“Olur.” dedi Gurur. Açık ve tek şekerli içtiğini biliyordu Firuze. Hep öyle yapmaz mıydı? Gurur ne zaman çay istese tek şekeri atar, karıştırır ve öyle koyardı önüne. Bu sefer yapmadı. Kendi demini koyar gibi katran karası bir çay döktü bardağa. Şekerliği de önüne koydu. Unuttum seninle ilgili ne varsa demenin bu yolunu seçmişti. Gurur anladı ve inceden bir gülüşle başını sağa sola salladı hafifçe. “Ben şu çayı açayım biraz.” dedi. En keyif aldıkları zamanlardı çayla geçirdikleri o kısa zamanlar. Öyle çok konuşur, paylaşır ve özenle dinlerlerdi ki birbirlerini, defalarca soğuyan çaylarını değiştirmek zorunda kalırlar, bazen bunu bile umursamaz soğumuş çaylarını sözleriyle ısıtır içerlerdi. Nasıl da ilk haliyle, olağan döngüsünde kalmıyordu hiçbir şey. Firuze’nin bu ince düşünülmüş unuttum oyunları Gurur’un dik başını biraz daha eğiyordu. Kalktı her zaman oturduğu sandalyeden. Çayının rengini açtı. Firuze gerilince hep yaptığı gibi eline geçirdiği ne varsa onunla oynuyordu. Sigara paketini geçirdi eline. Kopartıp aldı kâğıdını. Eğdi, büktü, katladı, tekrar açtı, yine katladı. Başını masadan kaldırıp tek laf etmeye gücü yoktu. Gurur döndü masaya, her zamanki yerine oturdu. Tek şeker atıp karıştırmaya başladı. Kafası kadar karışık olana dek karıştırdı. “Yeter, tamam karıştı o.” dedi Firuze. Durdu ve kaşığı yavaşça çıkarıp bardak altlığına iliştirdi. “Gönül kimi severse aşk onda güzeldir.” yazan, Neşet Ertaş’lı altlığı hatırladı Gurur. Gittikleri son tatilde seçip almışlardı. Ama anlam yüklemedi, o kadar çok şeyi birlikte yapmışlardı ki mutlaka çıkacaktı karşısına. İçini çekti sadece. İnsan iç çekişinden bile anlaşılır. Pişmandı, yanılmıştı. Bunları anlatsa alacağı cevabı biliyordu. Sıkıldı Firuze, doğruldu sandalyesinde. Birbirine geçirip bağladığı kolları, üzgün, çaresiz, meraklı olduğunu belli etmemek için bir türlü Gurur’a dikip bakamadığı gözleri, ısırıp durduğu dudakları artık bir cevap beklediğini Gurur’a anlatmasına yetti. Bir yudum bile almadı çayından. Zaten derdi çay değil, zamandı. Zaman kazandıkça Firuze’yi de kazanacağı gibi saçma bir düşünce kapladı beynini. Ama Firuze yine bozdu sessizliği. “Bir şey söyleyeceksin değil mi?” diye sordu. “Evet.” dedi Gurur. “Seni ne zaman görsem büyüleniyorum, lâl oluyorum. Ne halt ettiğimi unutup sarılmak, gözlerinin önünde duran saçlarını çekip, gözlerini öpmek istiyorum. En çok bana dokunduğunda mutlu olduğunu bildiğim ellerini avuçlarıma alıp buradan çıkıp gitmek istiyorum. Hep üşüyen ayaklarını yine ayaklarımın altına koyup, sen o kocaman gözlerini aça aça, filmi izlerken, ben yine sadece seni izlemek istiyorum. Ama korktum Firuze. Bu aşkın içinden sağ çıkmayacağımı anladım. “Ben alışmam sandım, istediğimde çıkar giderim, dönüp arkama bakmam sandım.” dediğinde Firuze çözdü kollarını, “Zaten öyle yaptın! Çıkıp gittin ve arkana bakmadın!” diye kesti sözünü Gurur’un. “Defolup gittiğinden beri bu lanet kuyunun içinde merdiven arıyorum. Sandım ki anlatacağın her ne haltsa çıkarır beni. İyi ya da kötü bir cevabım olur. Karşıma geçip bunları anlatacağını bilseydim ne o telefonu ne de o kapıyı açardım. Ne olsun istiyorsun şimdi? Gel korkularını aşalım, yine tutunalım birbirimize dememi falan mı? Demeyeceğim Gurur! Ben kendime anlatırken bile daha derin şeyler söyledim senin adına. Kal demeyeceğim, çözelim demeyeceğim, ben de seni özledim, hâlâ seviyorum demeyeceğim!” Aslında demek istediği ne varsa demeyeceğim diyerek çarptı Gurur’un yüzüne Firuze. Ayağa kalktı tir tir titriyordu. İçi soğumuştu, bu soğuktu onu titreten. Hızlı attı adımlarını, kapı her adımda uzaklaşıyordu, yer ayaklarının altından kayıyordu sanki. Sonuna kadar açtı kapıyı. Gurur kalkamadı yerinden. “Kalk artık, başka bir şey duymak istemiyorum.” diye seslendi koridordan Firuze. Kalktı yerinden Gurur. Firuze ne kadar hızla gittiyse Gurur o kadar yavaştı. Eninde sonunda varacağı o kapının önünde tuttu Firuze’nin kollarını çekti kendine. “Beni gönderme, yardım et.” dedi. Bir çırpıda kurtuldu Firuze Gurur’un ellerinden. “Çık!” dedi. Üstüne yıkılmış dünyasını alıp çıktı Gurur. Arkasından çarpılan kapının sesiyle içi karıncalandı. Her gidişinde o perdenin arkasından ona bakıp, el sallayan kadını görmek için kaldırdı başını son bir kez. Oradaydı Firuze. Yarı açık perdenin arkasından hırsla bakıyordu. Gurur’un baktığını fark ettiğinde tuttu sıkıca perdeyi. Gitti Gurur, kaldı Firuze. Ve perde!