AYLAK DERGİ

YANGIN YERİ MAGİRUS 

Galaksiler İmparatorluğu’nda yer alan, son zamanlarda adını sıkça duyuran Samanyolu galaksisi, ışıltılı görüntüsüyle dikkat çekip büyümeye devam ediyordu. Ya da öyle olduğunu varsayanlar oldu.

Eski liderin emek verip ormana çevirdiği yeri, ihtişamlı bir yapıya dönüştürmesiyle başladı Caligula’nın serüveni. Binanın zirvede yapılmasını isterken haksız sayılmazdı. Ne çok kin birikmişti yıllarca! Kolay değildi hemen sıyrılıp çıkması. Büyülenmiş şekilde binasından dışarı çıktı, hayali kanatları gibi başını da gökyüzüne kaldırdı sonra etrafına bakındı. Yüzüne yerleşmiş zafer sarhoşluğu ile “Rengi solmuş ağaçlar, bezgin kuşlar, uzaktaki akışkan mavilik! Hepinizin ruhunu en baştan ben canlandıracağım.” Başını yere eğdiğinde, ona hizmet eden halkının yaşadığı yere kaydı bakışları bu defa. Gözü seğirirken, dudakları gerildi. Onlara bakarken başını yere eğemezdi. Omzunu geriye attı, “Tek kafaya sahip halkım! Dünya sabahından beri var oldum ve son yıldız düşüne kadar var olacağım.” diye bağırırken kaygılanan ruhunu azat etti.

Caligula, belirgin kalın boyuna ve kızıl renkli, dalgalı saçlara sahipti. Yeşil gözleri hırsı sırasında, kurbağa yeşilini alırdı. Konuşmaya her an hazır, ince bir dudağı vardı. Çalışma odasına girdiğinde hareketlenen ince kıvrımdan, “İnsanlığın üstünde, göğün ise hemen altında duran, camdan yapılma, yuvarlak, gerçek yapımın içindeyim, insanlar, dışını çok uzaktan parlayan bir yıldız gibi görebilir ama içine asla ulaşamaz. Bana ulaşamayacak olmaları, arzularını körükleyecek ve büyütecek. Sorgusuz, her şeyimi kabul edecek ve hep bana bağlı yaşayacak. Her şey bana itaat ederken ben, yeni sistem kurmanın tatlı telaşında, mest olmaya devam edeceğim.” sözleri döküldü.

Caligula, bunları özgürce söylerken Olympos Dağı’ndan onu izleyen bir çift gözden habersizdi.

Halkının çoğu kısa süre içinde ceset rengini almış yüzüne aldırmadan yalnızca ona hizmet etmeye başladı. Gün sonunda kendi yararına yaptıkları tek şey uyumaktı. Liderleri hakkında konuşmak, düşünmek, sosyal medyadan hakkında olumsuz paylaşım yapmak ve hatta bir eleştiride bulunmak kesinlikle yasaktı, bu değişmez kuraldı. Buna cüret edenler, isim koyma gereği duyulmayan bir bölgede tutuluyordu. 

Yeni sistemle birlikte resimlerin içeriği de değişime uğradı. Çerçeveler içine yerleştirilmiş bu resimlerde gizli işaretler bulunuyordu. Bu işaretler arasında post-modern savaşlar, salgın yaratacak virüsler, hangi madenin gelecekte daha değerli olacağı gibi, önem arz eden olaylar apaçık yansıtılıyordu. Çoğu insan ise içeriğini bilmeden bu resimleri odalarına asıyordu. Üstelik bu sistemle, tedavisiz bebek doğurmak imkansız hale getirilmişti. Başlanan tedavi sonunda, sorgudan uzak bebekler doğacaktı.

İnsanlar yeni sistemle varlığını bir hiçle sürdürürken, Samanyolu galaksisinde çok ufak bir alana sahip Magirus Şehri’nde durum başkaydı çünkü onlar için yeni lider ve onun sistemi bir şey ifade etmiyordu. Ekonomisi, çiftçilik ve zanaatkarlığa dayanan bu şehirde, yanlış olan, eksik olan yüze söylenmezdi. Bilirlerdi ki bu saygısızlıktı, böyle davranmak, insanları daha çok köreltirdi. Bir insanın nerede eksiği varsa orada deneyim kazanması sağlanırdı. Söylem yerine uygulama yapmak en büyük yasaydı. Çalışma dışındaki zamanlarını gelişmeye ayırmışlardı. Her akşam yemeğinden sonra Hemera adlı şairin evinde toplanır, sohbet eder, şiirler okurlardı. Kim, hangi konuda bilgisi varsa paylaşır, eksiği olanlar, eksikliklerinden gocunmaz, bilmediği halde biliyormuş gibi davranmazdı. Günün sonunda mutlaka tartışırlardı. 

