar, kaygılarımızı artırır. Oysa kurmaca, tekil bir yazarın zihinsel tasarımı olduğundan bizi düzenli, kavranabilir, rasyonel bir evrenle buluşturur. Bir romanın, bir filmin karşısında, hayatın ıskartaya çıkardığı anlama hünerimize kavuşuruz. Kurmacanın derli toplu zihni, bizimkine model olur. Öyleyse belki de kurmacalara yönelirken niyetim kafamı dağıtmak değildir de, gündelik hayatın darmadağın ettiği zihnimi toplamaktır. Neden-sonuç miyopisinden kaynaklanan yarın endişesinin pansumanıdır kurmacalar. Anlam veremediğim gündeliğin zihnimde açtığı yaralar, kurmaca karşısında tatlı tatlı kaşınarak iyileşir. Ertesi sabah yataktan kalkıp aynı keşmekeşin içine girebilecek gücü bulabiliyorsam, uzun günün sonunda beni şefkatle beklediğini bildiğim kurmacalar sayesindedir.”
Gerçek olmadıklarını, üstelik er ya da geç hikâyelerini unutacağımızı bildiğimiz halde filmlerden, romanlardan neden vazgeçemiyoruz? Karşıladıkları ihtiyaç tanımlanabilir mi? Kurmacalara neden muhtacız?
Beliz Güçbilmez kurmaca-gerçek ilişkisini, ilk bakışta göze çarpan benzerlikleriyle değil de benzerliğin bağrındaki farkla düşünmeyi öneriyor. Kurmaca evreninin kişisel deneyim arşivimize ve duygusal repertuvarımıza katkısını da ürettiği hakikati de ancak o farkı koruyarak tecrübe edebileceğimizi anlatıyor.
Anne Ben Düştüm mü? kurmacaların içinden hayata yönelttiği sorularla, mevcut koşullarda varoluşumuzu daha anlamlı kılmanın güvenli yollarını seriyor önümüze.
Kitaptan Alıntılar
- Kurmacalara ihtiyaç duymak. Gündelik ihtiyaçlar listesine hangi mantıklı, acil gerekçelendirmeyle yazabileceğimizi kestiremediğimiz, yine de farkına varmadan yokluğunu çektiğimiz, hatta muhtaç olduğumuz kurmacalar. Kitabın üzerinde düşüneceği temel soru bu: Kurmacalara neden muhtacız? Bize sahiden bir faydası var mı? Bu fayda tarif edilebilir mi? Ve hemen ardından gelecek ve kitap boyunca akıl yürütmelerin dönüp dolaşıp varacağı o soru; kurmacayla gerçeğin ilişkisi nasıl tarif edilebilir? Birbirlerini nasıl etkiler, dönüştürürler? Kurmaca gerçeğe, gerçek kurmacaya ne yapar? Kurmaca ne işimize yarar?
- Hangi formda üretilmiş olursa olsun her sanat yapıtı, bir şeyi salt kendisiyle değil de başka bir şeyle, başka bir şeye dönüştürerek aktarabildiğimizde ortaya çıkar. Bir meseleyi kendisiyle anlatmak bize bir makale, deneme ya da tez yazdırabilir ama ortaya çıkan şey sanat kategorisi altında konuşulamaz. Bir şey ve başka bir şey ile kurulan sanat yapıtları bu kuruluş ilkesi nedeniyle bizzat bu katmanlılığın görkemli örnekleridir. Bu katmanlılığı unuttuğumuzda ya da görmezden geldiğimizde, her şeyin bizzat kendisiyle anlatıldığını, yani katmansız olduğunu, bunun sonucunda da okuduğumuz her kurmacanın, yazarın nihayet elimize geçmiş gizli günlüğü olduğunu düşünmeye başlarız.
