
CAN BAŞAK (YÖNETMEN)
1- İNCİNMEME KARARI YA DA ŞIK Bİ’ TEKME oyununu nasıl değerlendirirsiniz? Sizce bu oyun hangi kategoriye giriyor ve hangi seyirci profilini hedefliyor?
Son 15-20 yıldır üretilen metinlerin kategorize edilmesinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Biçimlerin iç içe geçtiği ve insanların yazarken daha özgür davrandığı görülmektedir. Bu durumu oldukça olumlu buluyorum. Bu, oyunu sahnelerken bana oldukça özgür bir alan sundu. Bir biçimin içine sıkışıp kalmak veya bir biçimin peşinden koşmak yerine; yeni bir dil arayışına girmek ve yeni biçimler keşfetmek, gençlerin daha çok ilgisini çekebilecek bir enerjiyi takip etmek beni daha da heyecanlandırdı. Bu oyunun daha çok genç seyirciye hitap etmesi hedefimdi ve umuyorum ki bu yolda ilerleyeceğiz.
2- Oyunun yazarının aynı zamanda projede oyuncu olarak yer alması; sizin için avantaj mıydı, yoksa bir dezavantaj mı? Yaşayan bir yazarın metni üzerinde çalışmak, sizin için nasıl bir deneyim? Provalar sırasında yazarla birebir iletişim kuruyor musunuz, yoksa tamamen kendi yorumunuz üzerinden mi ilerliyorsunuz? Provalarda kendinizi özgür hissettiniz mi?
Oyunun yazarının aynı zamanda oyuncu olarak da oyunda bulunması genellikle yönetmen için zorlu bir deneyim olabilir. Ancak, bizim durumumuzda böyle bir sorun yaşanmadı çünkü birbirini çok iyi tanıyan ve daha önce defalarca birlikte çalışmış iki insan olarak uyum içinde yürüttük. Oyunun başlangıcında okuma provaları sırasında Sibel Yıldırım daha çok yazar kimliğiyle yanımızdaydı, ancak provalar ilerledikçe tamamen oyuncu kimliğine yöneldi. Oyunun yorumlanması kısmında, ben özgürce oyunu yorumladım ve provalarda kendimi özgür hissettim. Tabii ki her oyuncunun hissettiği gibi, kafasına takılan şeyleri ekiple paylaştı ve kendini kısıtlamadı, ancak bunu çok dengeli bir şekilde yürüttü ve provayı sorunsuz bir şekilde ilerlettik. Bu benim için iyi bir deneyimdi ve kendisine teşekkür ediyorum.
3-Metnin alışılmadık yapısının, seyirci üzerinde nasıl bir etki yaratacağını düşünüyorsunuz? Seyirci, oyunun özgün yapısına rağmen duygusal bir bağ kurabilir mi?
Edebi eserlerin biçimleri yıllar içinde değişse de insani duygular pek değişmez. Aşk, ihtiras, kin ve nefret her zaman hayatımızda mevcuttur. Günlük hayatımızda, bir edebiyat eserinde olduğu gibi belirgin bir giriş, gelişme ve sonuç sıralaması bulunmaz. Aksine, hayat sürekli sürprizlerle doludur ve beklenmedik olaylara verdiğimiz tepkilerle şekillenir. Sibel Yıldırım da yazımında bu duruma dikkat çekerek geleneksel şablonların dışına çıkıp hayatın gerçekliğini yazmaya yöneliyor. Seyircinin bu yaklaşımı kabul edeceğini düşünüyorum. Duygular konusunda anlatılmak isteneni seyircinin anladığını ve buna ilgi gösterdiğini gözlemliyorum.
4-Özel tiyatrolar söz konusu olduğunda; seyircinin yönlendirilmesi veya bilinçlendirilmesi gereken noktalar olduğunu düşünüyor musunuz? Sizce bir seyirci oyunu seçerken hangi kriterlere göre karar veriyor?
Özel tiyatro seyircisinin manipüle edildiğini düşünüyorum ve bunun orta vadede tiyatroya herhangi bir fayda sağlamayacağını belirtmek istiyorum. Son dönemde, büyük salonlara yatırım yapan bazı gruplar, bu salonlarda televizyon şöhretlerini kullanarak ve büyük prodüksiyonlar yaparak başarı elde edeceklerine inanmışlardır. Ancak, televizyonda kazanılan başarının sahnede tekrarlanması her zaman mümkün değildir. Sahne ve televizyon, tamamen farklı dinamiklere sahip iki alan olup, sahne oyunculuğu yeterince güçlü olmayan birini asla affetmezken, kamera daha bağışlayıcı olabilir.
