En iyi kadın oyuncu ödülüne sahip oyuncu, balerin ve başarılı eğitimci Pıtırcık Akkerman ile bale ve sanat üzerine keyifli bir sohbet ettik.
-Pıtırcık Hanım, balerin olmaya nasıl karar verdiniz?
Ben çok küçükken İngiliz Kültür Derneğine Kuğu Gölü’nün filmi geliyor, annemle babam ona gidiyor. Annemin ilk burada yeşeriyor fikir kafasında ama profesyonellik anlamında değil. Kızım zarif olsun, balerin gibi hareket etsin gibi bir fikir. Yine ben çok küçükken Bodrum’da bir tatilde Ankara Devlet Balesi dansçıları ile aynı yerde kalıyoruz. Oradaki dansçılardan Geyvan Mc Millen, proporsiyonlarımı, vücut orantılarımı beğeniyor. Daha sonraları kendisiyle İstanbul Devlet Balesi’nde uzun zaman çalıştım, koreograf ve bir dönem direktördü. Vücuduma bakıyor baleye uygunluk açısından sonra anneme baleye versen iyi olur diyor. Akabinde amatör olarak başladım çalışmaya, 9 yaşındaydım. Tenasüp Onat ve Sait Sökmen; değerli hocalarım, beni yetiştiren, çalıştıran hocalar. Özel okulda, Kuğu Bale Stüdyosu diye bir okulda çalıştım onlarla. Baleyi anlamamı bu denli sevmemi sağlayan hocam Tenasüp Onat’tır. Herhâlde 11 yaşında falandım profesyonel olabileceğimi söylediler aileme. Bir de o yaşlardaki bir kız çocuğu için bale çok cazip tabi, çok büyülü, tüttüler, kendini göstermek … Karar vermek için çok küçük bir yaş ama maalesef balede çok erken karar vermek gerekiyor. Onların da desteğiyle profesyonel olarak yetiştirilmeye başladım. Babam avukattı ve onun gönlü hukuk okumamdaydı aslında. Fakat bağlandığınız zaman kopamadığınız bir şey. Meriç ablamız şöyle der, Meriç Sümen: ‘’Mikrobu kaptıysan artık kurtuluş yok .‘’ Bir de ‘Uyuyan Güzel’ sahneye konuyordu. Fareleri var kötü cadının, 9-10 yaşındayken o farelerden biri olarak seçildim. Profesyonel prodüksiyonu gördüm sahnede; balerinler, seyirci, alkış, orkestra … İyice yerleşti kafamıza. En son paramızı almaya gittik Ankara Devlet Opera Binasından. Oradan çıkarken hiç unutmuyorum duvarları öpüp ‘’Allah’ım ne olur bir gün beni buraya geri gönder balerin olarak.’’ diye dua etmiştim. Sonrasında Kuğu Bale Stüdyosu’nda profesyonel bir çalışma ile yetiştim.
-Balerin olmak istediğinizi söylediğinizde çevrenizin tepkileri ne oldu? Ön yargılarla karşılaştınız mı?
Annem de babam da aydın insanlardı bağnazlık anlamında hiçbir tepki almadım. Ailem her zaman beni destekledi. Dediğim gibi babamın gönlü hukuktan yanaydı çok da bayılmıyordu balerin olmama ama olduktan sonra hep gururla bahsetti. Ben hiç o anlamda, ön yargılarla ilgili bir sıkıntı yaşamadım.
-Balenin bedeninize verdiği kalıcı hasarlar var mı?
Benim bedenim baleye oldukça uygundu. Anatomik yapım gerçekten çok uygundu dolayısıyla kalıcı hasar baleyi bırakınca oldu. Yıllarca yapmaya alıştığınız bir sistem var her gün yapıyorsunuz. Ve bu bir anda hayatınızdan çıkıyor. Profesyonel bale dersi yapmıyorsunuz prova yapmıyorsunuz sahneye çıkmıyorsunuz. Bu durumu desteklemediğim için o zaman belimi sakatladım. Zayıf düştükten sonra belim sakatlandı. Pilatese başladıktan sonra hiçbir sıkıntı kalmadı sadece belim eskisi kadar esnek değil. Onun dışında bir hasar olmadı, ki şimdiki dansçılar için pilates var. Pilates inanılmaz bir destek. Bizde sakatlık belli bir grubun üzerine çok yüklendiğinizde oluyor. Şimdi pilates bütün ‘company’lerde var hoca da var alet de var. Avrupa’dan bahsediyorum tabi.
