Getirisi yoktur ama heyecan da bir duygudur. Bağlanmaya yönelik hormonları da desteklemez. Çift kaçışlı olduğu da bir gerçek gibi geliyor. Öğrenilmesi için kalemi ele almak gerekmiyor. İlişkilerde üç bacaklı masanın desteği şudur demişti biri: “Sevmek, saymak ve arzulamak. Eğer bacaklardan birini kaybederseniz de iki bacak o masayı taşmayacaktır.” Ben bunu duyduğumda, kan revan içinde bir masada oturuyordum. Hayranlık bakışmalarının kamaşması gibi yıkım çağrışımlarına hazırlanıyordum.
Bir gecede yok olabilecek bir akşam yemeği canlandırması çiziyor gibiydim. Oysa bu heyecan beni üzecek, çok silgi izi var. Belki sabahın sekizinde vücudumun belli belirsiz uyanmasını deneyimliyorumdur. Silgi izleriyle mücadele edemezdim. İhtiyaçtan doğan bir tasarım öğrenilmişliği mi denir, buna gülmek geliyor içimden.
Hiç umurumuzda değil gibi heyecan kaçışlarını kullanarak çiziyordum. Bunun bir ömür süreceğine de inancım şu şekildeydi; eksiklikler oldukça, kavramsal olarak tamamlanmadıkça cılız kalmayacak olması. Çizer ben olduğum ve sahneleri de uyandıran biriyle oturacağım için detaylarını bize uygun biçimde araştırıyordum. Sararmış birkaç çizim mevcuttu. Direncimin bir masaya destek olacağını hiç düşünmemiştim. Ben çizerken, yavaş yavaş bir filmden bir şarkıya geçiliyor. Arkasından en lezzetli dediğimiz özelliklerimizi hayal ediyorduk. Sonunda buradan ayrılmak istemiyorum dediğini duyuyorum. Bunu ses olarak duymuyorum. Sanırım gitmeyi tercih etmek de heyecan sürüklenmesi olarak çizik atıyordu. Masam titriyordu. Bu detayımda hesaplamalarımda hata var diye görüyorum. Arşive kaldırdığım bir çizim daha…
Gri, tablası üçgen ve heybetli bir görünüşü vardı. Direncini ise formuna ve malzemesine güvenerek üzerine bir şeyler koyarak deniyordum. Madde, kendini güçlü görmesine rağmen sarsılıyordu. Ben görüyorum ve eksiltmeye başlıyordum. Ama onu değiştirmemek tek koşulumdu. Belli ki benim ayağıma düşecek diye korkuyordu.
Üzerinde eser ve coşar birkaç bardak dolusu içiyoruz. Önümüzde gökkuşağı, yavaş yavaş kör oluyorum. Yalnızdım. Çünkü ayakta durması felaket bir doğru yaratacaktı. İhtiyacımı karşılayacak olmasından öte doğru olması durumunun önemi benimle uzun süre her hanemde yer edinecek olmasıydı. Denklemleri basit tutmak gerekirdi.
Uzun süren bir araştırma geliştirme süreci sonrası tasarımı bitiyorum. Uygulanıyor ve odamda duruyordu. Seviyorum, sayıyorum, arzuluyorum. Karşılıklı oturduğum birey ayağıyla çarpıp, kahveyi boca etmişti. Ben temizlemiştim ve o izlemişti. Bu masayı benim kadar önemsemediğini daha başka bir neticede anlamam gereksiz olurdu. Haklı payı da şudur ki, o masa yalnızca benim hanemde yer ediniyordu. Onun evinde bir başka masa var belli ki ve onu sağlam tutmak da onun işiydi.
“Çok isterim bu masadan evime koymak ama evimde yer yok”. Yıkımın ilk çağrısı bende anonim olarak belirdi. Tasarlananın ötesinde duygu perspektifimizin farklı olduğunu görmüştüm. Şimdilerde saat sekizde yalnız başıma masamda kahve içiyor ve güzel şarkıları en lezzetli biçimde zaman geçiriyorum. Niteliksiz ve koşulsuz sevmek, saymak ve arzulamak direncimi yerinden oynatıyordu.
Heyecan duygumun kaçışı, ufuk çizgisini keserek ara bir kesit oluşturmamış olabilirdi. Ancak tamamen duygu yansıması bir tasarıma evrildi. Heyecan nicelik bir durumdur. Ben nitelikli bir tasarı olarak hanemde konumlandırmıştım. Şimdilerde ise hanemin kapısında duruyor. Sanıyorum tasarımın ilk kuralı ona aşık olmamaktı. Geç kalmadım değil mi?
Hazal