AYLAK DERGİ

SÜPERMEN 2.BÖLÜM

DÜNYA DERİ DEĞİŞTİRİYOR

                                                 

Yoruldum kabul ediyorum. [GEZEGEN TAMİRCİSİ/ EVZEY AKHUSSER] 

Karantina muhabbeti korkarım en çok annemin hoşuna gitti. Sağ olsun temizlik yapıcam diye başlıyor, bana yaptırıyor. İki günde bir temiz perdeleri, halıları, camları yeniden temizliyorum. Ütü yapıyorum be, perde asmak daha iyi! Bütün evi dezenfekte ediyorum. Otuz sekiz gündür evde harıl harıl çalışıyorum. Olsundu… O, benim annem ve ben de Süpermen olduğuma göre… Bir süper kahraman önce annesinin gönlünü kazanmalı, sonra dünyayı kurtarabilir. Tabi annelerin verdiği işlerden vakit kalırsa. Annem “Bütün halıları gırgırla.” dedi ve uyumaya gitti. Neden gırgır, onu anlamadım? Yapacak iş kalmadı diye herhalde. Neyse, annem uyuduktan sonra bende maskemi ve kaleci eldivenimi taktıktan sonra attım kendimi dışarı. Sokak bomboştu, in cin bile karantinadaymış gibi. Top sektirmeye başladım, beceremedim. Sonra şut çekmeye başladım bir ara balkona Ömer çıktı, “Gelsene!” dedim, “Abi korona var, annem kızıyor.” dedi. Gelmesin zaten gelince hep o kazanıyor, ben kendimle daha güzel oynuyorum. Mesela şu an kendimi yeniyorum, hatta kendime kola borcum bile var. Kazanmanın hırsıyla, kendime daha sert şut çekmeye başlamıştım ki top, elinde takım sandığı olan bir kadına çarptı. Sandık yere düştü. İçindeki çivi, çekiç, bilmediğim birkaç el takımı ve renkli şekerler etrafa dağıldı. Kadın bir süre bana sakince baktı, korktum “Hooop! Alo! Başka yol mu yok be, gelip topuma çarpıyorsun? Şimdi sen iftira da atarsın, sandığın düştü diye. Gidiniz başka yoldan geçiniz hanımefendi.” dedim. O da sakince “Tamam, sakin ol. Bağırma lütfen!” dedi. O kadar sakindi ki, daha çok panik yaptım. Sözlerine devam etti “Ayrıca senin topun bana çarptı.” “Tamam ya! O şey, ben anneme şikâyet edersin diye ş’aptım.” dedim. Düşenleri toparladık ve sandığa koyduk, bu sırada göz göze geldik harcıâlem dizi sahneleri gibi, ama daha afili bir şeydi. Hz. Adem ile Hz. Havva’nın ilk karşılaşması gibi bir sahneydi. Gözleri o kadar parlaktı ki, gözlerinin içinden sivilcemi bile gördüm. Saçları Nilgün Marmara’nın saçlarını, tebessümü Zübeyde Hanım’ın gülüşünü andırıyordu. Eldivenli elimi uzattım, onun ne eldiveni vardı ne de maskesi. Ben de eldivenimi çıkardım ve tekrar uzattım elimi “Ben Süpermen, bu mahalleye yeni mi geldiniz?” dedim. Elini uzattı “Evzey Akhusser. Hayır, Dünyalı değilim. Başka gezegenden geldim, küçük bir gezegenim var” dedi. Güldüm, “Küçük Prens gibi yani?” dedim, beni dinlemiyordu “Ben Galata Kulesi’ni arıyorum da beni oraya götürür müsün?” dedi. “Götürmek kolay da çok sıra vardır haberin olsun.” dedim. Hiç düşünmeden “Olsun, buraya kadar geldim görmeden gitmeyeyim.” dedi. Topumu köşeye koydum, yürümeye başladık. Kendi anlatmaya devam etti. “Ben Gezegen Tamircisi’yim, canlıların mahvettiği gezegenleri tamir edip eskisi gibi olmasını sağlıyorum. Daha önce Dünya’ya çok geldim ” dedi. Şaşkınlıktan ne diyeceğimi şaşırdım. Uzaydan gelmiş birisiyle konuşuyorum, işe bak! Acaba gerçek mi? Ben bunları düşünürken ne dediğini kaçırdım. Devam ediyordu “Ne kadar değişmiş, her şey altüst olmuş. Kadın cinayetleri, çocuk istismarı, tecavüzler, hırsızlıklar, hayvanlara eziyet, doğa yok olmuş. Şu fabrika bacalarına bak, mal mülk kavgaları, yangınlar, depremler, seller… Şimdi de bu virüs. Dünyayı