Yıkık dökük görülen, görüldüğü gibi değerlendirilen, bir empati çok görülen yerlerde buluyorum kendimi.
Yanlış bir zamandayım
Çırpındıkça sevilmiyorum
Vazgeçmek istiyorum…
Tam da vazgeçtiğimde kuru dalların tekrar yeşillendiği geliyor aklıma.
Yetinemiyorum bir de o dallardan allı morlu meyvelerin yetiştiğini düşlüyorum.
Ve her mevsim dilimin ucunda hissedeceğim vişne ekşiliği için yeniden yeniden diyorum…
Sarılıyorum sonra dikenin güle sarıldığı gibi geçmişe
Ve diyorum;
Müjde vermeli dökülen yapraklara muhteşem baharı haber verdikleri için…
Ve biliyorum,
Ölen birinden kalan yadigâr altın dişleri gibi geçmiş.
Gelecek ise sadece düşlemeye alışkın âşıkların…
Yormadan yorulmadan alınmıyor baharın keyfi cefa sefalara gebe…
Bazen greve gider gökkuşağımızın renkleri. Hiçten yere kararız.
Ha yağdık yağacağız gibi kapanır gökyüzümüz.
Isınmayı beklerken toprağımız, suyumuz, bilinmez neden çıkar naftalin kokulu gocuklarımız. (Sahi anne, benim hiç gocuğum oldu mu?)
Sızlanmaya başlayan dizler, uyanmak istemeyen gözler.
Ha gayret son sancılar bunlar.
Bitecek hepsi; gelecek bahar, gelecek yaz. Hem iyi ki geçiyor zaman.
Ya en acı çektiğimiz anda kalsaydı?
Ve iyi ki geçiyor zaman ya en mutlu anda kalıp bizi o ana alıştırsa, bıktırsa ve hiç özlem tattırmasaydı?
İşine karışmak değil niyetim ama iyi ki geçiyorsun zaman.
Elinize fırçanızı alıp kendi baharınızı çizmeyi bir de bahçenize gülünüzü kendiniz dikmeyi sakın unutmayın.