Caligula odasına girdiğinde ilk iş olarak saatine baktı. Ona bakmak hoşuna gidiyordu. Çünkü zaman sadece 12:00’yi gösteriyordu. Her an her şeye hazır olun. Uyarıların, rakamsal ifadesiydi bu.

Sisteminin adını henüz kimseye bahsetmeyen lider, güvendiği üç adamını yanına çağırdı. Bu adamlar; Cromwell, Pari ve Area idi. Odaya ilk gelen Pari oldu, güzelliğiyle Caligula’yı etkilemeyi yine başardı. Yumuşak ses tonuyla, “Merhaba Caligula!” derken muzip gülümsemesi yüzüne yayıldı. Caligula, kısa boyundan muzdarip, omuzlarını yükselterek, “Gel otur Pari, sizlere söyleyeceğim harika bir fikir var.” dedi. Pari’yi süzerken, kapının çalınmasıyla keyfi biraz kaçtı. Odaya Cromwell ve Area birlikte girdiler. Toplanan bu kişiler, Caligula’nın karşısında, daha alçakta kalan tahta koltuğa oturdu. Hitabeti güçlü olan yeni lider, sesini düzeltti ve konuşmaya başladı. “Hepiniz emirlerime harfi harfiyen uydunuz, halkım beni mucize olarak görüyor. Kısa sürede amacıma ulaştım. Sizleri seçtiğim için kendimle gurur duyuyorum. Biliyorsunuz, yeni bir sistem kurdum. Bunun bir adı olmalı, sizleri bunun için buraya çağırdım. Heyecanı yüzünden belli olan Caligula, biraz mola verdi. Karşısındaki insanların meraklı beklemelerinden büyük haz duyardı. Etrafına bakındı, üstüne çeki düzen verdi, Pari’ye bakarken dalgalı kızıl saçlarını düzeltti. Karşısındakiler pür dikkat, ağzından çıkacak söze odaklıydı. “Yeni sistemimin adı Merdümgiriz, olacak.” Bu ismi bulduğu için gerçekten gururluydu. Pari, dayanamadı. “Merdümgiriz! Farklı, kulağa çekici geliyor. Anlamını sorsam, kabalık etmiş olmam değil mi?” Yapay bir çekimserliği vardı. Caligula, bu soruyu bekler şekilde cevabını verdi. “Merdümgiriz; toplumdan kaçan, insanlar arasına karışmayı sevmeyen kişi, demektir. Biliyorsunuz, insanların çoğu önce sözlerimle ardından verilen eğitimle düşünme yetisini yitirdi. Ne dersem, yapıyorlar. Ama sürü psikolojisini hala aşamadılar, birlikte hareket etmeyi seviyorlar. Gözlerini açacak birilerinin olma ihtimali, hep var. Benim amacım tüm riski ortadan kaldırıp, galaksimin bana hizmet etmesini sağlamak. İnsanlar sistemin anlamını direkt benden öğrendiğinde, beraber olmaktan kendi kendine vazgeçecek.” Pari heyecanlanmıştı. Işıldayan gözleriyle, liderinin zekasına bir kez daha hayran kaldı. Cromwell hemen ayağa kalktı, alkışlamaya başladı. Area durur mu? Liderinle nasıl gurur duyduğundan bahsederken salyalarını akıttı. Bu sözlerle üstünlük dozunu alan liderin keyfi, yerine geldi. Pari’nin odada kalmasını diğer iki kişinin de odadan çıkmasını emretti.

Pari, en az Caligula kadar gizli bir tehlikeydi. Cazibesi sayesinde Caligula’yı cezbetmeyi hep başarırdı. Pari, uzun siyah saçları, beyaz teni ve dolgun vücudu ile etkileyici bir kadındı. Ama ya ruhu, bu güzellikten mahrum kalmıştı.

İki adam odadan çıktıktan sonra Caligula süzülerek, yumuşak koltuğundan kalktı. “Yanıma gel,” diye fısıldarken, Pari heyecanlanmış göründü. Hala tahta koltukta oturuyordu. Sert zemine oturmuş olmanın verdiği acıyla biraz sarsıldı. Ama içten içe o yumuşak koltuğa bir gün kendisinin geçeceğinden emin, her şeye onay verir bir halde sakinliğini korumaya devam ediyordu. Yanına yaklaşan Pari’yi dikkatle baştan aşağı süzen, uzun siyah saçlarını kendine doğru çeken lider, canı o an ne isterse yapma özgürlüğüne sahipti. Çünkü herkes onundu. 

