Aynanın içindeyim
Dokunsan kırılacak
[Ruhşen İncesu]
Zati bu zehri içime çektikçe
Salah etmem de ihya etmem de imksansız
[Sezar Sahi Çehre]
Kısa bir bildirim sesine irkilip telefonunu açtın. İlk mesajı okumaya başladığında hızla yenileri eklendi.
- Bu ilişki nereye gidecek böyle hiç bilmiyorum.
- Kaç aydır görüşmediğimizin farkında mısın?
- Ya biz sevgiliyiz biliyorsun
- Sadece mesajlaşıyoruz…
- Aramıyorsun bile???
- Kaç kez plan yaptık, hepsinde bir bahane buldun.
- Eğer görüşmek istemiyorsan söyle…
- Birbirimizi oyalamanın bir anlamı yok.
- Her şey olabilir. Belki başka birisi daha vardır, karın şüphelenmiştir. Bana olan sevgin bitmiştir.
- Ya Volkan… Cevap verir misin?
- Karın mı öğrendi?
- Sana olan sevgimi görmüyor musun?
- Ya yarın görüşürüz ya da bu ilişkiye son vermek istiyorum.
İrem haklıydı. O seni, evli olmana rağmen sevmiş ve sevgilin olmuştu. Dört aydır buluşma planlarını bir bahane ile iptal ettin. İşinden ayrıldın. Evine hapsoldun. Sadece yüzünle uğraşarak akşamı ediyorsun. Aslında ilk zamanlar biraz daha iyiydi. Yüzündeki değişimi küçük yalanlarla anlatabiliyordun insanlara. Sesin de değişmeye başlayınca bambaşka birisi oldun. Tanınmaz haldesin… İşe gittiğin son gün kimse tanımadı seni. Yıllardır birlikte çalıştığın insanlara “Volkan’ın arkadaşıyım. Kendisi gelemedi, eşyalarını ben alacağım.” demiştin. Senin sırlarını dahi bilen arkadaşlarına söyledin bunu. Öylesine acınacak hale düştün. Aynanın karşısında kendini göremiyorsun. Eski fotoğraflarındaki yüzünü özlüyorsun.
Eşin, ona ihanet ettiğini öğrendiğinde gözlerinin içine bakıp saatlerce ağlamıştı. Onun anlayışla karşıladığını, senden ayrılmayacağını ve her şeyin kaldığı yerden devam edeceğini düşündün. İçten içe sevinmiştin. Bu senin kişiliğinde hep vardı. Sen hep eşini bir şekilde üzüyor ve hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmeye çalışıyordun. Eşinden gelen en ufak bir tepkide “Ayten bunda ne var Allah aşına, ben n’aptım ki?” gibi cümlelerle kendini savunmaya çalışıyordun. Ayten ise her defasında affediyordu seni. Ama ihanet ettin. Bu hepsinden de ağırdı.
