Yaşadıklarımızı yazmak… Ne zor… Neyi anlatmalı? Neyi seçmeli? Neyi bırakmalı?
Tiyatronun yaşadığı uzun soluklu yolculuğu, “50 Yılın Öyküsü” adlı kitaba sığdırmayı
başaramamış ve hala kitabın yazımını bitirememişken, bilmem nasıl sığar bir dergi sayfasına
bütün bu yaşananlar…
Elli yıllık bir serüven ABT…
1971 yılı, darbenin en karanlık günleri… Adana Sıkıyönetim Komutanlığınca aranan Zeki
Göker ve arkadaşları Beyoğlu’nun salaş bir pansiyon odasında buluşur ve bir tiyatro kurmaya
karar verirler. “Ankara Birlik Tiyatrosu”, Anadolu’ya gidecek, Sıkıyönetim
Komutanlıklarından izinler alınarak, kent, köy, kasaba dolaşılacaktır. Bu kararla yola çıkılır.
Başlarına gelmedik kalmaz. Aziz Nesin’in “Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz” oyunu yasaklanır
sık sık, kovuşturmalara uğrarlar, gözaltları, sorgular durduramaz ABT’yi. Salonsuz kentlerde,
kahve masaları, köy meydanlarında, traktör römorkları sahne olur. Beş yıl kesintisiz sürer ilk
turne. Seyirci aydınlanırken, oyuncular dönüşecektir; büyük bir öğretidir bu. ABT, tiyatro
anlayışını, yöntemlerini, bu öğreti ışığında şekillendirecek ve yaşamı boyunca bütün oyunları
yasaklanacak, engellenecek ve oyuncuları yargılanacaktır. Durdurulamaz bir serüvendir bu.
Politik tiyatroda 50 yıl…
Darbeler, koalisyonlar, körfez savaşları, ekonomik krizler, enflasyonlar, ülke toprağında
bitmek bilmez bir kaotik çatışma…
Yasaklar, mahkemeler, gözaltları ve kapatılan yedi kültür merkezi…
Devlet yardımına başvurmadan ayakta kalmak ve oyunlar üretmek, çoğu zaman yazmak,
yönetmek, oynamak…
Ve bütün bu oyunları, Anadolu’nun en uç noktalarına taşımak. Köylere, kasabalara, kentlere
ulaşmak…
Her yeni sezonda yeniden, yeniden ayağa kalkmak, üretmek; yoktan var etmek…
Tiyatroyu ayakta tutabilmek için; “Merhaba Sinema, İstanbul’un Orta Yeri Sinema,
Sultanahmet Cezaevi Şimdi Özgür” etkinlikleri ve onlarca film senaryosu… Bu yolla,
tiyatroya gelir sağlamak…
50 yıl…
Nasıl var olabildik? Ayakta kalabildik? Tiyatro anlayışımızı ödünsüz koruyabildik?
Bilkent Üniversitesi, Hukuk öğrencilerinin, ABT ile ilgili tez hazırlığında, bu sorular
sorulduğunda şaşırıyorum, o güne dek kendimize bu soruları hiç sormamışız. “Önce inanç”
diyorum. Tiyatroya öylesine inanıyorduk ki, güzel, eşitlikçi, adil bir dünyanın kurulmasında
çok önemli bir araçtı.
Buna inanan bir seyirciyle bağlarımızı hiç koparmadan, her seferinde yeni bir oyunla bu
ilişkiyi güçlendirerek, yol arkadaşlığı yaptık. Özellikle Anadolu’da, bu buluşmanın
gerçekleşmemesi için her türlü baskı, yasaklama, engelleme ile karşılaşıyorduk. İktidarlar da,
politik tiyatronun bu gücünün farkındaydı. 1971’de başlayıp, gittikçe çoğalan, her yeni
oyunda bizi kucaklamaya hazır bir seyircisi vardı tiyatronun. Viranşehir’in Hello Bello
köyünde de böyleydi, Paris’te Mary Bell salonunda da…
Şavşat tepesinde tiyatroyla ilk kez tanışan seyirci ile Londra da Hackney Empire salonundaki
duygu aynıydı. Tutkulu, coşkulu…
Anadolu’da yasaklamaları, mahkeme kararlarıyla durdurup, seyirciyle buluşmayı
başardığımızda, gözlerindeki ışıltıyı, bize yansıyan heyecanlarını hissetmek, bütün
zorbalıkları, yoklukları unuttururdu… Oyun daha bir coşkulu, daha bir inançla oynanırdı.
Güzeldir politik tiyatro. Ona emek veren, ona inanan oyuncuyu diri tutar; öğrenme, gelişme
isteğini hızlandırır. Politik tiyatroda lokomotif olmak, yazar, yönetmen olmak zordur… Sana,
tiyatrosuna inanan oyuncuna, seyircine, seni basından izleyen insanlara düş kırıklıkları
yaşatamazsın. Her oyun, daha iyi olmak zorundadır. Rekabetin kendinledir. Bu, bitimsiz bir
üretim ve yaratım sürecidir. Erken göçüp gidersin bu dünyadan.
Kollektiftir politik tiyatro. Takım işidir. “Ben” değil, “biz” vardır. Bunu hep aklında tutmak
zorundasındır, yoksa hep silkeler seni.
Egosantrik, narsistik duygulardan arınmış olmalısın.
Tiyatro yapanlar için, vazgeçilmezdir bilgi… Diğer sanat dallarını izlemek, felsefe, psikoloji,
sosyoloji, arkeoloji, mitoloji, tarih, coğrafya okumalısın…
Politik tiyatro, sınıf bilincini ekler bunlara. Bir de hukuku bilmek şarttır.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini, Anayasa’daki düşünce ve sanatsal özgürlüklerle ilgili
yasa maddelerini, polis vazife ve salahiyetleri yasasını, idare mahkemeleri dilekçe usullerini
vb. Bunları bilen avukatlarınız elbette vardır. Ama Anadolu’nun bir turnesinde, yarın akşam
oynayacağınız bir oyunun yasak kararını, oyuna yirmi dört saat kala elinize tutuşturabilirler.
Orada siz, gece otel odasında dilekçe yazarak, ek belge hazırlayarak, usül hatası yapmadan,
saat tam 09.00 da, idare mahkemesinin kapısında olmak durumundasınızdır. Gün içinde yasak
iptal kararını mahkemeden çıkarıp, saat 17.00 den önce, polis merkezine iletebilirseniz, saat
20.30 da perdeyi açabilirsiniz.
Zordur politik tiyatro olmak…
Yüksek bir sabır ve dayanma gücü ister…
Bedelleri ağırdır ama hepsine değer…
Onurludur…
Ankara Birlik Tiyatrosu
Yönetmeni
Gül Göker