BUSE ÇOLAK:
Herkese merhabaaa… Seçtiğim filmi bir çoğumuz çocukluğundan tanıyacaktır. Bir sahnesi var ki izleyenlerin favorisi genelde o olur. Ama benim sahnem o sahne değil. Evettt. Seçtiğim sahne hakkında konuşmadan önce filmi biraz özetlemek istiyorum. Genç yaşta fikirleri ve yaşamak istediği hayat için, babasına karşı koyup evinden giden Sadık, yakalandığı hastalık sebebiyle çocuğunu güvendiği bir ele bırakıp gitmek ister. Her şeye rağmen evine yıllar sonra dönmek zorunda kalır. Amacı çocuğunun bu durumu fark etmeden çekip gitmektir. Sadık’ın amacından geçmiş yılları anımsamasıyla şaşar ve babasıyla yüzleşmeye karar verir. Aslında her şey biraz da buradan sonra başlar. Sadık’la beraber herkes biraz ölür. Ölen tarafları Deniz’le yeniden doğar ve onu büyütürler. Özetle Sadık’ı yeniden yaşatırlar.
Babam Ve Oğlum’u ilk izlediğimde çok küçük olmamın da etkisiyle içimde duygusal bir bağ bıraktığını düşünüyordum. Fakat filmi her açıp izleyişimde yeni bir ayrıntı fark ederek duygularım katlanarak artıyor. Son izleyişimin de bu yazıda çok etkisi olacak diyebilirim.
Çok konuşmuş gibi hissediyorum, hemen seçtiğim sahneye geçerek gevezeliği bırakacağım. Bu kısım benim için biraz zor oldu. Çünkü bütün sahneler benim çocuğum gibi. Sanki oturmuşum, ben yazmışım, ben çekmişim ve ayırt edersem haksızlık olacak gibi. Öyle olsun isterdim.
O zaman sahneyi size şöyle hatırlatayım; “Ona bir oda ver baba, bir evi olsun. Ama zaman zaman da çıkıp gidebileceği bir ev” dediği bu sahnede ilk olarak gözlerim yanmaya, daha sonra etrafa göremeyecek kadar buğulanmaya, boğazım düğümlenmenin etkisiyle acımaya, yutkunurken ses çıkmasın, kimse anlamasın diye sıktığım çenem, kulağıma boğuk bir ses bırakmaya ve son olarak başaramayıp yanaklarımdan akan sıcak gözyaşlarına dönüşüyor. İki cümleyle çok şey anlatıyor Sadık. Kendi için istediği doğru olanı söylüyor aslında. Pişmanlık yaşamanın pişmanlığı”” diyorum ben bu sahneye. Sadık hep kalmak istedi. Onu destekleyen insanların ailesi olmasını istedi. Şimdi de Deniz için aynısını istiyordu. Belki de bir çoğumuz bulunmak istemediğimiz, yapmak istemediğimiz, seçmek istemediğimiz kararları, bize dayatılanlar için karşı koyamıyoruz. Kaybetmekten korkuyoruz. Daha farklı şeylerden bilemiyorum herkes için değişebilir. Peki bunun pişmanlığını ne zaman, nerede, ne şekilde yaşayacağımızı biliyor muyuz? Sadık da pişmanlığını bu şekilde yaşamak istemezdi. İzleyenlerin çoğu Deniz’e üzülürken ben sanırım Sadık’a üzülüyorum. Kaybedilmiş bir ömür ve geri dönüşü olmayan bir son.
Yazımı bitirmeden önce Sadık’a da birkaç şey söylemek istiyorum: Her şeyden zor olan şey, zor mücadele ile kaçıp gittiğin yere tekrar dönmek zorunda olmaktır. Sen bunu başardın Sadık. Sen, babana sadık kalamadın ama kendine sadık kalabildin. Üzülme, Deniz hala bana, benim gibi olanlara, bize emanet. 🙂 Alp’e sevgilerimle…
Göz yaşlarınızı tutmanın formülü: Gözlerinizin dolmaya başladığını fark ettiğiniz an, ışığın olduğu yere doğru sabit bir şekilde odak yapıp uzun uzun bakın. Filmdeki sahneyi kaçırabilirsiniz tabii.
ALPASLAN AYAZ:
İzlemeyeni dövüyorlar dediler diye izlediğimi düşünüyorsunuz, yanılıyorsunuz. Tamamen hanım köylü olduğum için izledim. Ama güzel film. Herkesin hatta erkeklerin en az 2-3 kere izlemesi gerekiyormuş yani. Ben niye izlemedim bunca zaman bilmiyorum. Belki de Buse Hanımcığım ile konuşmak içindir. Sağ olsun beni hiç yormadı, filmi de anlattı. Üzerine yorum da yaptı. Bana sadece sahnemi anlatıp çekip gitmek kaldı. Nereye mi? Nereye olacak sevgili okurcuğum, tabi ki …
Tamam biraz da sinema konuşalım, film konuşalım, sanat sepet konuşalım. Böyle olmaz.
Seçtiğim O Sahneye henüz bir ad koyamadım, belki yazının sonunda birlikte belirleriz. Yorumlarda buluşalım sevgili okurcuğum. Beğenmeyi ve takip etmeyi de unutmayın.
Dedenin torununu ilk kabullendiği sahne beni çok etkilemişti. Atlara nal çakılırdı çakılmazdı sohbetinden sonra Deniz atın ismini Düldül koyuyordu. Dedesine de kitapta okuduğunu falan söylüyordu. Sonra dede bir anda ata dönüşüp (at gözlüğü de takmış gibi) koşar adım merkeze inip torununa kitap alıyordu. Dedemiz, Erdal Tosun’dan kitapları sarmasını istiyordu. Güzelce hediye paketi yapıp yeni tanıştığı torununa heyecanla veriyordu.
Filmin her şeyi bir yana oyuncu kadrosu çok lezzetli onu söylememek ayıp olur. Bir de film içindeki masal sahnelerini çok sevmiştim.
Gezegen Tamirci’ni incelediniz mi okurcuğum. Yorumlarınızı heyecanla bekliyoruz. Galiba devam edeceğiz ona da tam emin değilim. Herkesin bir gezegen tamircisi vardır. Ben tamircimi buldum. Söz veriyorum köşemize de ağırlık vereceğim. Şimdilik durum güncellemeleri bu kadar. Buse hanımcığımı gözlerinden öperim. Saygılarımla. Aylak ile kalın.