Ayten iki gün boyunca kaldığı odasından çıkıp “Volkan bana bunu nasıl yaptın? Lütfen mantıklı açıklama yap. Sana inanmak istiyorum.” Dediğinde bile içten pazarlıkla saçma bir cevap vermiştin. Eşinin seni ne kadar çok sevdiğini hiçbir zaman anlamamıştın. Ayten sakince “Volkan bunu yapmak istemiyorum, lütfen beni kendine inandıracak bir şey söyle. Ya özür bile dilemiyorsun.” Dedikten sonra yine sustun. Birisi senin yanlışlarını yüzüne vurduğunda ya hep susarsın ya da kaçıp gitmek istersin. Kalıp kabullendiğin, haksız çıktığın hiçbir durum olmadı. Kendini bu kadar seviyor olman seni kör etmişti. Başkalarının sana olan sevgisini bu yüzden hiç umursamadın. On altı yıllık eşin de dahil. Çocukluk hayali olan kimyagerliği seninle daha çok vakit geçirebilmek için bırakmıştı. Ara sıra odasında yaptığı deneyler dışında ilgilenmiyordu kimyayla. Hiçbir zaman çocuğu olmayacağını öğrendiğinde kendisi için değil en çok senin için üzülmüştü. Sana karşı kendini hep mahcup hissetmişti. Sen sadece ona değil, onun sana olan sevgi ve saygısına da ihanet ettin. Hiçbir açıklama yapmadan eşine sarılmaya ve öpmeye çalışman onu daha da üzüyordu. Alay eder gibisin her halinle. Böylesine büyük bir olayda yapmacık ve şımarık davranışların onu perişan etmişti. Ayten’in çığlığı ile irkildin. “BANA ARTIK CEVAP VER VOLKAN! BUNU YAPMAK İSTEMİYORUM! BANA BİR AÇIKLAMA YAP!” diye bağırdığında ayağa kalktın. Ayten’in elindeki suyu alıp sakinleşmesi için ona içirmeye çalıştın. Ayten defalarca “bunu yapmak istemiyorum Volkan.” diyerek ağlamaya başladı. Açıklama yapmadın. Özür dilemeden kendini affettirmeye çalışıyordun. Ayten hıçkırarak ağlarken cümlesini yineliyordu. Bunu sana yapmak istemiyordu. Senin yüzünden düşüyordu o damlalar Ayten’in gözünden. Onu kaybetmekten korkmadığın için daha da üzülüyordu. Bardağı taşıran son damla oldu Ayten’in elindeki bardağa düşen gözyaşları. Zorbalık yaparak ona sarıldığında “YETER ARTIK! APTAL! SENDEN NEFRET EDİYORUM! ON ALTI YILIMI VERDİM SANA! BU MU KARŞILIĞI! HAYIR! BU DEĞİL! BU DEĞİL! BU DEĞİL VOLKAN!” sinir krizi geçirmişti Ayten. Elindeki bardağa düşen damlalar suyla tepkimeye giriyordu. Ayten “BUNU YAPMAK İSTEMEDİM! SEN ZORLADIN!” demiş ve o suyu senin yüzüne serpmişti. Eşyalarını toplayıp evden çıkmadan önce “ŞİMDİ DEFOLUP GİDİYORUM HAYATINDAN! KİMLE NE YAPIYORSAN YAP!” demişti. Daha fazla özgür olmak, yalnız kalmak, kimseye hesap vermemekti istediğin, o da olmuştu.
Yüzüne döktüğü şeyin normal bir su olduğunu sanıyordun. Ayten seni defalarca uyarmıştı. Sana yıllarca emek veren kadına ihanet ettin. Kendine olan hayranlığından başka bir şey görmüyordun. Şimdi ise eski yüzünü istiyorsun. Hatta bir yüzünün olmasını istiyorsun.
Ayten’in küçük deneyleri bu ilacı doğurmuştu. Yıllarca üzdüğün kadın artık dayanamayıp “Eğer beni bir daha üzer ve gözümden bir damla yaş akıtırsa o zaman ben de onu üzeceğim. Çok sevdiği yüzünü ondan alacağım.” diyerek gözyaşıyla tepkimeye giren bir sıvı icat etmişti. Kullanmak istemediği halde kullandırmak zorunda bırakmıştın.
Ayten gittikten sonra İrem tamamen hayatının kadını olmuştu. Ona eşinin evi terk ettiğini söylemedin. Ayten’in bir gün geri döneceğini düşünüyordun. Zaman sonra başka kadınları daha hayatına dahil etmeye başladın. Öylesine mutluydun ki onca yılını bir kadına adamamış gibiydin. Sen sadece Ayten’e değil birbiriniz için harcadığınız zamana da ihanet ettin.
