AYLAK DERGİ

NEVRA SEREZLİ

1-Dormen Tiyatrosu, Devekuşu Kabare ve Ankara Sanat Tiyatrosu’nda Metin Serezli, Altan Erbulak, Metin Akpınar, Haldun Dormen gibi dev isimlerle sanatla geçen bir ömür. Elli yıllık Tiyatro ve Sinema yolculuğunuzdan bize biraz bahsedebilir misiniz?

Sizin de soruda söylediğiniz gibi elli, elli beş senelik tiyatro geçmişim var. Bahsettiğiniz isimler ve daha birçok değerli sanatçılarla oynama şansına sahip oldum. Uzun bir süreç tabii, Dormen Tiyatrosu’nda başladı. İlk profesyonel oyunum “Cengiz Hanın Bisikleti” sonra Ankara Sanat’ta “Durdurun Dünyayı İnecek Var” müzikali oldu. İleriki yıllarda da müzikale devam ettim. “Hisseli Harikalar” hepinizin bildiği gibi, Şen Sazın Bülbülleri, Sait Hopsait, Geceye Selam, Yolun Yarısı gibi birçok müzikalde rol aldım. Müzikal oynamayı çok seviyorum. Sonra Devekuşu Kabare serüveni başladı. İlk defa hayatımda kabare denemiştim. Çok mutlu olduğum bir tarzdır. Hâlâ da şu an da olsa kabarede oynamayı çok isterim. Çünkü çeşitli tipleri canlandırıyorsunuz. Sonra Tiyatro İstanbul; Gencay Gürün ile oynadığım oyunlar var. En son da Nedim Saban ile birleştik ve Ağaçlar Ayakta Ölür oyununu pandemi içinde olmak şartıyla da üç senedir devam ettiriyorum.

2-Sayısız karaktere hayat verdiğiniz, sayısız ödül kazandığınız sahneye adanan elli yıllık muhteşem bir sanat kariyeri. Usta bir isim olarak Türk Tiyatrosu’nun geçmişten günümüze gelişimini nasıl yorumlarsınız, tiyatro sahnelerinde oynamak isteyip oynayamadığınız bir rol oldu mu?

Türk tiyatrosu çok eskiye dayanan bir tiyatro türü. Ortaoyunu zamanından başlayıp Şehzadebaşı oyunlarından günümüze kadar gelen bir Türk tiyatrosu tarihi var. Birçok ülkeden, birçok şehirden bile tiyatro geçmişimiz var. Çok önemli sanatçılar yetiştirdi Türk Tiyatro Edebiyatı. Benim tiyatroya başladığım zamanlar seyirciler farklıydı şimdi daha farklı oldu. Ama bu elektronik çağın ilerlemesiyle birtakım iyi ve kötü tarafları da oldu diyebilirim. O zamanlar altmışlı, yetmişli, seksenli yıllarda kuyruğa girilir, bilet alınır ve çok şık, özene bezene tiyatrolara gidilirdi. Hatta yılbaşında bile tiyatro oynanırdı. Yılbaşı tiyatro biletleri aylar öncesinden biterdi. Şimdi yılbaşında ve bayramlarda seyahate gitmeyi tercih ettiği gibi yıllardır o günlerde oyunlar iptal bile edilmektedir. Böyle değişimler oldu ama internetten bilet alma keyfi için de rahatlığı için de oyunlar doluyor. Şu anda Türk tiyatrosu bence parlak devrini yaşıyor. Biraz daha yazarlarımız olursa, tiyatro eserleri yazılabilirse Türk tiyatrosu daha da ileriye gidecek diye düşünüyorum. Zaten bizde rejisör ve oyuncu açısından diğer ülkelerden hiç eksik kalan bir tarafımız yok. Ben yurtdışında da oyunlar seyrediyorum. Hatta yurtdışında beğenip getirdiğimiz birçok oyun Türkiye’de çok daha başarılı da oynanmıştır. Metin ile Haldun Dormen’in oynadığı Ray Cooney oyunları İngiltere’den daha başarılıdır. Benim oynadığım Altı Haftada Altı Dans Dersi mesela Londra’da seyredip gelen bir İngiliz’in tiyatro kulisine gelip “Sizin oyununuz çok daha keyifliydi.” dediğini de hiçbir zaman unutmam. O yüzden bizde eksiklik sadece oyun yazarlığı ve oyunu bulamamaktan geliyor. Türk tiyatrosu daha da ileriye gidecektir, alternatif tiyatrolar gençler tarafından yapılmaktadır. Bir salonun içinde bile yirmi iskemleyi koyup tiyatro yapmak isteyen gençler de var. Lütfen bunlara hayır demeyelim, bunları da destekleyelim ve gençler tiyatro aşkıyla televizyondan ziyade tiyatroyu severek bu işe gönül versinler.