-Kendinizi sahnedeyken nasıl hissediyorsunuz?
Sahnedeyken canlı hissediyorsunuz, zengin hissediyorsunuz ruhen … Seviyordum sahnede olmayı, seyirciyi görmeyi. Sahneye çıkanların anlayabileceği bir duygu.
-Rol aldığınız sayısız eser var. Sizde yeri en farklı olan hangisi?
Ben klasikçiyim. Giselle 2. Perdeyi çok seviyorum. Sahnede gözlerimin dolduğunu hatırlıyorum, dans etmediğim sırada tabi. Bir de Uyuyan Güzel çok önemli benim için. Rudolf Nureyev ile sahnede olma şansını yaşadım. Nureyev benim idolümdü. Arkadaşımın bale kitapları vardı orada gördüm onu ve hayran oldum. Odamın duvarları Nureyev ile kaplandı. İngilizce bilmiyordum bir sözlükle hayatını öğrenmeye çalıştım. Sonrasında da onunla aynı sahnede olma şansını yaşadım, müthişti. İstanbul Devlet Balesinde Uyuyan Güzel balesini, sahneye koydu. En büyük hayalim onu görmek tanımaktı. Ayrıca Nureyev beni düzeltti, çalıştırdı, tabii ki tüm arkadaşlarımı da. Onun için Uyuyan Güzel’in de ayrı bir yeri var benim için.
–Birlikte dans etmek istediğiniz hayatta veyahut hayatını kaybetmiş olan bir sanatçı var mı?
Evet, Rudolf Nureyev…Evet.
-Almanya’da Bonn Operası’nda sanatınızı icra ettiğiniz zamanları nasıl tanımlarsınız?
Valery Panov Türkiye’de Ankara ve İstanbul’da çeşitli eserler sahneye koymuş eski bir star dansçı ve koreograf idi. ‘Antonius ve Kleopatra’ isimli baleyi sahneye koydu. Sonra döndü, aradan 1,5 sene geçtikten sonra aradı beni ve iki arkadaşıma- Hülya Aksular ve Sibel Sürel- kontrat göndereceğini, onlarla konuşmam gerektiğini söyledi. Çok sevindim arkadaşlarım adına ve onlara haber verdim Valery Panov sizi çağırıyor diye. Bonn o zaman başkent ve çok önemli bir opera. Ondan bir hafta sonra tekrar aradı ve ‘’ Seni de istiyorum, sana da kontrat vermek istiyorum.’’ dedi. Hülya Aksular geri çevirdi kontratı Sibel Sürel ve ben, ikimiz Almanya’ya gittik, Almanya öyle başladı.
-Türkiye’de baleye ilgiyi nasıl buluyorsunuz?
Türkiye’de balenin olması mucize gibi bir şey zaten. Şöyle Türkiye’ye bir yukardan bakınca yani. Bale ve Türkiye, inanılmaz bir şey.Türkiye’de balenin olması mucize diyorum buna rağmen çok yetenekli bir milletiz gerçekten. Eğitim olanakları yetersiz, kurum olanakları yetersiz buna rağmen çok iyi dansçılar çıkıyor ve talep var. Bütün operalar kapalı gişe oynuyor oynadığında. Türkiye bale için deliriyor mu tabiki değil. Şikâyet etmek, Çorum’da neden kimse baleyle ilgilenmiyor demek ayıp olur böyle bir ülkede. Olabilecek en iyi durum diyebilirim.
– ‘’Kuğu gibi süzülmek.’’ sizi böyle tanımlayabilirim. Sizin Pıtırcık Akkerman’ı 3 kelime ile anlatmanızı istesem?
