- Hukuk öğreniminizi son sınıfta bırakıp, yeniden başlamaktan korkmadan tiyatro kariyerinize adım attınız. Bu cesur ve riskli adımlarla sahnede var olmak nasıl hissettiriyor?
Evet, hukuk fakültesini son sınıfta bıraktım ama o dönemlerde de tiyatro yapmaktayım. Tiyatro ve oyunculuk sevgisi iyice kanıma girmişti. İlerde bu mesleği yapacağımı biliyordum. Fakat konservatuvar eğitimi için de yaş sınırı vardı. Hukuk fakültesindeki eğitimimi tamamlayamayacağımı görüyordum çünkü çok zor ve ağır dersler kalmıştı ve bir karar vermem gerekiyordu. Ben bu kararı riskli olarak görmedim hiçbir zaman…
Her zaman için benim özgürlüğüm ve mutluluğum en ön sırada gelir. ‘Kendimi kapalı, kısıtlı hissettiğim durumlardan, pozisyonlardan kendimi kurtarmak için elimden geleni yapmanın’ kendi varlığıma bir borç olduğunu, bir vazife olduğunu düşünürüm. Herkesin de içinde bunu yapma cesaretini bulmasını isterim. Bu nedenle verdiğim karar riskli değildi ama elbette kolay bir karar da değildi.
Bir karar verdikten sonra önümüzde açılan yeni kapılar ve oluşan yeni seçenekler zaten sonsuz ihtimallerdir. Bu ihtimalleri eleye eleye bir ya da birkaç yola düşürmek aslında hep yaptığımız bir şey… Hayat içinde her gün yeni tercihler yapıyoruz. Bunların kimileri küçük kimileri daha majör kararlar ve seçimler oluyor. Ben oyunculukta mutlu olacağımı, özgür hissedeceğimi ve kendimi ifade edebileceğimi, varlığımın anlam bulacağını biliyor ve hissediyordum. O yüzden bu adımı atmak ve bu kararı vermek çok zor olmadı.
- İlk kez sahneye çıktığınızda neler hissettiniz? Sahne tozunu yutmak gerçekten vazgeçilmez tutkular ve arzular mı uyandırıyor?
Sahneye ilk kez hukuk fakültesinin tiyatro topluluğunun sergilediği bir oyunla çıktım. Sahne, vazgeçilmez tutkular ve arzular yaratıyor mu bilmem. Tutku ve arzu sözcükleri çok çok cezbedici hisler ama vazgeçilmez olup olmadığı konusunda düşünürüm. Çünkü insan hayatında hiçbir şeyin vazgeçilmez olmadığını bilirim. Yalnızca hissettiğimin şu olduğunu söyleyebilirim: Tüm bedenimle, kalbimle ve ruhumla yaşadığımı hissettiğim anlardı. Prova anları, bir rolü canlandırmak ve sahnede bunu oynamak… Sahnede olduğum anlarda bu hissin çok kuvvetli olduğu ve başka alanlarda bu deneyimi, bu hissi yaşamamış olduğumu fark ettiğim için daha çok o hissin peşinden koşmak… Var olduğumu, varlığımın işe yaradığını, varlığımın beni ve çevremdekileri mutlu ettiğini hissetmek… Sanırım vazgeçilmez olanı ya da daha doğrusu peşinden gittiğimiz duyguyu böyle tanımlayabilirim.
- Türk Tiyatrosu’nda saymakla bitmeyecek kadar kıymetli ustalarımız var. Sizin genç kuşak sanatçılarına önerdiğiniz isimler kimler olurdu? Geçmişin ustaları ile geleceğin parlayan yıldızları arasında nasıl bir bağ olduğunu düşünüyorsunuz?
Eski ve yeni kuşak ayrımı olmaksızın örnek aldığım ve sevdiğim sanatçılar arasında, en başta Genco Erkal’ı sayarım. Onun işine olan sevgisi, aşkı, saygısı hem metin yazması hem yönetmesi, hem de oynaması, sahne üzerinde performansını olabilecek en üst seviyede gerçekleştirmek için gösterdiği çaba… Tüm bu saydığım özellikler çok gözle görülür ve saygı duyulası geliyor bana… Aynı zamanda tavrı ve duruşundan “başka çıkarlar” için taviz vermemiş oluşunu da söylemek gerekir.
