Başta oyuncu olmak üzere müzisyen, yazar gibi pek çok kimliğiniz var. Bu alanlarda göstermiş olduğunuz başarılarınızla adından söz ettiren kıymetli isimlerden birisiniz. Son dönemlerde “Bizi Seyreden Bulutlar”, “Gündüz Apollon Gece Athena”, “Zamanın Kapıları”, “Zeytin Ağacı”, “Oregon”, “Çoğunlukla Bazen”, “Bütün Kadınların Kafası Karışıktır” gibi önemli projelerde yer alarak başarılarınızla adınızdan söz ettirmeye devam ediyorsunuz.
- Bu kimliklerinizin dışında Selen Uçer kimdir? Bize kendinizden bahsedebilir misiniz?
Kalıplarla düşünmeyen, yaşamayan biriyim; sürekli öğrenmek ve daha iyisi, daha samimisi, daha yararlısı nasıl olur? Bunun peşindeyim, diyebilirim. Bir fark yaratmak, bir hikâye bırakmak, insanların ruhuna dokunmak gibi cümleler aklıma geldi. Ama hiç büyütmeden dersem; kendine ve çevresine karşı samimi, üreten, seven, büyüten bir insan olmak, diyeceğim galiba. İnsana, kendi özel hayatımda sevdiklerime, özellikle çocuklara dokununca eğleniyorum ben, onun dışında bildiğimiz keyiflerin keyfini çıkartmasını çok bilmiyorum galiba.
- Derdiniz hikâye anlatmak ve bu hikâyeleri olabildiğince çok kişiye ulaştırmak. Bu hikâye anlatma yolcuğu nasıl başladı? Oyuncu olma fikri ne zaman filizlendi?
İlkokulu 4 senede bitirdim ben. Birinci sınıfı atlamıştım, okuma yazma ve matematik biliyordum. Çekingen bir çocuktum sanırım, o da sonradan geldiğim için sınıfa. Oysa özel gösterilerde, yıl sonu oyunlarında çok aktiftim ve orada kendimi iyi hissediyordum. Annemle eğlenerek prova yapıyorduk. Ve çok iyi tiyatro izleyicisiydik. TV2 yeni açılmıştı, durmadan film izlerdim. Sanırım o zamandan yer etti. Lisede okurken oyuncu olacağım diyordum, lise tiyatro grubu vs. Ama kolej çocuğu, mühendis anne baba, direkt konservatuvara gidemedim. Boğaziçi’ne girdim. Yarı zamanlı konservatuvara gittim şan bölümüne, B. Üniversitesi Oyuncuları ile oyunculuk yaptım. Sonra kısa bir süre Akademi İstanbul’da Işıl Kasapoğlu’nun öğrencisi oldum. Aynı zamanda Levent Kırca Tiyatrosu’nda da oynuyordum. Sonra Amerika yılları, kimya üstüne oyunculuk yüksek lisansı yaptım. O zamanlar Türkiye’de yoktu ama şimdi var. Bu şekilde böyle yapan, benden 10 yaş genç, oyuncu birçok arkadaşım var hatta 🙂 Sonra da geldim, Şehir Tiyatrosu’nda Haldun Dormen’in “Kantocu” müzikaliyle oyunculuk hayatıma başladım.
- Kariyeriniz boyunca önemli isimlerle yolunuz kesişti. Levent Kırca ile “Güzel ve Çirkin” ve “Sefiller” oyunlarında çalıştınız. Birçok Şehir Tiyatrosu’nda sergilenen, Haldun Dormen’in yazıp yönettiği Kantocu oyununda “Mari” karakterini canlandırdınız. Bir röportajınızda Haldun Dormen’in sizin için “Sen kimsin? Ben seni nasıl tanımam,” dediğinden bahsetmiştiniz. Nasıl tanıştınız kendisiyle? Yollarınız nasıl kesişti?
Yüksek Lisans Oyunculuk okumadan önce Levent Kırca Tiyatrosu’nda çalıştım. Çok da severim o dönemi. 1000 kişilik çadır tiyatrosunda seyirciyle buluşmak… O sırada master için para biriktiriyor ve de oyunculuk dersleri alıyordum. Sonra Amerika’ya gidip geldikten, yani 3-4 sene sonra, bir süre işsiz kaldım. Amerika’da yazdığım off-broadway’de oyununu, burada yapmaya uğraştım, olamadı. Sonra Şehir Tiyatrosu’na başvurdum. Haldun Dormen müzikal yapıyordu. Audition da çok beğendi ve şaşırdı. Konservatuvarlı olmadığım için beni tanımıyordu. “Nereden çıktın sen?” dedi. Hem şarkı söyleyen hem oynayan hem komedyen bir oyuncu. Hemen anlaştık haliyle. Sonra orada oynadığım o rolle Afife ve birçok başka ödüle aday oldum ve oradan devam ettim.