Bu soruya ben cevap vermeyeyim. Fırsatınız olursa beni tanıyan birine sorarsınız. Şakası bir yana tabi ben anlamsız buluyorum insanın kendiyle ilgili şöyleyimdir böyleyim demesini. Kimse şöyle demez: ’Ben yalancıyımdır, bana güvenilmez.’’ Diğerleri de keza aynı: ’Çok duygusalımdır, çok güvenirim…’’ vesaire. Bunları saçma buluyorum. Müsaadenizle ben buna cevap vermeyeyim.
-Doğallığınız için çok teşekkür ederim …. Ankara, Bonn, İstanbul, Antalya … Ruhunuzun ait olduğu yeri sorsam?
Ben Ankaralıyım, koyu Ankaralıyım, Ankara’yı çok severim. Ama bütün bu söylediğiniz yerlerin hepsinde çok güzel, çok önemli zamanlar geçirdim, inanılmaz anılarım var. Almanya’yı çok seviyorum. Profesyonellik ne orada öğrendim, bir dansçı ne kadar değerli orada öğrendim. Onun dışında da büyük dostluklarım var, hala görüştüğüm insanlar var. Hala çok sık gidip geliyorum Almanya’ya. Hepsi çok önemli, hepsi evim benim ama Ankaralıyım. En çok Ankara’yı seviyorum.
-Çok yönlü bir kişiliğiniz var. Balerinliğinizin yanı sıra birçok dizide ve filmde oynadınız. Dahası pilates ve bale eğitimcisisiniz. Hayatınızın merkezinde olan, tutkuyla bağlı olduğunuz dal hangisi?
Ya tabii ki bale. Oyunculuk… Ben oyuncu değilim, haşa yani. Ama çok şanslıydım o konuda da. Tomris Giritlioğlu ile başladım Yavuz Turgul ile çalışma şansım oldu. Çok çok şanslı hissediyorum kendimi. O başka bir alan ona da bir adanmışlık gerekiyor ve ben o sırada dans ediyordum danstan çalıp o vakti oyunculuğa vermek, ona mesai harcamak istemedim. Zaten kısa ömürlü bir meslek sonuna kadar tam gaz çalışmak istedim. Bale tabii ki, tutkum bale.
-Günümüzde balerin ya da balet olma hayali kuran küçük bir çocuğun önünde nasıl bir yol ve ne gibi zorluklar var? Onlara ve ailelerine tavsiyeniz nedir?
Güzel soru… Onlara ve ailelerine verebileceğim tavsiye en iyi eğitim alabilecekleri yeri bulmaları lazım. En iyi eğitim derken en iyi hoca. Çünkü bir kurum iyi olmayabilir ama çok iyi bir hoca olabilir içinde. Bu işte hoca çok önemli yetiştirilirken. Hedefleri mümkünse Avrupa’da temel okullardan birisine girmek olsun ki gerçek anlamda eğitim alabilsinler. Konservatuarlar YÖK’e bağlandıktan sonra normal MEB sistemini uygulamaya başladı. Bu durumda standart bir dansçı okuldan 22 yaşında mezun oluyor, ki ömrü kısa olan bir meslek için oldukça geç bir yaş. 22 yaşında çoktan sahnede olması lazım bir dansçının. YÖK’e bağlı olmaktan kaynaklı birçok problem var konservatuarlarla ilgili. Ama Türkiye’de bir çocuk profesyonel dansçı olmak istiyorsa konservatuardan başka pek fazla seçeneği yok. Dolayısıyla dansçı olmak isteyen çocuklar çok çok çok çalışacaklar, bütün hayatlarını baleye göre planlayacaklar, Avrupa’daki okulları, grupları takip edecekler, sürekli izleyecekler ve dediğim gibi hazzı çok büyük ama çok da zor bir iş. Adanmışlık ve tutku gerekiyor. Teknik olarak da zor bir iş . Hatta kömür madeni işçiliğinden sonra geliyor bale dansçılığı. Çok çalışacaklar sadece hocaya bırakmayacaklar kendi başlarına da çalışacaklar ve mümkünse Avrupa’da bir okula girmeye çalışacaklar burada bir dönem geçirdikten sonra. Geleceğin dansçılarına bir tavsiyem de sanatın her alanıyla ilgilensinler. Edebiyat, resim, heykel, müzik, sinema ve diğerleri… O zaman yaptıkları işi daha iyi kavrayacak ve hissedecekler. Bu bilgiler, görgüler onları tamamlayacak dansçı olarak ve daha önemlisi insan olarak.
