İstanbul Devlet Opera ve Balesinin eski başbalerinlerinden Hülya Aksular ile bale ve sanat üzerine çok güzel bir sohbet gerçekleştirdik.
1.Baleye ne zaman ve nasıl başladınız?
1975 yılında. Ankara Cebeci Konservatuarı’nın bale bölümünde. Şimdinin Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı. Annemin zoruyla oldu. Planım doktor olmaktı. Ama 5,5 yaşında başladığım ilkokulda sınıf öğretmenim “Sen balerin olmalısın.” cümlesini hemen her gün kullanırdı. Siyah beyaz televizyonlarda izlediğim buz pateni dışında bale izlememiş olduğumu bilmez …Güzel bir şey olduğundan emin, mutlu da olurdum tabii. Annemin hayali olan Atatürk’ümüzün talimatıyla kurulan Türkiye’nin ilk ve nadide okulu Cebeci Konservatuarı’nda yetişmiş olmaktan daima onur duyuyorum. Gerçi öğretmen olana kadar doktor olma sevdam hep yüreğimdeydi ve kızgındım anneme. Zamanla, çocukların geleceğine dokunmanın, doktor olma sevdamla insanlığa yarama benzeşliği, annemin kader öngörüsüne müteşekkirliğimi arttırdı. Elleri öpülesi canım benim…İyi ki.
2.Bir dansçı olarak yaşam rutininiz nasıl?
Dansçılık yaptığım yıllarda, merkezinde sadece bale olan ve hayatın ona uyumlandığı çok yoğun tempo içinde bir döngüydü. Bu yaşımda bir eğitmen olarak da yine aynı cümleyi kurabilirim. Bu kez geleceğin bale sanatçılarına adanmış bir anlar silsilesi. Kalanı hayat!
3.Baledeki ilk zamanlarınız zor muydu?
Elbette.
4.Stüdyoda dans ve sahnede Dans… Karşılaştırmanızı istesem?
Büyük fark olmadı hiçbir zaman. Temsildeymişim hissiyle çok önemser ve o anın tıpkı yaşam gibi tek bir şansı olduğu gerçeğini uygulardım. Ama izleyicinin enerjisi ile buluşarak dans etmek bambaşka bir büyü yaratıyor dans edenle izleyen arasında. Kostüm, ışık ve makyaj daha güç ekliyor kanatlarınıza. Bu sihir enerjiyi katlıyor tabii. Sonunda alınan emek teri alkışları ise… Prova ile, prova edilenin geldiği noktayı anlattığı için ikisi arasındaki hazzı başkalaştırıyor.
5.Başarıyı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ömür için seçilene odaklanmanın, ibadet edercesine seçiminizle bir olmanın verdiği haz ve sonucu…
6.Zamanda geriye gidebilseydiniz, 16 yaşındaki halinize ne tavsiye ederdiniz?
Hayatta şeytan ruhlar hep olacaktır. Yolunu kesecekler… Kendini yıpratma sakın ve sakin ol, iyiliği seç! İyiler mutlaka kazanır. Bekle ve ruhunu örseleme!
7.Öğrenciyken size en çok kim ilham verdi? Şimdi size en çok kim ilham veriyor?
Çocukluğumdan beri halam idolümdü. Doktor olduğu için insanlara adanmış bir ömürle iyilikler yapıyordu. Doktor olabilseydim ben de yapabilirimden başka bir iyilik bilmiyordu aklım demek. Zamanla öğrendiğim sanatta iyi eğitmenliklerinin yanında kalbi de iyi öğretmenlerim gelecekte rol modellerim, ilham verenlerim oldular tabii. Öğretmen olduğumdan beri ise içimdeki deneyimli çocukla, bir çocuğa hangisi iyi geliyordu hatırlayarak kendi ilhamımla yol alıyorum.
8.Herhangi bir sağlık veya beslenme ipucunuz var mı?
Keşke… Ben bir şeye odaklandığımda (bu sadece bale değil ) yemek yemeyi unuturum. Bedenime, sağlığıma vermediğim önemin hatalarını çekiyorum şimdilerde. Ama ruh sağlığım için her zaman şükürle yaşayıp mutluluğun gelmesini beklemek yerine mutluluğu yaratırım içime ve dışımda. Varlığımda o bölüm iyi kaldı şükür.
9.Profesyonel bir dans öğretmeni olmayı umut eden bir dansçıya nasıl bir kariyer tavsiyesi verirsiniz?
