AYLAK DERGİ

KAZIM YAZIRLIOĞLU

                                                           AŞIK VEYSEL 

Nasıl yaşarsa öyle düşünür, öyle duygulanır, öyle söyler insan. Hele de eskinin insanı…

Toprak var onun değil, tohum var yetesi değil, sevdalısı var gelesi değil, gurbet var bitesi değil, düzen düzen değil, değiştirmek elinde değil. Kalem yok, kağıt yok. Yazar yüreğine kahır mektuplarını, yürek hepsini alası değil.

Böyle yaşar eskinin insanı. Kimselere  anlatamadığını, mani der, ağıt der, türkü der kendine söyler. Kendi yürek yarasını kendisi sarar. Ne yana dönse içine içine kanar. Bilir bilmesine de “Bilmem söylesem mi söylemesem mi” der. Söylese sonu zindan, söylemese dayanmaz vicdan.

Böyle yaşar, böyle düşünür, böyle duygulanıp döker içini sazın içine. Belki de sazın bağrı ondan deliktir. Bağrına vurulanı, türkü diye çağrılanı içine atar o delikten. 

İşte o sazın bağrı, bu toprakların hafızasıdır. Duvara asılan her saz, o hafızanın mirasıdır.

Pir Sultan ‘dan Nesimi’ ye, Muhlis Akarsu’dan Neşet Ertaş’a, Mahsuni Şerif’ten Aşık Veysel’e, daha niceleri gelip göçmüş, nice zulümleri, nice sevdaları, nice acıları ve umutları sazın bağrına dökmüş.

Şimdi ne o eski sevdalar kaldı, ne de yüreği altı okka ozanlar.

 Kalem kağıdın olmadığı yerde, mektup hayalmiş, düşmüş. Şansı olan yavukluyu, rüyada görürmüş. Fukaralık gurbet gurbet gezdirir. Bir tahta kaşıkla, bir tas bulguru bir hane bölüşürmüş.

“Kirvem hallarımı aynı böyle yaz” dediklerini artık ne yaşıyor ne düşünüyor ne de yazıyoruz.

Ayrılık, gurbetlik acımız onlaradır, özlemimiz tepeden tırnağa insanadır. Bizden eksilene…

Geçmişimiz, yüzümüze çarparak gelen gerçekliğimizdir. Oysa bugün bu gerçekliği ihmal ederek, insan yanımızdan eksildiğimizin farkına varmayarak yaşıyoruz. Vardığımızda da derin acılar yaşıyoruz. 

“Anlatamam derdimi dertsiz insana, Dert çekmeyen dert kıymetin bilemez” demesi tam da bu anlatılanlaradır Aşık Veysel’in…

 “Her kim olursa bu sırra mazhar… Dünyaya bırakır ölmez bir eser” demişti ve kendini asırlarca yüreklerde yaşatacak eserler bırakarak bundan tam 50 yıl önce, 21 Mart 1973’de “Sadık yari kara toprağa” girdi. 

UNESCO’nun, ölümünün 50’nci yılında anma programına aldığı Türk halk ozanı Aşık Veysel için Türkiye’de de 2023 yılı, ‘Aşık Veysel Yılı’ ilan edildi. 

Ölümsüzlük, böyle güzel insanların mahareti olsa gerek. Ve bizler de bu ölümsüz insanı, ömürlerimiz boyunca doyumsuz tat ile dinleyip türkülerini söyleyeceğiz. 

Ahvalimizi sazın bağrına harf harf, kelime kelime dokuyan, çalıp okuyan Aşık Veysel’e saygı, özlem ve hürmetle…

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.