Televizyon şöhretlerinin kullanılması, büyük dekorlar, dans ve müzikle görkemli işler yapılması ve bu oyunların yüksek bedelli bilet fiyatları ile sunulması, uzun vadede tiyatroya zarar vermektedir. Çok yetenekli ve yaratıcı insanlar, özellikle bugünün ekonomik koşullarında sahnede kalmakta zorlanmaktadır. Tiyatroya hareket getirecek, yeni bir dinamizm getirecek olan gençler tiyatronun bu kadar pahalı bir şey olması nedeniyle sahnede kendilerine yer bulmakta zorlanmaktadır.
Ancak, bu durumun geçici olduğuna, seyircinin iyi tiyatroyu bulacağına ve hak ettiği değeri göstereceğine inanıyorum. Bu da ülkenin genel eğitim durumu, kültürel atmosferi ve ekonomik durumu ile ilişkilidir. Hepsi birden normalleştiğinde, gerçek anlamda tiyatro yapan insanların daha görünür hale geleceğini ümit ediyorum.

DEFNE ŞENER GÜNAY (OYUNCU)
1- Bakırköy Belediye Tiyatroları oyuncususunuz. Ödenekli tiyatro ve özel tiyatro arasında nasıl farklar görüyorsunuz? Sizin için hangisi daha cazip? Özel tiyatroda yer almak size nasıl hissettirdi, bu süreçten memnun kaldınız mı?
Biri diğerinden daha cazip diyemem. Sadece farklar var. Kurum tiyatroları daha konforlu. Sabit sahnelerimiz var. Dolayısıyla seyirci profiline daha hâkimiz. Biz İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları ya da İstanbul Devlet Tiyatrosu gibi birçok semtte tiyatro sahnesi olan bir tiyatro da olmadığımız için, gezici bir tiyatroda oynamak, farklı semtlerdeki seyircilerle buluşmak çok güzel. Daha önce de özel tiyatroda oynadım. Bir özel tiyatro için oldukça avantaj sayabileceğimiz sabit bir sahnemiz de vardı. [BİTİYATRO] Yani benim için ilk değil. Şartlar ne olursa olsun özel tiyatro yapmak oldukça zor. Çeşitli tiyatroları deneyimlemekse mesleki açıdan çok öğretici. İyi bir ekip olabilmek her zaman mümkün olmayabiliyor. Özelde biraz daha seçme şansınız var. Biz çok iyi anlaştık, bu nedenle oyunumuzu oynarken çok eğleniyoruz. Oyunun yazarıyla ve gençlerle bir arada olmak keyifli bir yolculuk benim için.
2- Sizce ekip olmak hangi alanda daha zor? Ödenekli tiyatrolarda mı, özel tiyatrolarda mı? Bu yolculuğu her iki alan ve deneyim açısından nasıl değerlendirirsiniz?
Hiçbir bir araya geliş tesadüf olmaz. Birbirinden öğrenecek bir şeyleri olan insanlar bir araya gelir. O yüzden hangi çatı altında olduğum değil, kurulan alan beni cezbediyor. Bu bakış açısını koruyabildiğim sürece, her açıdan bulunduğum ekiplerden öğrenerek çıkmak en önemli hedefim.
3-İNCİNMEME KARARI YA DA ŞIK Bİ’ TEKME ‘nin uzun vadede, seyircinin zihninde nasıl bir yer edineceğini düşünüyorsunuz?
Zihninde sorular kalsın çok isterim. Bir sanat eseri, soru sorduruyorsa bunun kıymetli olduğunu düşünüyorum. Umarım sorular bırakabiliriz zihinlere ve kalplere.
4-Ödenekli tiyatroda çalışan ve bu nedenle gözlem alanı daha geniş bir oyuncu olarak, gençlerin tiyatroya talebini yeterli buluyor musunuz? Sizce oyunları hangi kriterlere göre değerlendiriyorlar? İNCİNMEME KARARI YA DA ŞIK Bİ’ TEKME ‘nin gençler açısından nasıl değerlendirileceğini düşünüyorsunuz?