İşte ilacın, icadın ilk belirtileri başladı. Yüzüne serpilen sadece bir bardak su olmadığını anlamamıştın. Yüzünün bazı noktalarında buruşmalar oluyordu. Kırk iki yıldır bebek yüzüne sahiptin. Seni bu şımartıyordu. Yüzün o pürüzsüzlüğünü yitirmeye başlamıştı. Bu küçük buruşmayı parmaklarınla ovduğunda geçtiğini, eskisi gibi pürüzsüz olduğunu gördüğünde çok sevindin. Sadece bu kadar sandın. Değildi, bunu ertesi sabah uyanıp aynaya baktığında, karşına aynı buruşukluk çıktığında anladın. Zamanla yüzünün tamamını bir buruşukluk kaplayacaktı. Hissetmiştin. Her sabah yüzünü ovalıyor, saçını tarar gibi yüzünü düzeltiyordun. Ertesi sabaha kadar faydası oluyordu sadece. Aylar sonra yüzünün bütün derisi sarkmışı. Sabahları uyandığında gözlerini açamıyordun. Göz kapaklarının derisi dahi buruşmuştu. Önce onları düzgünleştiriyor sonra güzel bir yüz beğenip, kendini o tipe sokuyordun. Saçını tarar gibi kendine yeni bir yüz yapıyordun. Çok sevinmiştin değil mi? Daha yakışıklı bir yüz bulup ona dönüşmeyi çok sevmiştin. Bu durumu da eğleniyordun. Bu umursamaz tavırların seni bitirecekti.
İşinden ve arkadaşlarından bu yüzden ayrılmıştın. Her gün daha yakışıklı bir yüzün oluyordu. Fakat aynı yüzleri yapamamaya başladın. Kendi yüzüne de dönemiyordun… Kalıcı ve sana ait bir yüzün olmayacaktı. Hep başka bir yüzle yaşayacaksın. Bir gün görüştüğün kişiyle ertesi gün görüşemeyeceksin. Birine âşık olamayacaksın. Sana âşık olamayacaklar. Kimseye ihanet edemeyeceksin, şanslısın.
Yüzünün derisini gerdirerek yaptığın yeni yüzler artık seni mutlu edemiyordu. İlacın etkisi her yeni gün daha da artıyordu. Belli bir saatte evde olman lazımdı, yüzün daha uzun gergin kalmıyor birkaç saat sonra buruşmaya başlıyordu. Bir gün eve hapsoldun. Kimseyle görüşemiyorsun. Bazen sadece telefon çağrılarına ya da mesajlara bakıyorsun. Sosyal medyada hep eski fotoğraflarını paylaştığın için sana hayran olduğunu düşündüğün insanlar beşer onar eksiliyordu. İşte şimdi ilaç görevini tamamlamaya başlamıştı. Koca evinde tek dostun duvardaki aynaydı. Bütün gününü onun karşısında geçiriyordun. O da seni yalnız bırakacak. Önünü görebilmek için göz kapaklarını sabit tutacak bir şeyler arayacak ve hiçbir çaresini bulamayacaksın. Ayten’i arayıp bunun tedavisi ne olduğunu soramıyorsun. Bu evi bırakıp gittiğinden beri bir kez olsun aramadın, açıklama yapmadın, özür dilemedin. Gittiği için mutlu oldun. Daha çok eğlendin. Şimdi yüzsüz gibi arayacak mısın? Gibi biraz fazla mı oldu?