Tilbe Saran’ı seviyorum ve beğeniyorum. Tiyatroda yaptıklarını, onun da oyunculuktaki çizgisini korumuş olmasını ve sosyal hayatta bir sanatçı olarak söylemesi gerekenleri söylediği, savunması gerekenleri açıkça savunduğu için cesaretini seviyorum.
Hem oyun yazarı hem yönetmen hem de oyuncu olarak Yiğit Serdemir’i söyleyebilirim. Her üçünü de çok iyi bir biçimde icra ettiği düşünüyorum. Öğrencileriyle kurduğu ilişki, onun da sosyal yaşamda duruşunu ve varoluşunu sakınmadan sergilemesi bakımından bu isimleri sayabilirim.
Bu isimlerin yeni kuşakla arasındaki bağ, bire bir örtüşen ve her şeyiyle aynı olan bir bağ değil. Çünkü yeni neslin öncelikleri farklı; bunu gözlemliyorum. Bu elbette çağın gereklilikleri ile ekonomik, sosyo-kültürel, siyasal yapının beraberinde getirdiği şartlar neticesinde şekillenen bir durum. Yeni kuşak oyuncuların önceliğinin biraz daha bireysel olduğunu ve bireysel anlamda kendi kurtuluşunu sağlamak, kendini göstermek, parlatmak üzerinden bir tercihleri olduğunu gözlemliyorum. Bunu olumsuz taraftan yargılayarak söylemiyorum fakat mevcut durumu kendi gözlemlerimle dile getirmek istersem bunları söyleyebilirim. Eski kuşakta gözlemlediğim ise tiyatroyu, tiyatronun varlığını, inandıkları tiyatroyu yapma amacını kendi isimlerinden daha ön planda tutmaları ve bireysel olarak kendilerini parlatmak yerine tiyatroya hizmet etmeleridir. Mesela Yıldız Kenter ve Müşfik Kenter’i de sayabilirim aslında o eski kuşak dediğimiz kuşak içinde. Ve tabii Macide Tanır ’ı… Bu isimlerin hayatlarına baktığımızda, onlarla ilgili dokümanları seyrettiğimizde ya da okuduğumuzda rahatlıkla görebiliyoruz ki onlar tiyatroyu öncelikli olarak, tiyatro sanatının ülkemizde yerleşmesi ve sevilmesi için yapmışlar. O kadar kıymetli sanatçılar ki sonra tabii isimleri parlamış ve ön plana çıkmış ama bunu hedefleyerek yol almadıklarını biliyoruz.
- 2022 yılında, büyük öneme sahip olan ve Afife Jale’nin adını yaşatan “Yapı Kredi Afife Tiyatro Ödülleri’ nde “Yılın En Başarılı Kadın Oyuncusu” ödülünün sahibi oldunuz. Afife Jale adıyla bir ödüle sahip olmak size nasıl hissettirdi?
Ödül adaylığı açıklandığı andan itibaren müthiş bir heyecan duydum. Afife Jale Ödülleri ülkemizin en prestijli tiyatro ödüllerinden biri… Yapı Kredi’nin kültür sanata sunduğu önemli bir katkı… Bunu aslında hep hatırlamalı ve takdir etmeliyiz.
İlk olarak, Afife Ödüllerinin ülkemizin her yanında neredeyse herkes tarafından bilindiğini fark ettim. Aday olduğumda ve ödül aldığımda, hiç tahmin dahi edemeyeceğim yani bu ödülden haberdar dahi olmadığını düşündüğüm kimselerden tebrik mesajları aldım. Afife Ödüllerinin aslında tüm ülke çapında bilinirliğinin ne kadar yüksek olduğunu ve saygınlığının ne kadar yüksek olduğunu o zaman fark ettim. Aslında bunu elbette biliyordum ama gerçekten tiyatro camiasının dışında ve ödülleri takip etmediğini düşündüğüm kimseler bile Afife Ödüllerini biliyordu. Bu önemli çünkü Afife Ödüllerinden hareketle tiyatroya bir bakışı, yani bakışın yönünü tiyatroya çeviren bir unsur… Dolayısıyla bir ödül sistemi veya bir ödülün adı, tiyatroya olan ilgiyi de beraberinde getiriyorsa ne mutlu o ödülü düzenleyenlere…
Afife Ödüllerinin tiyatroya olumlu katkısı şüphesiz… Daha çok seyirci çekmesi ve dediğim gibi bakışın yönünü bu sanat dalına çevirmesi, ilgiyi ve odağı tiyatroya çevirmesi açısından çok prestijli bir ödül ve bu ödülün sahibi olmak da işimizde doğru ve iyi bir yerde durduğumuza dair kendimize ve işimize olan inancımızı pekiştiriyor. Bu inancı kuvvetlendirdiğini düşünüyorum; umut verdiğini düşünüyorum bu ödülün ki öyle de oldu.