- Zihin metafor mesaisine doğayı, çevresini ve her şeyi kavrayabilmek için benzerlik üreterek başlamış olmalı. Doğa ve hayat eşsiz tekilliklerden yapılmıştır. Hiçbir kar tanesinin bir başkasıyla aynı olmadığını hepimiz duymuşuzdur ve elbette buradan devamla hiçbir organizma, hiçbir fikir, hiçbir duygu birbirinin eşi değildir. Bizim için bunu artık hakkıyla tahayyül etmek neredeyse olanaksızdır, çünkü aynı doğayı ve hayatı çoktan tekil eşsizlikleri birbirine benzete benzete, adlandırarak, sınıflandırarak algılamışızdır. Çünkü insan zihni bu sonsuz sayıdaki eşsiz birimle, bu kadar çok tekillikle baş edemez.
- Belleğin, zamanla kurduğu kendiliğinden bir ilişki var. Zamanı kavrayışımız kabaca, olayların sıralanışıyla ilgilidir. Tedrici biçimde değişen bir içeriğin ölçüsüdür. Bize sadece birbirini takip eden olaylar gibi görünen ele gelmez zaman çizgisi üzerinde ilerleyerek yaşlanırken, şimdiyi yutup ardımızda öğütülmüş, sindirilmiş halinin izlerini bırakıyor gibiyiz. Biraz münasebetsiz bir benzetme olacak ama, bir biyolojik sistemin bir ucundan giren besinin, öbür uçtan çıkarılarak geride bırakılmasının “hatıra” diye tarif edilebileceğini düşünüyorum. Yaşanan an ve ânın anısı, içimize giren, bizi besleyen gündeliğin ağzımızda bıraktığı tatla, ardımızda bıraktığımızın birbirine benzemediği kadar benzemezdir.
- Kaçak güreşmek şöyle dursun, kaosla göz göze gelebilmek, kozmosu tahayyül edebilenler için mümkündür. Her kurmaca kaosun içinden bir kozmos yaratır. Bildiğimiz biçimiyle evren de aynı şekilde oluşmuştur; evrimsel açıdan da, mitolojik açıdan da. Nasıl biteceğini bilmediğim hayatım, sonsuz ihtimale açık istikrarsız yarınım kurmacanın, bitmemişliğiyle müphem zamanı katederek kapatmasıyla, başlayıp biten bir bütün oluşturmasıyla, avcumda tutabileceğim bir küreye dönüşür. Kurmacalara, onların kurduğu derli toplu, yoğunlaşmış hakikate ve rasyonelliklerine bu yüzden muhtacız.
- Kurmacalar hayatla karıştırılma ihtimali olan ve sırf karışmasın diye bu adı vererek gerçeklikten ayrıştırdığımız dinamik, yapay bütünlüklerdir. Romandır, öyküdür, filmdir, oyundur. Ya şiir? Tam da bu nedenle şiir edebiyata dahildir ama kurmaca değildir. Çünkü hiç kimse şiiri gerçek sanmaz ve hayatın içinden şiire soru sormaya kalkışmaz.
- Bir sergiye gitmek için birinden Derrida külliyatı okuması beklenebilir mi?” Benim yanıtım apaçık: Beklenemez. Bir sergi hazırlanırken küratörün, ressamların, heykeltıraşların felsefecilerden ödünç aldığı kavramlar, onlara yaklaşma isteğimle yapıt arasındaki kapının anahtarı olamaz. Derrida’nın “hayalet” kavramını bilmediğim, Lacan’ın “ayna evresi”ne aşina olmadığım için beni yapıtların dışına iten bir sergi “olmasa da olur”dur; çünkü bir masa etrafında bu kavramları tartışabilen bir avuç insan, bunu o sergi olmadan da yapmaya devam edebilir. Sanırım bu anekdot derdimi doğru anlatıyor. Benim için sanatla karşılaşmanın entelektüel birikimle, Google’lanarak ya da kitaplar kitaplar okuyarak, doktoralar yaparak edinilebilecek bilgiyle bir ilişkisi yok. O ilişkinin buna ihtiyacı yok.