- Biraz da müzikten söz edelim. Oyuncu kimliğinizin yanında müzisyen kimliğinizle de tanınıyorsunuz. Anlatmanın bir başka aracı olan müzikle yolculuğunuz nasıl başladı? Müzik ne ifade ediyor sizin için?
Konservatuvarda yarı zamanlı tiyatro bölümü yoktu. Ben de iyi şarkı söylerdim. Şan bölümüne girdim. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nda okudum. Özel bir ses olduğum söyleniyordu. Amerika yıllarında da Chicago’da 2 operada oynadım, hatta biri başroldü. Teklifler de geldi ama tercih etmedim. Ama ben, şarkı da söyleyen bir oyuncuydum aslen. New York’a gittim, Ensemble Stüdyo Theatre’da oynadım. Kendi yazdığım oyunda oynadım vs. Sonra da müzik bir yandan hep devam etti. Hanımın Çiftliği dizisindeki şarkıcı rolü geniş çapta ilk tanındığım iş oldu galiba. Canlı söylüyordum çekimlerde. Sonra da şarkı söyleyen roller oldu. Gruplarla da söyledim bir süre. En son da 3 tane single çıktı zaman içinde. Dijital platformlarda dinlenebilir. “Gecenin Öteki Yüzü” anneler günü için, annemin kaybı sonrası tüm annelere ithafen ve “Cennet” iki cover olarak çıktı. Ve sonra çıkan “Pervaneyim” de ilk orijinal şarkım oldu.
- Hayat herkesin karşısına bir zorluk çıkarıyor. Ve bu zorlukları, sorunları aşma yöntemleri kişiden kişiye elbette değişiyor. Yaşamınız ve oyunculuk kariyeriniz boyunca karşınıza çıkan sorunları aşmak için siz nasıl bir yol izlediniz? Motivasyonunuz neydi?
Hep yola devam; yapabildiğin neyse çalışmaya, üretmeye devam etmek. Çehov severim ben; “Yaşayacağız, çalışacağız, yüz yıl sonra biz olmayacağız ama daha iyi bir yaşam olacak,” sözleri benliğimin derinlerinde belki de. Haldun Hoca’nın da hep tekrarladığı sözdür: “Umudunu kaybetmeyeceksin, hep devam, küçük büyük ne şekilde yapabiliyorsan,” Zamanla yaralar iyileşiyor, durumlar farklılaşıyor ve tekrar ‘güneş açıyor’ ama insanın zor zamanlarda buna inanması zor oluyor. Hayat birçok sıfırdan başlamalar gerektiriyor insana farklı şekillerde. Sevdiklerin, kendinle sakin sağlıklı ilişki içinde olmak, spor yapmak gibi her yerde herkes için geçerli insani durumlara tutunmak her zaman en realist çözüm bence.
- Bir yandan hayallerine sıkı sıkıya bağlanan ancak bir yandan da umutsuzluğa kapılan birçok genç var sizinle aynı yolda, aynı hedefe doğru yol almak isteyen… Bu genç meslektaşlarınıza neler söylemek istersiniz?
Neden’inizi unutmayın. Hayatta mana nerede unutmayın. Akıntıya kapılmayın, ezberden yaşamayın. Düşünün, seçin; özenle, değerle yapın ne yapıyorsanız… derim ben.
- Herkes kendisine bir yol çiziyor hayatta. Ancak zaman zaman “Acaba yürümüş olduğum yol benim yolum mu?”, “Başka neler olabilirdi?”, “Ne yapabilirim?” soruları akıllardan geçiyor. Hiç durup acaba dediğiniz bir dönem oldu mu? İlerlemiş olduğunuz bu yolda neleri değiştirmek isterdiniz?
Meslekte 20. senem olduğunu düşündüm geçen gün. Keşke dediğim de belki de tam o zamanlarda daha az öfkeli, daha çok etrafını ve onu önemseyenleri dinleyen, daha sakin, daha emin adımlarla giden biri olabilirdim diyorum. Biraz, gereksiz fazla çocuksu ve gereksiz asi hallerim varmış. Ama her birimiz kendi yolumuzu yolda buluyoruz. Annemin lafıdır: “Her şey olacağına varır,” eninde sonunda…