- Başarılı bir kariyer inşa etmek, muhakkak ki özveri ve sabır gerektiren bir arka plan ister. Özellikle kadın oyuncu adaylarına bu süreç için neler önerirsiniz?
Hem kadın hem erkek genç oyunculara ve oyuncu adaylarına önermek istediğim şey şu olur: Kendi donanımlarına ve varlıklarına güvenmelerini, kendi yeteneklerine, özgün ve biricik olma haline inanmalarını isterim. Donanıma güvenmek için de elbette bu donanımı pekiştirmelerini, güçlendirmelerini, çalışmalarını, öğrenmekten vazgeçmemelerini, yeni deneyimlere açık olmalarını, araştırmalarını ve tüm bunların peşinden gitmelerini, bunları ihmal etmemelerini, Hem oyunculuk hem de hayat içindeki varlıklarını güçlendirmelerini tavsiye edebilirim.
- “Afife Jale” sahneye dair hiç bitmeyen tutkusu ve mücadeleci ruhuyla günümüz oyuncu ve oyuncu adaylarına ilham kaynağı oluyor. Pınar Güntürkün olarak, sahneye ve tiyatroya olan tutkunuzu nasıl özetlersiniz?
Bir tiyatro oyuncusu olarak ve tiyatro seyircisi olarak ben tiyatroyu çok seviyorum. Tiyatro sanatını çok seviyorum. İyi yapımlar seyrettiğimde müthiş heyecanlanıyorum. Tiyatronun seyirci üzerindeki etkisini seviyorum. Değiştirme ve dönüştürme kapasitesini, güzel hislere ve iyi olana yaklaştırma kapasitesini, duygularımızla jonglörün toplarıyla oynaması gibi oynayabilme becerisini, kısacası bu sanatı seviyorum. Bireysel olarak sahneye ya da tiyatroya olan tutkum ve bağlılığımdan daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü bireysel olan sadece beni ilgilendirir bu da çok önemli ama bundan daha önemli olanın, tiyatro sanatının ülkemizde icra edilişine naçizane olumlu anlamda katkısı olmasını daha çok önemsiyorum. Umarım bunu başarabiliyorumdur ve ilerleyen yıllarda da başarabilirim.
- Üretkenliğiniz ve tiyatro dünyasına katkılarınız, her geçen gün yeni bir girişim ve başarı örneği gösteriyor. 2023-2024 sanat sezonunda Alis Çalışkan ile Temsili Sahne’yi kurdunuz. Temsili Sahne’yi nasıl bir yeni sanat sezonu bekliyor?
Kendi alanımızda yapmak istediklerimizi yapabilmek için bir araya geldiğimiz, altında toplandığımız çatılar var. Bu çatılardan biri “Temsili Sahne.” Yazar Alis Çalışkan ve Oyuncu Pınar Güntürkün’ün kurdukları bir tiyatro… Alis yazmaya, ben oynamaya devam ettiğimiz sürece Temsili Sahne çatısı altında veya başka çatılar altında söylemek istediklerimizi söylemeye, alanımızda gerçekleştirmek istediklerimizi gerçekleştirmeye büyük bir aşkla devam edeceğimizi hissediyoruz.
Temsili Sahne yeni sezonda Herkes Kocama Benziyor Oyunu ’nu tüm ülkede ve yurt dışında oynamaya devam edecek. Şimdiden bir doğu turnesi planlıyoruz. İsteğimiz, oyunumuzu ulaştırabildiğimiz kadar çok seyirciye ulaştırmak…