İÇİNDEKİLER
Kapağı Açarken
Başlarken
I. KURMACANIN ZİHNİ
BENZERLİK KÖPRÜLERİ
METAFOR
II. KURMACANIN BELLEĞİ
HAFIZA KAVŞAKLARI
PALİMPSEST
KURMACALAR YERYÜZÜNE İNERKEN
III. KURMACANIN HAKİKATİ
SAHİCİLİK EFEKTLERİ
YİRMİ DOKUZ HARFİN YARATTIĞI HAYRET
KÜRENİN HAKİKATİ
ANNE BEN DÜŞTÜM MÜ?
OMURGAMIZ ÇATIRDARKEN
Hasada Bakarken
Künye
Eser adı: Anne Ben Düştüm mü?
Eser alt başlığı: Kurmacalara Neden Muhtacız? Kurmaca-Gerçek İlişkisi Üzerine Bir Deneme
Özgün dil: Türkçe
Yazar adı: Beliz Güçbilmez
Yayınevi: Kolektif Kitap
Türü: Edebiyat / Edebiyat Kuramı / Edebiyat İnceleme
Katkıda bulunanlar:
Yayıma hazırlayan: Murat Oğurlu, Çiğdem Şentuğ
Son okuma: Gizem Çiçek
Kapak tasarımı: Deniz Akkol
Sayfa düzeni: Semih Büyükkurt
Cilt bilgisi: Ciltsiz
Kâğıt bilgisi: Kitap kâğıdı
Basım tarihi: 1. Baskı Ekim 2023
Basım bilgisi: 1. Baskı
Sayfa sayısı: 256 s.
Kitap boyutları: 13,5 cm x 19,5 cm
ISBN No: 978-625-6896-11-6
Barkod No: 9786256896116
Satış fiyatı: 160,00 TL
KDV: %0
Çıkış tarihi: 19.10.2023
Anahtar Kelimeler: kurmaca, gerçeklik, kurmaca-gerçek ilişkisi, edebiyat, sinema, roman, hikâyeler, hayat, metafor, bellek, hafıza, yazmak, yazı, okumak, zihin
Yazar Hakkında
Beliz Güçbilmez, Mülkiye’de İktisat lisansından sonra Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nde tiyatro yüksek lisansını ve doktorasını tamamladı. 2008-2017 yılları arasında aynı bölümde “Dramatik Yazarlık Anasanat Dalı Başkanı” olarak görev yaptı. 2014 yılında tiyatro teorisi alanında profesör unvanı aldı. Kadir Has Üniversitesi’nde “Film ve Drama” yüksek lisans programında konuk öğretim elemanı olarak yazarlık dersleri yürüttü. İlk tiyatro oyunu 2006’da yayınlandı. Oyunları Türkiye’de ve ABD’de bağımsız tiyatrolarda, İstanbul Devlet Tiyatrosu’nda ve Nilüfer Kent Tiyatrosu’nda sahnelendi. Tiyatro teorisi alanında yazdığı kitap ve makalelerde “sahnedışı”, “tekinsiz tiyatro”, “doğrusal perspektifli dramatik yapı” ve “an dramaturgisi”, “minyatüresk dramatik yapı” kavramlarını geliştirdi. “Tiyatro Kavramları”, “Tiyatrallik” ve “Deneyim Olarak Tiyatro” başlıkları altında yüksek lisans ve doktora dersleri yürüttü̈. Tiyatro alanında İngilizceden kuramsal kitaplar ve oyunlar çevirdi. Tiyatro Araştırmaları Dergisinin editoryal ekibinde yer aldı. Sahneleme çalışmaları yaptı. 2017 yılından beri kendi adıyla yürüttüğü üretici okuryazarlık eğitimlerinde kurmaca-gerçek ilişkisi üzerine çalışırken geliştirdiği “Manyetik Alan Metodu”nu anlatmaya, yazmaya ve inceltmeye devam etmektedir.