Sonbaharda tanımıştım seni, o zamanlarda hissetmiştim yüreğini.
Soğuk havalarda daha çok dokunursun gönlüme, gülümsememe.
Demliğin lüksüne kavuşmadan ketılda kaynatırdık muhabbetlerimizi.
Tepelerde yerdik bazen yemeklerimizi.
Sorunsuz ve salonsuz bir odalı evlerde yaşardık sevdalarımızı.
Saat on iki olmadan gülüşürdük ve üşürdük.
Beraber ısınırdık hatta sarılırdık.
Çok klişe ama senin omzun dünyanın en huzurlu tepesiydi.
Yanakların en tatlı baldan daha tatlı.
Kuru göllerin arasında açmış tek papatyasın.
Bir gün sen de başkasının falında çıkar mısın?
Geceleri seninleyken, sabahları yollardım sana yazdığım şiirleri.
Uyanır uyanmaz güneşten evvel seni hissederdim.
İçimden “işte sevmek böyle bir şeymiş” derdim.
Seni düşündükçe göğüs kafesime papatya tohumları ekerdim.
Beraber bizim olacak bahçeleri düşlerdik.
Ekeceğimiz sebzeleri, gölgesinde serinleyeceğimiz meyve ağaçlarını seçerdik.
Hayallerimizde şehir şehir dolaşırdık
Ama sen büyük şehirlerden korkardın.
Fazla makyaj yapmazdın, yüzün pek güzeldi.
Bence dişlerin de gayet iyiydi.
Saçının her haline bayılırdım, şimdi kestirmişsin kısa.
Akşamları geçmesin isterdim zaman,
yürüdüğümüz o yol asfalt olmuştur çoktan.
Dikiş yapan ellerin gönlüme batırır iğneyi
Ne çok isterdim seni her gece görmeyi.
Saat on iki olduğunda kapatır gözlerim kepenkleri.
Eskiden çok severdim seni sevmeyi.
İsterdim saçımı beş dakika daha okşa
Koyayım kafamı dizine beni orada oyala.
Omzundanki battaniye sıcaklığıyla beni sar ve sarmala.
Hadi git artık, yarın ola harman ola.
Kurban olayım ben senin şalına.
Yazılarda kafiye hiç sevmem.
Benim gönlüm fırtınaya boyun eğmiş bir gemi
Senin gözlerin hafif rüzgârlı çöl
Beni artık gönlünle gör.
Sana şimdi, gece gece çok güzel bir şiir yazmak
isterdim fakat işten yeni geldim ve çok yorgunum.
Gerçi ben seni severken de çok yoruluyorum.
Ama sana şiir yazarken hiç yorulmuyorum.
Nedendir bilmem ama
son zamanlarda çok üşeniyorum.