Tiyatro, kişinin kendi zamanına göre karşılığını buluyor. Genç jenerasyon, oldukça zor bir zamana doğdu. Yaşanan her şey; siyasi, toplumsal, ekonomik, teknolojik… Tüm bunlar, her birimizin yaşamdaki her şeye karşı bakış açısını ve tavrını belirliyor. Elbette sanata bakışımızı da. Bu zamanın şahidi olmak sorumluluk istiyor. Sahnede olan birisi olarak, bu sorumluluğu ne kadar alıyorum? Bu soruyu sormaya devam edeceğim. Ancak, biz işimizi yapmaya devam etmeliyiz. Umudumuz sürdükçe, gençlere ulaşabileceğimize inanıyorum. Sibel, hala özel tiyatro yaparak bu umudu sürdürmeye katkı sağlıyor. Umut, sevgidir…
Dünyanın ve ülkemizin tüm bu karmaşası içinde ve eğitim sistemimizin de eğilimlerine baktıkça, sanata vakit ayırabilen gençleri tüm kalbimle kucaklıyorum.

BERFİN BERBER (OYUNCU)
1- Yurtdışında aldığınız tiyatro eğitiminin ardından İstanbul’a dönüşünüz nasıl oldu? İki farklı tiyatro ortamını, kültürünü ve eğitim anlayışını karşılaştırdığınızda nasıl bir fark gördünüz?
Dönüşüm, ani ve tahmin edilebilir oldu diyebilirim. 17 yaşında vermiş olduğum Amerika’da okuma kararının, pandemi sonrası bir dünyaya uygun olmadığını öğrendim. Pandemi olmasaydı da geri dönebilirdim. Bence büyümek hayal kırıklığına rağmen yürümeye devam etmek demek. Geçtiğimiz 3 yılda İstanbul’a geri dönmüş olmak bana, Amerika’da kalmaktan daha fazla şey öğretti.
Deneyimlerimi karşılaştırdığım zaman Türkiye’deki ortamımızın Amerika (ve Batı)’daki anlayıştan daha kişisel olduğunu düşünüyorum. Adaptasyon sürecimde yaşadığım en büyük zorluk bu oldu benim için. Profesyonellik algısı çok daha güçlü Amerika’da, eğitimden çalışma hayatına… Sınırlar daha net ve keskin. Ve ben bu sınırların faydalı hatta elzem olduğuna inanıyorum. Girdiğim her ortamda da bu sınırları çizmeye ve tutmaya çalışıyorum. Güven duygusunun her zaman en güçlü yaratıcı unsur olduğunu düşünüyorum. Bana eğitim hayatımda bedenime ve içgüdülerime güvenmem gerektiği öğretildi, ben de bu prensibi sürdürmeye özen gösteriyorum.
2-Bu süreç, oyunculuk kariyerinize ve bakış açınıza nasıl katkı sağladı?
Kariyerim için sürdürülebilirlik ve güvenilirlik sağladığını düşünüyorum. Hiçbir şekilde kolaylık sağlamadı bana, hatta Türkiye’de okumuş meslektaşlarıma nazaran hiçe yakın networkle giriş yaptım sektöre. Fakat güvenilir ve sağlam bir özgeçmişim olduğunu düşünüyorum, en azından eğitim bağlamında. Bunun meyvesini yedim ve yemeye devam ediyorum.
Oyunculuğa bakış açıma gelirsek, konservatuar hayatımda bana kendimi keşfetme fırsatı verildi ve ben dıştan içe çalışan bir oyuncu olduğumu öğrendim. Benim için oyunculuk, anda hissettiğim duyguları bana verilen sözlerle dile getirmek. Bu benim anlayışım, benim metodum. Aynı fikirde olmak zorunda değiliz. Ne kadar kolektif bir iş yapsak da herkesin oyunculuk anlayışı kendine özgü. Herhalde yurtdışında öğrendiğim en önemli bakış açısı birden fazla doğrunun gerçek olabileceği.
3- İstanbul Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatroları’nda Savaş ve Barış adlı oyunda oynuyorsunuz, şimdi de bir özel tiyatro deneyiminin içindesiniz. Bu iki farklı çalışma ortamını ve dinamiğini kıyaslayabilir misiniz? Hangi yönleriyle birbirlerinden ayrıldılar ve bu farklılıklar size nasıl hissettiriyor?