3-On bir yıl aradan sonra Nedim Saban’ın rejisini yaptığı “Ağaçlar Ayakta Ölür” adlı oyunla yeniden tiyatro sahnelerinde seyircinizle buluştunuz. Tiyatro sahnesine uzun bir süre ara vermenizin sebebi kaliteli oyunların ve rejilerin olmaması mıdır?

Kaliteli oyunların olmaması demeyeyim, ayıp etmiş olurum. Daha doğrusu bana uygun rolün olmaması diyebilirim. Çünkü ben on bir sene önce oyunu bıraktığım zaman o kadar üst seviyede ve o kadar dolu dolu oynayan çok sükseli bir oyunu bırakmıştım: Altı Haftada Altı Dans Dersi. Ondan sonra yani altın futbol ayakkabısını kazandıktan sonra geriye dönüşü zor olur ya hep yüksekte kalmak istersiniz. Onun için ben de daha iyi bir piyes arayayım, daha güzel piyes arayayım hem de yaşıma başıma uygun olsun diye düşündüğüm için seçemedim. Oynanmış oyunları çok sevmiyorum, oynansın elbette. Mesela bu da oynanmış bir oyundu “Ağaçlar Ayakta Ölür” ama 1950’lerde yazılmış bir oyundu. Çoğu kimse zaten oyunu hatırlamıyordu. Rolü çok sevdim, Nedim’in reji fikrini çok sevdim, kadroyu çok sevdim, çok detaylı çalışarak, çok güzel bir oyun çıkardık ve üç senedir de tüm Anadolu’yu gezerek dolu dolu oynuyoruz.

4-Beyazperde de seyirci sizi “Aşık Oldum’un Güzin’i, Ne Olacak Şimdi’nin Özden’i, Zübük’ün Yektane’si, Kılıbık’ın Mihrimah’ı ve hayat verdiğiniz sayısız karakterle tanıdı ve çok sevdi. Beyazperdede bu kadar sevilen ve tanınan bir usta olarak Nevra Serezli hangi oyuncuları ve yönetmenleri beğenir?

Şimdi böyle isim sorulduğu zaman ayıp oluyor çünkü birini o sırada unutmuş oluyorsunuz, ayrıcalık yapmış oluyorsunuz. Onun için bu konuda çok fazla isim vermek istemiyorum ama çalıştığım bütün yönetmenleri çok severek çalıştım. Yönetmen çok önemli sinemada, onun için oynadığım filmler de çok değerli aktörlerle karşılıklı oynadığım için yerini buldu, seyircisini buldu. Hatta şimdi üst üste gösteriliyor televizyonlarda da ve seyirci tekrar aynı sevgiyi ve aynı beğeniyi gösteriyor, geriye dönüşler oluyor, bu da beni çok mutlu ediyor.  Türk sinemasında çok önemli, değerli rejisörler var, isim saymakla bitmez ama ben mesela Atıf Yılmaz, Orhan Aksoy ve Kartal Tibet ile o devirde çalışma fırsatı bulmuştum ve çok mutlu olmuştum. Yeni çalıştığım en son rejisörüm de Kıvanç Baruönü. Onunla çok film ve dizi yaptım. Genç yönetmenlerden ve de çok sevdiğim bir insan. Onun da adını geçirmek istedim şu anda. Ama diğerleri de çok değerli. Şu anda önümde koca bir liste olması lazım hepsini söylemek için. Tabii ki büyük starlarımızdan bahsetmeden olmaz. Onlar bir çığır açtılar, Yeşilçam’ı Yeşilçam yaptılar ama genç oyuncularımız da arkalarından geliyor ve çoğunu da çok değerli buluyorum.