Pari, kısa bir süre sonra üstüne çeki düzen vererek odadan ayrıldı, dışarıda bekleyen Cromwell’in sert bakışıyla karşılaştı. Cromwell, özgürlükçü görünen ama bu kavramlarla yakından uzaktan ilgisi olmayan bir askerdi. Merdümgiriz’in koruyucusu sayılırdı. Bu nedenle, istediği cezayı verme lüksüne sahipti. Dilinden, gerekli olanın yasası olmaz, sözü düşmezdi.

Caligula rahatlamış halde, oturduğu yerden etrafına göz gezdirdi. Altın kaplama masası, ceylan derisinden yapılma koltuğu, hemen yanında dünyanın en kaliteli içkileriyle dolu altın kaplama dolabı, göz kamaştırıyordu. Her şey ne kadar da gösterişli ve özeldi. Hepsinde alın teri vardı. Emeğini yok sayan, düşünen insanlar aklına geldi o ara. Onlardan nefret ediyordu. Azınlık da olsa hala düşünenlerin varlığından kaçamıyordu, onların beyinlerine ulaşacak planları düşünme zamanı gelmişti. Onları öldürebilirdi ama bu kolay çözümdü. Bunu istemezdi. Ki bu değersiz insanlar için elini kana bulamak, Caligula için aşağılanmadan başka bir şey olmazdı. Hırs ve nefretle birden oturduğu yerden kalktı. Kalkarken bacağını masasına çarptı. İyice sinirlendi, küfrederek odasından çıktı. Öfkeli bir ses tonuyla, Cromwell’ı yanına çağırdı. Cromwell, Pali’ye karşı ne kadar nefret doluysa, Caligula’ya karşı da bir o kadar hayranlık duyuyordu, o sesle liderinin yanında bitti. Hiç bir şey konuşmadan birlikte arabaya bindiler. Caligula çantasından kadife bir kılıf çıkardı, kılıfın içinde paslanmış bir bıçak duruyordu. “Düşünen insanların olduğu bölgeye doğru gidiyoruz. Oraya girince sesler çoğalacak, sesi en çok çıkanın dilini bu bıçakla keseceksin.”  Arabayı kullanan Cromwell’in kan beynine sıçradı ama…

Bölge açık bir alandaydı ve tel örgülerle çevrilmişti. Tek kapalı alan, görevlilerin kaldığı bir adım boyundaki barınaklardı. Sıcak, soğuk, yağmur, kar düşünenlerin içine işlerdi. Bölgeye girdiğinde, azınlık değil kalabalık ile karşılaştığını gören Caligula, sinirden kıpkırmızı oldu. Elinde bez bir mendille yüzünü silerken Cromwell’e doğru baktı. “Hani burası sadece bir azınlıktı? Burada koca bir ordu var. Demek benim gibi ulu bir insana utanmadan yalan söyledin hadsiz herif!” 

Cromwell korkudan ağzını açıp tek bir kelime söyleyemedi. Yazın ortasıydı. Etrafta tek bir ağaç yoktu. Yeni lideri karşılarında gören düşünenler, tek bir ağızdan bağırmaya başladı. Üstü başı kirden ve terden simsiyah olmuş genç bir adam, “Utanmadan, nasıl buraya geldin, bizi zorbalığınla düşünmekten ala koyamazsın. İstediğin kadar kendini ve yakınlarını bizden koru. Ama yaptıkların ortada. İçindeki sapık ruhu, bencilliği, zevke düşkünlüğünü bastıramayan bir zavallısın.”

Görevli adamlar, o gencin üstüne çullandığında, başka yönden gelen yumuşak bir melodi, havada yankılandı. 

            Savunmak, gerçeği çoğu kez

Yalnızlığını bilerek

Korkağı, döneği, suskunu

Görüp de öfkeyle…

Kızarmaya meyilli olan yüzü, sıcağın ve kızgınlığın da etkisiyle pancara dönen lider, hışımla o yöne döndü. “Nereden öğreniyorsunuz böyle anlamsız şarkıları? Bundan sonra sadece benim istediğim şarkılar söylenecek.” Hiç de fena fikir değildi, bunu ayrıca düşünecekti. Az önce susturulan genç, tekrar bağırmaya başlayınca görevliler, her dönem etkisi süren, elektrik şokunu kullandı. Tehlikenin geçtiğini fark eden Caligula, ona doğru hızla yaklaştı. Cromwell’e işaret etti, ellerini beline kavuşturup kenara çekildi, büyük bir keyifle adamı izlemeye başladı. Cromwell, kılıfından çıkardığı paslanmış bıçak ile adamın dilini kesti. Caligula, kesilen o dili, şarkı söyleyenin olduğu tarafa atması için işaret verdi.  Bu olaydan etkilenen herkes tiksinmiş halde sustu. Üstünlüğünü bir kez daha kanıtladığını düşünen Caligula, arkasına bakmadan oradan ayrıldı. Odasına geri döndüğü huzurla masasına oturdu. Tüm galaksinin kendisine hizmet ettiğinden artık emindi. Atladığı bir yer kalmış mıydı, hemen kontrol etmeliydi. 

