KÜÇÜK SAHNE
İçi doldurulmuş bir hayvan gördünüz mü hiç?
Tüyleri, belirgin organları, -varsa- boynuzları, tırnakları ne kadar gerçekçi görünür. Fakat ne yapsan, o hayvanın tüm duygularının yansıdığı yaşayan gözlerini, nefesini, sesini dolduramaz, olduramazsın.
İlkokul yıllarımda sınıfta taş zeminde oynadığım çocukluk oyunumu saymaz isem ilk adım attığım sahne idi Reşat Nuri Sahnesi. O da seyirci yoğunluğundan sahneye konulan seyirci sandalyesi ile olmuştu. Oyunda patlayan silah sesi ile aslında ben ölmüştüm. Bu aşkım uğruna ilk vuruluşumdu.
Sonrasında, ülkemizin 100 yaşını devirmiş nadir sahnelerinden biri ile 12 yaşımda adım attığım Galatasaray Lisesi’nin, sonradan adı verilen müdürümüz Tevfik Fikret tarafından yapılan sahne oldu. Hala nefes alan, yaşayan öğrencilere sanat aşılayan muhteşem sahne. 1982 yılında ise Küçük Sahne, ustam Ferhan Şensoy’un beni kulağımdan tutup, sahneye koyduğu yuvam oldu. 1950 ve takibi yıllarda Beyoğlu sanat merkezi olmaya başlamış ve yüzlerce Avrupa şehrinden daha zengin tiyatroya, sinema salonuna, sergi merkezlerine sahip olmuştu.
Tiyatro salonlarından birçoğunda Muhsin Ertuğrul imzası vardır. Ve 1951’de Küçük Sahne kurulurken yine Muhsin Ertuğrul ismini görürüz. Sonrasında tiyatroya gönül vermiş binlerce isim bu sahnede oyunlar oynamış, sahne almış, salonla birlikte nefes alıp vermiştir. Meraklısı arayıp öğrendiğinde Türk Tiyatro Tarihi’nin geçiş törenini seyreder gibi olur. Ben de içinde olduğum yıllarda, her koltuğunu, her basamağını, sahnedeki her tahtasını, geceleri cirit atan farelerini bile ismen bilirdim.
Sahneler sadece içinde sahnelenen eserler oldukça yaşarlar. Sahneler içinde nefes alıp, ter döken sanatçılarıyla duyururlar kalp atışlarını, seslerini. Beyoğlu önce dokusunu, sonra kokusunu, yine sanat yuvalarını, yaşayan yüzyıllık binalarını birer birer kaybediyor.
Eğer canım Küçük Sahne kapatılıp, “sonra müze yapacağız, üstüne tüy de koyacağız!” gibi bir muameleye layık görülürse, ne yazık ölür ve bir hayvan gibi içi doldurulmuş bir hayvana benzer. Zenginlik göstergesi duvarlarda geyik başları, salonda boş bakan, sesi nefesi alınmış hayvanları bir kez daha düşünün.
Sahip olduğunuz yaşayan sanat yuvalarını çok yaşatın. Onlar gerçek zenginliğinizdir. Küçük Sahne, bırakın sanatla nefes alsın!
Levent Ünsal