-İyi bir balerin/balet olmak için olmazsa olmazların neler olduğunu düşünüyorsunuz?
Olmazsa olmazlar dediğim gibi tutkuyla bağlanmak, kendini adamak, bütün yaşamını ona göre programlamak eğlencesi de bunun içinde. Her şeyin temelinde bale olacak. Ve her zaman söylediğim bir şey dansçı olacaklara ve genç dansçılara; bu çok kırılgan bir meslek. Baleyle aralarına hiçbir şey koymayacaklar. Yani bir kurumu, bir hocayı, bir koreografı. Diyelim ki kötü bir şey yaşıyorsunuz haksızlığa uğruyorsunuz veya haksızlık olduğunu düşünüyorsunuz genç yaşınızda, belki öyle değil, bunlar hep insanın kalbini kırıyor ve birçok dansçı bırakıyor baleyi ya da bir müddet ara veriyor. İşte istediği rolü alamıyor, rapor alıyor 1 ay dans etmiyor. Bunlar hep aslında insanın kendisinin kaybettiği şeyler. Kuruma, rol vermedi diye koreografa, ilgilenmiyor diye hocaya küsüp kalbini kırıp hareketin kendisini yapmaktan vazgeçmeyecekler. O hareketin kendisinde o hazzı bulacaklar ve sadece ona yoğunlaşacaklar. Söyleyeceğim en önemli şey bu çünkü bütün dansçıların en büyük hatası bu. Hepimizin… Baleyle aramıza başka şeyler koyuyoruz.
-Kızınızın da başarılı bir balerin olacağını, uluslararası yarışmalarda bizi temsil edeceğini öngörüyorum. Bu durumun sizde yarattığı his ve ona bu yolda vereceğiniz tavsiye nedir?
Yarattığı hissi söyleyeyim önce. Ben baleyi bırakmadan önceki son zamanlarımda, sahneye çıkmadan önce heyecanlanırsınız, ne kadar rahat biri olsanız da. Ben göstermezdim heyecanımı ama yine de heyecanlanırdım. O kadar yükseliyor ki adrenalin, son temsillerde diyordum Allah‘ım herhalde bu meslek bu yüzden kısa sürede bitiyor biraz daha yapsam kalp krizinden gideceğim kaldıramayacağım bu kadar heyecanı. Diyordum, kızım konservatuara girdi kızımın temsillerinde aynı heyecan… Dedim kurtulamıyorum bundan, aynı heyecan. Hatta daha fazla heyecanlanıyorum. Hem kendiniz için hem onun için heyecanlanıyorsunuz. Daha fazla heyecanlanıyorum hissim bu. Kurtulamadım yani bu histen. Tabi ki ona başından beri tavsiyelerim hep oldu. Çalıştık birlikte hala çalışıyoruz face-time ile. Benim bütün çocuklara öğrencilerime de söylediğim, ona da başından beri aynısını söyledim, o da çok sıkıntılar yaşadı Almanya’ya gittiğinde. Teknik seviye çok yüksek. Onu yakalaması vakit aldı orada sıkıntılar yaşadı bunalıma girdi. Bunlar seni durdurmasın. Yani hocanın sana olan tavrı, arkadaşlarının çok iyi olması… Hep kendi geçmişini düşün. Nereden geliyorsun nasıl bir eğitimden geldin, ne kadar yetersizlik içinde eğitim aldın geldin. Onların çoğunluğu Rusya’dan gelmiş, Japonya’dan gelenler var. Kendini onlarla kıyaslama kendini hep kendinle kıyasla dedim. Ve hep dediğim şey baleyle arana hiçbir şey sokma. O çünkü senin ruhunda, bedeninde. Bununla arana kimsenin girmesine izin verme dedim. Bunun dışında tabii tekniği ile, kilo ile ilgili tavsiyeler verdim. Ama temel olarak en önemlisi, ona da söylediğim bu idi.
