AYLAK DERGİ

YÜZLEŞME

Kapanan kapının arkasında bekledi bir süre. Yaptığının doğruluğundan emin yavaşça tekrar salona doğru döndü yüzünü. Bakıştık belli belirsiz. Oturdu daha birkaç saat önce heyecanlı gözlerle O’nu beklediği koltuğuna. Ellerini çenesine koyup “beklemeyi sever misin?” Diye sordu. “Hayır” deyiverdim istediği cevabın bu olup olmadığını bilmeden. “Ben de” dedi. “Ama insan neyi beklediğini bilince, beklediğine değeceğini hissedince o kadar da zor değil. Zaman bükülebilen bir şey aslına bakarsan. Neyle ve kim için bükeceğinden eminsen hiç zor değil.” Neyle bükeceksin? Bu tavrın, az önce yaşananların üzerine seni böyle rahatlatan nedir? Diye sordum.

” Aşk… Bazen öyle yoğun, öyle dipsiz olur ki düşsen de çakılmazsın. Seni mecbur eden hiçbir şey yokken ve gidebileceğin onlarca yer varken kalmak sadece aşkla açıklanabilir çünkü. 1+1=1 nedir bilir misin?” Diye sordu sonra.

Hayır dedim.

“Tarkovski’nin Nostalghia filminin bir sahnesinde duvarda yazar. 1 damla 1 damla daha 2 damla etmez. Daha büyük bir damla eder. Bu büyüyüp birbirine karışmaktır. Kendini tek bir damla olarak görür her şeye rağmen karışmazsan iki kişilik bir aşktan bahsedemezsin. O yola çıkacağımızı biliyorum. Kendimden daha çok O’na güveniyorum. Çözecektir. Çözemezse de yine çözemedim deyip üzerime damlayacak ve bizi çoğaltacaktır.” Şaşkınlıkla dinledim. Hep alıştığım ikili ilişki tavırlarından çok farklıydı. İnanç, emek, birbirini tanımak ve nihayetinde bir olmak sanırım aşkın dört elementiydi. Burada böylece bekleyip çözecektir, çözeceğiz diyebilmek ne güzel diye düşündüm. Bu adamı tanıyordum zaten. Öyle belirgin çizgilerle anlatmıştı ki neden şaşırıyorum dedim kendi kendime. Aynı adam değil miydi sen varken derdim, tasam kalmıyor hiç diyen, onda dokunduğu yeri çiçeklendiren, omzuna yaslandığında dünyanın en güzel yeri burası olmalı dedirten? Evet o adamdı. Gözlerinin kenarındaki çizgileri, yara izlerini, uykusuz olduğunda kirpiklerinin uçlarının birbirine nasıl değdiğini ve göz kapaklarının iyice yumulduğunu, sinirliyken ellerini nasıl enstrüman gibi kullandığını ve aynı ellerle nasıl mahir işler yaptığını; sesinden mutlu mu mutsuz mu, sinirli mi, huzursuz mu olduğunu anladığı, çalışırken dinlediği ve dinlemediği müziği, üzerine basıp oradan oraya sürüklediği ayakkabının çıkardığı sesle huzur bulduğunu benim bile bildiğim adam. Bunları düşününce evet dedim çözeceklerdir. Yol için hazırladığı çantasını kaldırıp koydu. Boşaltamayacağını tahmin ediyordum. Gergin bir gülümseme vardı yüzünde ama asla umutsuz bir gülümseme değildi. Burada onunla bekleyeceğimi söyledim. Kabul etmezse ısrar etmeyecektim ama beklemediğim bir şey oldu ve “kal” dedi. Birkaç gün böyle sakin ve havada asılı birçok düşünceyle geçti. Birbirlerine verdikleri sürenin dolmasına bir gün kalmıştı. Ben nasıl heyecanlıysam o da o kadar sakindi. O günün sabahı erkenden kalkıp güzel bir kahvaltı hazırladım. Eğer işler tahmin ettiği gibi gitmezse günü güzel geçsin istiyordum. O ise her zaman uyandığı saatte uyandı. Sakinliği sinir bozucu bile olabilirdi. Kahvaltının sonlarına doğru kapı çaldı. Kalbimin atışını bugün bile hatırlıyorum. Ne olacaktı şimdi? Gidecekler miydi yoksa adamın cebindeki cevaplar uzun yol için çok mu kısa olacaktı bilmiyordum.

“Geldi” dedi. Kalkıp kapıyı açtı. Başımı uzatıp izlemeye başladım. Açılan kapının ardında onu ilk gördüğümde ne hissettiğimi hatırladım. Bir süre birbirlerine bakıp gülmeye başladılar. Şaşırmamak için direniyordum ama şaşırmıştım. Nasıl yani? Öyle bir durmanın ardından hiçbir şey olmamış gibi sadece gülüp sarılacaklar mıydı şimdi diye düşünürken ben, sarıldılar sıkı sıkı.

“Çok özledim!” dedi adam.

“Çok özledim!” dedi kadın.

Yazı mı tura mı diye sormadı kimse kimseye.

“Hazırsan çıkalım, yolumuz uzun” deyip tek bir öpücükle bir kasaya mühürledi adam olanları.

“Hazırım” deyip tek soru sormadan aldı çantasını titreyen elleriyle kadın. Belli ki yolda konuşulacak, yolun getirdikleriyle harmanlanacaktı her şey. Ayrı ayrı yollarda olmaktansa, cevaplarını koyup gelmişti adam çantasına. Varmak değil, yolda olmak evladır deyip düştüler yola. Yolda olanları, hayatlarına girenleri, çıkanları da ekleyip döneceklerdi. Ben yine bekleyen, anlatan olacaktım. Bu da en az yolda olmak kadar güzeldi. Döndüklerinde ikisine kapıyı açan ben olacaksam eğer, her şeyi duymaya da hakkım olmalıydı.

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.