5- Usta bir isim olarak başarılı bir oyuncu olmanın bir sırrı var mıdır, eğitim almadan sadece alaylı olarak oyunculuk yapılmasını doğru buluyor musunuz, oyuncu olmak isteyen genç meslektaşlarınıza neler önerirsiniz?

Ben alaylıyım, okulda tabii ki tiyatro okudum, kolejde dokuz sene tiyatro oynadım ama konservatuvara gitmedim. Konservatuvara eş değerde eğitim aldım diye düşünüyorum. Çünkü hocam çok değerli bir İngiliz tiyatro oyuncusuydu. Tabii ki kabiliyet, yetenek, star ışığı, sahne ışığı çok önemli şeyler iyi bir oyuncu olmak için. Ama bence iyi bir oyuncu olmak için çok okumak, çok seyretmek, çok tecrübe edinmek, çok büyük ustalarla omuz omuza oynamak ama boş oynamak değil, her birinden bir ders çıkarmak. O kadar ders çıkarmak ki iyi bir oyuncuyla karşılıklı oynadıktan sonra belki eve gidip defterinize not almak bile var bunun içinde ki ben bunu yıllarca yaptım. Duyduğum her şeyi, her öneriyi, her eleştiriyi not aldım. Çok önemli ustalarla birlikte oynamak ama iyi bir oyuncu olabilmek için disiplin diyebilirim ve yaptığın işe aşkla bağlanmak diyebilirim. Bu yaşımda hâlâ piyese gönül veriyorsam, tiyatro kulislerinde vakit geçiriyorsam, turnelere gidiyorsam, yeni piyeslere açsam ve her rolü kıskanıyorsam bunun içinde büyük bir aşk yatıyor. Çalışmak ve disiplin yatıyor.

6- Toplumumuzun her alanında son zamanlarda ciddi bir dejenerasyon gözlemliyoruz. Bu faktörler şiddeti ve kültürel yozlaşmayı da besliyor. Toplumdaki bu yozlaşmanın sanat üzerindeki etkilerini siz nasıl yorumlarsınız?

Sanatta bir yozlaşma yok, tiyatroda bir yozlaşma yok diye düşünüyorum. Etrafımızda ne kadar yozlaşma olursa olsun, kültürel çöküşler olursa olsun tiyatro bunu kaldırır. Çünkü “sanat iyileştirir” diye bir slogan var. Bizim piyesimizde de iyilik ve sanat bunların hepsi iyileştirir diye düşündüğümüz için. Biz de zaten tiyatro yaparak birtakım kötü çapakları ortadan kaldırmaya ve onları düzeltmeye çalışıyoruz. Çünkü bir oyuna geldiğiniz zaman, bir tiyatroya geldiğiniz zaman neredeyse bir eğitim görürsünüz. Tiyatro salonuna girmek bile bir eğitimdir, bir görgüdür, birtakım şeyleri öğretir size. Ben seyircimden aslında memnunum, her zaman her yerde istediğimiz reaksiyonu, karşılığını alıyoruz. Müthiş saygılı bir seyirciyle karşılaşıyoruz. Diğer yozlaşmalar beni ilgilendirmiyor, bana yansımıyor tiyatromda daha doğrusu.

7-Toplumumuzun her alanında kadın olmanın zorluklarını daha da hissettiğimiz bir dönemde yaşıyoruz. Başarılı bir kadın oyuncu olarak erkek hegemonyasının sürdüğü bir sektörde ne gibi zorluklar yaşadınız?

Doğruyu söylemek gerekirse ben hiçbir zorluk yaşamadım. Bütün kadın rolleri ben oynadım, erkekler rolü elimden alamadı (burada gülüyor). Ben öyle bir sıkıntı görmedim. Zaten eşimle evliliğimde de erkek hegemonyası ve erkeğin şiddetini görmedim. Erkeğin söz geçirmesini görmedim. Tam bir özgürlük içerisinde hayatımıza devam ettiğimiz için o konu benim evime yaklaşmadı bile, diyebilirim. Tiyatroma da yaklaşmadı ama tabii ki bir erkek hegemonyası ve bundan muzdarip olan bir sürü kadın var. “Kadına haksızlık, kadına şiddet yok” böyle bir şey diyemeyiz, o ayrı bir konu ama ben bundan muzdarip olmadım.

SÖYLEŞİ: GÜLİN EREN SAYGIN

ÇİZİM: HABİBE SİCİM

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.