– Sağlıklı, fit ve çok güzelsiniz… Bale ve pilates yaptığınız için özel bir beslenme programınız var mı?
Özel bir beslenme programım yok aslında. Şöyle, sadece acıktığımda yiyorum. Benim düzenli bir beslenmem yok sabah kahvaltı edeyim vesaire gibi. Düzenli yiyince kilo almaya başlıyorum. Şunu belirteyim kiloyla ilgili hiçbir sorunum yok. 1 günde 1 kilo verebiliyorum gerçekten. Şunu yemiyorum bunu yemiyorum diyemem . Sadece acıktığımda yiyorum. Kalktığım zaman illa yemek yiyeyim diye bir şey yok acıkana kadar bekliyorum öğlen acıkırsam atıştırıyorum, akşam yemeği yiyorum. Temel olarak her şeyden yiyorum, karnımı tıka basa doyurmuyorum, tam doymadan bitiriyorum yemeği. Ölçülü her şey. Baklava da yiyebilirsiniz ama ondan sonraki öğünü ona göre ayarlayacaksınız. Bu şeylere kafayı bu kadar takmayı, obsesyon şeklinde, doğru bulmuyorum. Tabii ki sağlıklı beslenelim ama her şeyden ufak ufak yiyelim.
– Korona virüs salgınının en çok etkilediği alanlardan biri de sanat ve gösteri dünyası oldu. Korona virüs salgınının baleye etkisini nasıl değerlendirirsiniz?
Tabii ki bizim her şeyi sahneye çıkmak için yapıyorsunuz işin kaymağı ödülü o. Bu anlamda buyun dünya için çok kötü durum. Bütün dansçılar evde oturdu online dersler yapılamaya çalışıldı ki ne kadar verimli olabilir. Onun dışında stüdyo lazım gerçek bir bale dersi yapabilmek için. Bu yüzden sıkıntı oldu sahneye çıkamadılar, doğru dürüst çalışamadılar ama kurumlara bağlı olmayan sahne emekçilerinin yaşadığını düşünürsek şu an bu teknik bir detay. Sonuçta hepsi maaşlarını alıyor kuruma bağlı dansçıların. Baleden konuşuyoruz tabi Türkiye’de bale kurumlara bağlı. Onlar canları ile boğuşuyorlar karınlarını doyurmaya çalışıyorlar dolayısıyla şikâyet etmek ayıp olur. Ama böyle bir handikabı var, sahneye çıkamıyorlar doğru dürüst çalışamıyorlar. Çok büyük bir zaman kaybı böyle kısa ömürlü bir meslek için maalesef… Çok büyük bir zaman kaybı.
-“Bale spor mu, sanat mı?” Tartışması yakın geçmişte tekrar gündeme gelmiş bir konu biliyorsunuz ki. Sizin bu konuda görüşleriniz neler?
Ben bu tartışmayı çok saçma buluyorum. Şu anki durumuna bakarsak Türkiye’nin, bu konunun gündemi meşgul etmemesi lazımdı. Tamamen bürokratik sebeplerle Spor Federasyonu’na bağlanmak isteyen özel okullar var. Milli Eğitim Bakanlığı inanılmaz zor koşullar öne sürüyor ve her sene daha da zorlaşıyor. Şöyle söyleyeyim benim okulum için Milli Eğitim Bakanlığı ile görüştüğümde engelli asansörü olması gerekli dendi. Bu bir bale okulu, tabii ki engellilerin hareket etmesi için gerekli birçok merkez var ve olmalı ama bale okulunda neden engelli asansörü gerekli olsun. Bu ve bunun gibi yüzlerce ufak tefek zorluk vardı. Bu yüzden Spor Federasyonu’nun bünyesine alınması gerektiği yönünde çalışmalar yapıldı. Tabi çok saçma siz Spor Federasyonu’na bağladınız diye bale spor olmaz. Çok saçma bunun konuşulması dahi. Yorumda da bulunmadım o dönemde. Gündemi böyle bir konu ile meşgul etmek pek doğru değildi.
Hem sohbet için, hem izlemesi bu kadar büyülü bir balerin olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Röportaj: Su Karataş