Masasının üstündeki dokunmatik ekranı açtı. Ekrandan açtığı haritaya baktı. Yeşil renk, ona hizmet eden bölgelerdi. Kırmızı renk ise, ulaşılmamış bölge demekti. Yeşil boyayla kaplı haritayı görünce kahkaha attı hemen ardından dudakları tek çizgi oldu. Haritada nokta kadar bir yer, kırmızı renkte parlıyordu. Büyülttüğü ekranda, Magirus Şehri yazıyordu. Hemen Area’yı çağırdı. “Bu şehir hala neden kırmızı? Benden haberlerinin olmayışını anlamıyorum. Bu nasıl hadsizlik! Merdümgiriz’in en güçlü insanlarını bul. Seninle sonra görüşeceğiz.” diye talimat verdi. 

Area, kirli zekasıyla ün salan biriydi. Galakside onlardan habersiz grubu atladığı için defalarca kendi kafasına vurdu. İnsanlar için hazırladığı programa girdi. Bu yeni sistemle birlikte insanların koluna ekran takmış ve onları kategorilere ayırmıştı. Programından Beden Gücü Ahmakları kategorisini açtı. Tüm şehri tek hamleyle ortadan kaldırabilecek sadece onlardı. Hazırladığı bilgiyi liderine yolladı. Heyecanını tekrar geri kazanan Caligula, seçilmiş insanların ekranına bir not düştü. Notta, En kısa sürede Magirus’a ulaşın. Şehre girdiğiniz anda ortalığı yakın, yıkın ki gücümün şiddetine şahit olsunlar, yazıyordu. 

Sistem kurulmadan çok önce gizli olarak yetiştirilmiş kodlu ahmaklar, aşk ile yola koyuldu. Magirus Şehri’nde ise insanlar, sıcak yataklarında keyifle uyuyordu. Gecenin ortasında şiddetli bir sarsıntı ile uyandı. Çok güçlü bir deprem olduğunu sanıp evlerinden dışarı fırladı. Etrafta inleyen sesler, kulaklarda acı bir çınlamaya dönüştü. Evleri, tarlaları, dükkanları ve hatta sohbet için toplandıkları yer bir anda yakılıp yıkıldı. Tüm bu olanları uzaktan izleyen; akıllı, yaratıcı ve ölümsüz kahraman, o anda düşünmeden kendisi için tehlikeli olacak bir adım attı. Olympos Dağı’ndaki ateşi gizlice aldı. Goya’nın ‘Dev’ adlı resminden fırlamış görüntüsüyle şehre daldı, aldığı ateşi şehrin meydanına götürdü aynı anda tüm galakside yanan bir ateş görüldü. Bilginin Ateşi. Beden gücü ahmakları; korku ve panik içinde kendilerine akıl verecek bir güç ararken, düşünebildiklerini hatırladı. Kahramanın güçlü sesi, aynı anda tüm galakside yankılandı. “Yanan bu ateşi sonsuza dek koruyacaksınız.”

Cromwell, o ateşle birlikte insanların tekrar gerçeği gördüğünü adı gibi biliyordu. İnsanlara yaptığı zalimlikleri ve işkenceleri düşününce, başına geleceklerden çok korktu, düşünmeden kendisini öldürdü. Pari, ateşi gördüğü anda tüm şeytani duyguları ortadan kayboldu. Kadın olmanın sadece bir objeden ibaret olmadığını, akıl ve yaratıcılıkla da istediği şeylere ulaşabileceğinin farkına vardı. Saf ve duru güzelliğe sahip bir periye dönüştü. Area, ateşi gördü, vicdanından çıkan o sivri dişler benliğini yavaş yavaş kemirmeye başladı. Caligula, tüm bu olanlara şahit olduktan sonra panikledi, korku içinde kıvranmaya başladı. Korktuğu tek şey; insanların kendisine karşı ayaklanmasıydı. Kara kara ne yapacağını düşünürken, etrafı tutsak ettiği insanlarla sarıldı, özgürce seçtikleri şarkılar hep bir ağızdan söylendi. Ulaşılmaz sandığı zirvede bir başına kalan Caligula, işittiklerini anlamayan sağır, bakıp göremediğinde kör, düşüncelerinde ise hastalıklı bir karakterdi. Uzun süre uykuda-eğitim verildi. 

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.