ne hale getirdiniz, yaptıklarınızı görmüyor musunuz? Bunlar siz insanların suçu!” diyorken lafını keserek, “Valla ben bir şey yapmadım.” Dedim, o beni dinlemeden devam etti. “Ben son geldiğimde böyle değildi, Dünya’yı size böyle bırakmadım. Şu büyük binalar da neyin nesi?” dedi kızgınlıkla. “Onlar şey ya gecekondu gökdelenler… Bir iki kat sonrası senin gezegen galiba?” dedim. “Dünya’da tek sevdiğim yer Galata Kulesi’dir, her gelişimde mutlaka uğrarım.” dedi. Vay be, başka gezegenden bile turist geliyor ben hayatımda bir kere gittim! Onda da paralı diye yukarı çıkamadım. Yolda akasya ağacı gördüm, akasya kopardım. Evzey’e verdim, kokladı. Tebessüm etti, devam etti anlatmaya “Emek vermeden koşmak istiyorlar. Hayatınızda emeğin ve sevginin en değerli şey olduğunu unutmayın.” diyordu. Biz hangi ara Avcılar’dan Galata’ya yürüyerek geldik lan? Avcılar dünyanın öbür ucu neredeyse… Tam tahmin ettiğim gibi sıranın sonu görünmüyor. Evde kalın arkadaş! Bari sosyal mesafeyi koruyun ya! “Evzey, çok sıra var ya başka zaman gelelim mi? Şimdi annemden terlik yemeyelim.” dedim. “Gözlerini kapat.” dedi. Kapattım, bir zaman sonra “Açabilirsin.” dedi. Gözlerimi açtığımda kuleye çıkmıştık. Kaç saat bekledik acaba? Korkudan saate baktım, saatim yok ki. Yanımızda uzun boylu, bir de kısa boylu iki adam vardı. Kısa olan, demirlerin arasına sıkışmış çakmağı almaya çalışıyor. Uzun olan, düşmesin diye kısa olanın belinden tutuyordu. Acayip bir görüntü. Uzun olana “Saat kaç?” diye sordum. “Devamı gelecek.” dedi. “Neyin?” dedim, cevap vermedi. Çakmağı alıp, insanlara bir şeyler söyleyerek gittiler. Kafam karıştı. Biz bir anda Galata’ya nasıl çıktık? Evzey’e döndüm, İstanbul’u izliyor. Gözünden bir damla yaş düştü. “Kibire boğulmuş.” diye mırıldandı. “Peki, sen geldin, her şey düzeldi mi ya da düzelecek mi?” dedim. “Hayır.” dedi. Şu Dünya’nın haline baksana, düzelecek neyi var? Uzun bir süre sustuk. O İstanbul’u izledi, ben onu. Gözlerimiz gayet açıktı. “Ben elimden geleni yaptım. Yoruldum, kabul ediyorum. Bundan sonrasını siz tamamlayın. Dünya’yı değiştirin, güzelleştirin. Yapay çiçek mi olur? Saçma şeyler yapmayın. Çocuklara şeker verin, onları mutlu edin. Geleceği, Dünya’yı onlar kurtaracak.” dedi. Takım sandığını açtı “Dünya’nın çıkan çivisi bu mu?” dedim. Güldü, gülünce ağzının içinden saka kuşları çıktı, gökyüzüne saçıldı. Gözlerim fal taşı gibi açıldı, sandıktaki şekerleri bana verdi. Ceplerime doldurdum. “Bunları çocuklara dağıt olur mu, sakın ihmal etme! Şimdi gözlerini tekrar kapat.” dedi. Kapattım. Bir zaman sonra “Açabilirsin.” dedi. Galiba eve gidiyoruz. Açtım gözlerimi Galata’da sadece ikimiz kalmıştık. O da ne? Evzey’in sırtında bembeyaz kanat vardı. “Mutluluğun kimsenin dudak arasından çıkmasını bekleme, bahar gelecek. Bu yorucu oluyor ama inanın. Benim artık gitmem gerekiyor Dünya’ya iyi bakın.” derken yükselmeye başladı, donup kalmıştım. “Küçük Prens’e selam söyle.” diye geveledim. O, uçup gitti. Her kanat çırpışında şekerler saçılıyordu. Bir daha gelecek mi acaba, bu Dünya’nın ona ihtiyacı var? Ya da biz kendi aramızda Dünya’yı tamir edebilir miyiz? Süpermen olarak yeni görevim Dünya’yı kurtarmak, işe çocuklara şeker dağıtmakla başlıyorum. Gezegen Tamircisi her şey için teşekkürler. 

ALPASLAN AYAZ

ONUR I1I : ALP I1I

#TEFRİKAMAÇI

ÇİZİM: KADİR NAKİPLER

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.