Açıkçası hissiyat olarak çok farklı hissetmiyorum. Ben işimi her ortamda, kendi prensiplerime uyarak ve istikrarımdan ödün vermeden yapmaya özen gösteriyorum. Aradığım özellikler iki ortamda da hem karşılanabiliyorlar hem yetersiz kalabiliyorlar. İşimizin kurumlarla değil de insanlarla olduğunu düşünüyorum. Şartlar ne olursa olsun, yaratıcı, saygılı ve çalışkan insanlar güzel sanat yapabilirler.
Ekonomik şartlara değindiğimiz zaman, ödenekli tiyatroda çalışmanın getirdiği göz ardı edilemez bir konfor var. Bunun her insanın hak ettiği, onurlu bir hayat standardı olduğunu düşünüyorum bu arada, bir ayrıcalık olmamalı. Fakat hayal dünyasında yaşamıyorum ve seçimlerimi bazen bu güvencelere dayanarak yapıyorum.
Özel Tiyatrolar da kendi içlerinde farklı kategorilere ayrılıyor ve ben henüz bu farklı kategorileri kendimce istediğim derecede deneyimleyemedim. Bu kısa ve sınırlı alanda daha fazla hoşgörü ve sorumlulukla karşılaştım. Kendimi çoğu zaman daha güçlü hissettim. Bazense yenilmiş ve ezik. Bu günlerde sanat yapmak hiç kolay değil, gittikçe otosansüre itilen bir ortamda hissediyorum kendimi. Kurum tiyatrosunda da özel tiyatroda da.
4- Kariyerinizde en büyük hedefiniz şu an için nedir? Nasıl bir konsantrasyon ile çalışıyorsunuz? Özel tiyatro ya da ödenekli tiyatro, her ikisi için de seyirciyi oyunlara çekmek için oyuncuya/ yönetmene/ kurumlara düşen pay sizce nedir? Genel bir gözlem olarak, şu an yapılan oyunları nasıl buluyorsunuz?
Zor sorular bunlar… Gündemin 15 dakikada bir değiştiği bir coğrafyada kendime kariyer hedefi koymakta zorlanıyorum. Ben geceleri kafamı yastığa koyduğumda rahat uyumak istiyorum, pişmanlık duymadan. Bunu da kendimi tamamlayarak yapacağıma inanıyorum, kariyerimi ve özel hayatımı birbirlerine önceliklendirmeden. O yüzden en büyük hedefim merakımı kaybetmemek ve onu hep besleyerek yola devam etmek. Soyut anlamdaysa kamera önünde de çalışmak istiyorum, tiyatroyu bırakmadan tabii. Konsantrasyonumu yerinde tutmak için kendime en iyi şekilde bakmaya çalışıyorum. Uykuma, yememe, içmeme, egzersizime… Ruhumu ve beynimi de aktif tutuyorum. Okuyorum, izliyorum, geziyorum. Bunların hepsi kariyerim ve hayatım için çok önemli, çok.
Şu anda ülkemizde tiyatroya büyük bir ilgi olduğunu gözlemliyorum, izleme ve yaratma açısından. Bu eforu çok takdir ediyor ve destekliyorum. Üstesinden gelmemiz gereken zorluk ise kişisel ve toplumsal zevkimizin gelişemiyor olması. Popülist bir sanat anlayışımız var. Ben bu anlayışı kapitalist ve sanattan çok, eğlence olarak yorumluyorum. İşte tam bu noktada kurumlar, oyuncular, yönetmenler ve yapımcılar devreye giriyor. Güç aslında biz sanatçıların elinde fakat ne gücümüzün farkındayız ne de onu nasıl kullanacağımızı öğrenebilmişiz. Başarılı bir kariyer, başarılı bir proje, hatta başarılı bir hayat için; bir miktar yetenek, bol miktar çalışma ve hatırı sayılır miktarda tesadüf gerektiriyor.
Seyirciniz, alkışınız bol olsun!
09 Mart 2025, 18:00
DasDas İstanbul
https://mobilet.com/tr/event/incinmeme-karari-ya-da-sik-bi-tekme-40484
https://www.tiyatrotiyatral.com

SÖYLEŞİ: Alpaslan Ayaz