Bütün yaşadıkların gözünün önünden geçerken dayanamadın. İlk kez öfkeni dışarıya çıkardın. Vurdun aynadaki suratına… ayna parçaları yere döküldü. Bazıları ayağını kesti, elin de kanlar içinde kaldı. Ayna parçalarında suratını gördün. Onlara tekme attın. Daha çok kanadı ayağın. Duvardaki aynaya baktın tekrar. Her sabah heyecan ve hayranlıkla baktığın aynadan geriye boş çerçeve kalmıştı. Duvarda yine kendini gördün. Bu kez duvara yumruk attın. Bir yumruk daha, bir tane daha, bir ve bir ve bir ve bir tane daha. Ve bütün hızınla yüzünü vurmaya başladın duvara. Kan kaplamıştı bütün duvarı. Öylece düştün yere…
Odanın kapısı çalıyordu. Evde senden başka kimse yoktu, biliyordun. Peki kimdi bu kapıyı çalan? Ayten mi gelmişti? İyileştirecek miydi seni? Kurtulacak mıydın? Kapıyı açamazdın. Kalkacak gücün kalmamıştı. Kafan, ellerin, ayakların her yer kan içindeydi. Kendine fazlasıyla zarar vermiştin. Hayran olduğun, âşık olduğun vücuduna böylesine ağır hasar bıraktın. Kapı açıldı usulca. Göz kapaklarının derisi buruştuğu için göremedin kimin geldiğini. Sesin de çıkmıyordu. Ölümü bekliyordun yalnızca. “yaa Volkan, geliyorum bak içeri… N’apıyorsun bi’ saattir burada. Film başlayacak şimdi.” İrem’in sesi yankılandı kulaklarında. Bu halinle karşısına çıkmayı istemiyordun. Kapının tamamen açıldığını ve İrem’in içeri girdiğini hissettin. Bu halini görünce kahkaha attığını düşündün. Alaycı kahkahası kulaklarında yankılandı. Daha da huzursuz oldun. Kendini bir kez daha öldürdün sanki. İrem’in gülüşü gitti kulaklarından. Nefesini duyuyordun, cilveli sesiyle “of Volkan, n’apıyosun yerde. Kalk hadi üşüteceksin. Filmimizi izleyelim, aşkımızı yaşayalım artık. Öyle özledim ki seni.” diyecekti. Odada kimin olduğunu hala anlayamadın. Sessizce yanına uzandı. Yerdeki ayna parçaları yanına uzanan kişiye zarar verecek diye korktun. İlk kez kendinden başka birini düşündün. Bencilliğini bıraktın bir kenara. Sana sarıldı. Yanağına bir öpücük kondurdu. O “Karın niye gelmiyor eve ne zamandır. Anlatmadın hala. Ya birden gelir, yaklarsa bizi. Hiç korkmuyor musun?” dediğinde tedirginlik içinde kafanı çevirip kim olduğuna baktın. Göremiyordun. Gözkapaklarının derisini gerdirdin. Ayağa kalkıp aynaya baktın. Ayna sağlamdı. Sana bir şey olmamıştı. Yüzüne baktın çekinerek. Yüzünü göremedin. Yerdekinin kim olduğuna baktın, onun da yüzü görünmüyordu. İrem olduğunu düşündüğün kişiye “beni yalnız bırakır mısın?” dedin. Yerdeki ses öfkeyle “sen yine o şeyi mi içtin? Hani bırakacaktın Volkan. Söz vermiştin bana. İnanmıştım. Bende hata.” Diye söylenmeye başlamıştı. Sözünü kesip “İrem beni yalnız bırak! HAYATIMDAN DEFOL GİT!” diye bağırdın. O kişi ağlayarak gitti evinden, hayatından. Sen evinde yalnız kaldın.
Ayten’i düşündün. O ilacı yüzüne serpmiş miydi? Yüzünü neden göremiyordun? Odandaki kimdi? Yaşadıklarını hatırlamaya çalıştığın sırada kısa bir bildirim sesine irkilip telefonunu açtın. İlk mesajı okumaya başladığında hızla yenileri eklendi.
- Bu ilişki nereye gidecek böyle hiç bilmiyorum.
- Kaç aydır görüşmediğimizin farkında mısın?
- Ya biz evliyiz biliyorsun
- Sadece mesajlaşıyoruz…
- Eğer ayrılmak istiyorsan söyle. Birbirimizi oyalamanın bir anlamı yok.
- Her şey olabilir. Belki başka birisi daha vardır. Bana olan sevgin bitmiştir.
- Ya Volkan… Cevap verir misin?
- Başkası mı var?
- Sana olan sevgimi görmüyor musun?
- Ya yarın görüşüyoruz. Şimdi çıkıyorum yola!
- Sana bir sürprizim de olucak…
-son-