Aslında dans edenin gelecekte umut etmediği bir yolculuk öğretmenlik. Dansçılık kariyerinde yapacak çok işi varken ve yolu uzun sanarken… Ben de hiç hayal etmemiştim ama , karar verdikleri anda sadece tek bir notum olurdu. Çocukluğunu , öğrenciliğini, ilk dansçılığını, balenin zorluğunu unutmadan çözümcül yaklaşılmalı çocuğa. Hem de profesyonel bir eğitimin içinde eğitim verirken dokunduğu tüm bedenlerin o an yaşı ne olursa olsun geleceğin sanatçıları olduğunu unutmadığı saygı anlarıyla yaklaşmalı. Yapamadın yerine nasıl yapacağını gösterebilmek. Tıpkı bir karış öncesinde çocuk olduğunu unutmaması gereken anneler, babalar gibi. Tecrübelerimce dans etmemiş öğretmen, öğretmenlik yapmamalı. Deneyimlerini ışıklar altında uyarlamamış bir sahne sanatı bireyinin, sahne sanatına nefer yetiştirmesinde sıkıntılar olduğu aşikâr. Fakat diyelim ki hiç dans etmeden akademik bir yolculuğu seçerse, yani bilgisini bedeninde deneyimlememiş ama teoride bilgilerini aktarabilen bir yeteneğin mutlak bir çocuk kalbi için sevebilme yetisinin en şart kariyer olduğunun gerçeğiyle bu yola yönlenmesi şart.
10.Anneliğinizin baleye etkisi nasıl oldu?
Tanrının bahşettiği bir varoluşun elçisi olabilmek. Ruhuma, bedenime başka bir kıvam getirdi. Dönüştüm ve anlamlaştım. Bedenim de dönüştü ve tam bale çizgisini doğumdan sonra yakaladı bence. Konu evlada gelince tabii ki bale onunla buluşmalarımızdan çok zaman çaldı. Anneannesi başında olmasına rağmen hep üzülürüm canım Sude’mize. Sonrasında eğitmenlik dönemim başladı ve yine benimle olabilecek zamanları annesinin sanatı aldı elinden. İyi ki doğmuş. Ama şimdiki aklım olsa sahneleri bıraktıktan sonra anne olur ve tüm zamanımı canımın yaşamına adardım.
11.’Kuğu Gölü Balesi’ size ne ifade ediyor?
İlk başrolüm olduğu için kalp müzemde hep saklı.
12.Nefes kesen gösterilerin balerini olarak birçok ülkede birçok farklı kahramanı canlandırdınız. Unutamadığınız hangisi?
Antonius’un karısı “Oktavia” … Antonius ve Kleopatra aşkından deliriyor. Eserin dünyan prömiyeri İstanbul Balesi’nde yapıldı. Bizler eserin vücut bulan ilk kahramanlarıyız. Oktavia üçüncü başrol. 2. Perdede sahneye çıkıyor ve 20 dakikada düğününden delirmesine bale sanatının tüm zor teknikleriyle birlikte hayatını anlatıyor izleyiciye. O rolle Bonn ‘dan kontrat almıştım.
13.Bir dansçı olarak en büyük gücünüzün ne olduğuna inanıyorsunuz?
İrade gücüm!
14.Tipik bir prova günü sizin için neye benziyor? Günde kaç saat prova yapıyorsunuz?
Bayram ve tüm tatiller başrol sanatçıları için geçersiz tatillerdir. Dansçılığım boyunca hep prova salonundaydım. Sözleşmeli de olsa devlet memurluğu içinde o kariyerlerde saat sınırlaması yoktur. Çok yoğun diyebilirim. Bazen iki eserin aynı gün provası olur… Diyelim ki bir eser 4 perde, diğeri 3 perdedir ve siz bu eserleri prova etmek zorundasınız. Öncesinde de 1,5 saatlik ders yapıyorsunuz. Gibi. Her perde mayo değiştirirdim. Mayolarımın terini sıkarken o emekten çıkan ter dışında özlediğim bir şey yok. Sanatımın teri iyileştiriyordu bedenimi.
15.Son olarak dansçı adaylarına ve okurlarımıza vermek istediğiniz tavsiyeler nelerdir?
Okulumuzun sayfa girişinde de yazdığım gibi: “İnsanlığın evrensel bir değeri olan SANAT insanların kendilerini ve birbirlerini anlamasını sağlayan işetişim kaynağıdır. Ruhlarımızı yaşamın karanlıklarından kurtarıp, gerçek yaşamdan daha üstün olan ideal bir yaşama hazırlar. Sanatsız kalmayın. Kalmayalım.
Dünya iyi bir yer olacak az kaldı. Sizlere de sanata ses, sanatçıya elçi olduğunuz için çok teşekkür ederim.
Röportaj: Su KARATAŞ