Kahvelerimiz gelene kadar biraz daha, biraz daha sohbet etmek istiyordum. Ütopik denecek kadar yoğun yaşadığı bu hisleri daha iyi anlamak için muazzam bir çabam vardı. Saatine daha sıklıkla bakıyordu. Gözlerindeki ışıltı daha belirgin bir hâl almıştı. “Birazdan gelir” dediği andan itibaren odaya farklı bir sürü renk saçılmıştı sanki. Üç kahveyle döndü mutfaktan. Belli ki zaman iyiden iyiye yaklaşmıştı. Pencereden alamadığı gözlerini, bir an bana bakarken yakalayıp sordum:
Sence nedir yaşadığın?
“Kaynayan suyun sesi, hafif esen rüzgârın havalandırdığı perdenin çıkardığı o huzurun sesi ve birazdan odamı aydınlatacak gülüşünün kıyısına sığınıp, anlatacaklarını dinleyeceğim onun sesi… Ne güzel, ne bildik sesler var evrende. Hepsini ilk defa duyuyorum sanki. Birinin her şeyini bilmek istemek, bildiklerinle yetinmemek, her gün yeni bir şey öğrenmek ayak basılmamış bir yeri keşfetmek gibi.
Hiç bıkmadan, yorulmadan, sıkılmadan konuşabilmek, anlamak ve anlaşılmak nasıl da kıymetli. Çok çay içince rahatsız, aç olunca huysuz, uykusuz olunca keyifsiz olduğunu, bir şarkıya tutulunca o şarkıyı aralıksız, gün boyu dinlediğini, sinirliyken susmayı tercih ettiğini bilmek kilitli bir kutunun anahtarını boynumda taşıyorum gibi hissettiriyor. Birlikte olduğun anlardan, zamanla iki kişilik bir duvar örmeye başlıyorsun. Duvar yükseldikçe manzara daha güzel, güneş daha sıcak, ay daha aydın. O yüksek duvarın üzerine oturup gölgelerimize bakıyorum. Gölgelerimiz de büyüyor bizimle. Bu bana dünyanın en güvenli yerinin, onun gölgesini gördüğüm yer olduğunu düşündürüyor. Bazen küçük bir çocuğu bağrıma basıyorum, bazen de omuzlarındaki yüklerine rağmen eğilmeyen bir adamın güçlü ellerini tutuyorum. O eller ki; saçlarımda dolaştığında beni şımarık bir kız çocuğuna çevirir ve aynı eller, ellerimde olduğunda dünyanın en güçlü kadınıymışım gibi hissettirir. Herkesin gücünü aldığı bir kaynak var bu döngüde. Herkes tutunmuş bir şeye işte. Ben ona tutunmayı seçtim. İnsan kendinden başka bir şeye tutunacaksa eğer, yine bir insana tutunmalı bence. Tutulduysa hele bir de, saklamalı en derinde. Bana sorulsaydı eğer kim kabul görür gönlünde diye hiçbir şeyini değiştirmeden yine onun adını söylerdim. Varlığından bile haberim olmadan yaşadığım birinin, varlığı için şükrediyorum şimdi. Bütün mevsimleri onunla görmeyi diliyorum. Hüznümde, sevincimde, konuşurken, susarken, gülerken, ağlarken bir onun yüzü geliyor gözlerimin önüne. Çok önce kesişmiş yollarımız bizim. Çok önce yazmış kalem sahibi bizi yan yana. Biz buluşmadan ruhumuz buluşmuş sanki. Yoksa doğduğum andan beri tanıyormuşum gibi hissedemezdim” deyip kalktı bağdaş kurup oturduğu koltuktan. Plağı özenle yerleştirip çalıştırdı pikabı… “Evet bence biz…” Deyip gülümsedi. Söylemek istediklerini bir şarkıda bulmuş kalanını da oradan dinletmeyi seçmişti.
Hiçbir neden yokken
Ya da biz bilmezken tepemiz atmış
Ve konuşmuşuzdur
Onca neden varken
Ve tam sırası gelmişken
Hiçbir şey yapmamış
Ve susmuşuzdur
Aynı anda aynı sessiz geceye doğru
İçim sıkılıyor demişizdir
Aynı sabaha uyanırken kimbilir
Aynı düşü görmüşüzdür
Olamaz mı? Olabilir
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu Eylül akşamı dışında
Belki benim kağıt param
Bir şekilde, döne dolaşa
Senin cebine girmiştir
Belki aynı posta kutusuna
Değişik zamanlarda da olsa
Birkaç mektup atmışızdır
Ayın karpuz dilimi gibi
Batışını izlemişizdir deniz kıyısında
Aynı köşeye oturmuşuzdur köhnede
Belki de birkaç gün arayla
Olamaz mı? Olabilir
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu Eylül akşamı dışında
Bostancı dolmuş kuyruğunda
Sen başta ben en sonda
Öylece beklemişizdir
Sabah 7:30 vapuruna
Sen koşa koşa yetişirken
Ben yürüdüğümden kaçırmışımdır
Aynı anda başka insanlara
Seni seviyorum demişizdir
Mutlak güven duygusuyla
Başımızı başka omuzlara dayamışızdır
Olamaz mı? Olabilir
Onca yıl sen burada
Onca yıl ben burada
Yollarımız hiç kesişmemiş
Şu Eylül akşamı dışında…
Hiç konuşmadan dinledik şarkıyı. Siz bir Eylül akşamında mı tanışmıştınız diyecek oldum. “Şarkı sana bunu hangi akşam yaşatırsa senin ‘Eylül Akşamın’ o akşam olur. İster soğuk bir kış akşamı, ister ılık bir bahar akşamı fark etmez. Ama bu şarkının insan seçtiğine inanıyorum. Herkese bunları sorgulatmayacak kadar özel bir şarkı bence” dedi. Belki kıskançlık bilemiyorum ama bozmak istedim bir an büyüyü. Kahvemden bir yudum alıp; tahmininden daha geç gelecek galiba, kahvesi soğuyor deyip o yüksek duvardan bir tuğla indirmek istedim.
“Ha o mu? O kahveyi soğuk da sever. Bir şeker atıp karıştır ve bitene kadar önünden alma yeter” dedi.