AYLAK DERGİ

SÜPERMEN 5. BÖLÜM

SÜPERMEN’İN EFKÂRI

Külkedisi gittikten sonra bize kala kala yangın sonrası külü kaldı. Külkedisi gideli yedi buçuk ay oldu, ben onu hala unutamadım. O gittikten sonra onu çok bekledim ama gelmedi.
Ah Külkedisi sarı şapkalı minibüsleri bile seni beklediğim kadar beklemedim.
Külkedisi gittiğinden beri her şey onu hatırlatıyor bana. Her gece rüyalarımda bana masal anlatıyor ve o rüyalardan beni öperek uyandırıyor. Mahalleli beni ne zaman görse onu soruyor. Annem camları ne zaman bana sildirse aklıma o geliyor. Geliyor geliyor da bir türlü aklımdan çıkmıyor daha kötüsü aklımda bir çatlak bulmuş gönlüme doğru sızıyor ve sızlatıyor. Külkedisi gittikten sonra defalarca Pamuk Prenses, Rapunzel, Kırmızı Başlıklı Kız, Uyuyan Güzel masallarını okudum ama hiçbirinden Külkedisi’nden etkilendiğim kadar etkilenmedim. Anneme “Anne ben Külkedisi’ni sevdim, onun masalında kayboldum ben.” desem “Hadi o zaman istemeye gidelim.” der. Gidelim gidelim de nasıl gideceğiz? Birinin masalına nasıl gidilir? Hangi minibüs ya da hangi otobüs geçer masallardan ben bilmem ki. Külkedisi resmen benim Godot’m oldu. Bekliyorum ama nereden ve ne zaman gelecek, gelecek mi bilmiyorum.
Günler haftaları, haftalar ayları kovalarken yani Külkedisi’nin gidişinden sonra yedi buçuk ayı fazla geçmeden evimizin zili çaldı. Kapıyı açmaya niyet ederek koltuğun tepesine uzattığım ayaklarımı yere indirdim, terliklerimi giydim ve üç beş adım sonra kapının kolunu aşağıya doğru indirdiğimde niyetlendiğim şeyin pek hayra alamet olmadığını sonralardan idrak ettim. Kapının önünde Külkedisi’ni görünce onun benim masalıma geldiğini düşündüm ve içime kırk gün kırk gece sürecek düğünün telaşı düştü. Kapıyı açar açmaz Külkedisi’nin söyledikleri içimde dumanların tütmesine sebep oldu. “Nasılsın Süpermen? Biraz acelem var ben şey için gelmiştim topuklu ayakkabımın tekini sizde unutmuşum da onu almaya geldim. Annen de evdeyse bi seslenir misin? Ona da selam vereyim.” Külkedisi kendi masalından benim masalıma basit bir topuklu ayakkabı için gelmiş olamazdı herhalde. Kafamı mutfak ve kapı önüne köprü ederek “İyiyim iyiyim de ne bu acelen? Anne anne bak kim geldi!” diye seslenerek Külkedisi’nin normalleştirdiği duruma ortak oldum. Annem elindeki oklavasını kaldırarak hızlı adımlarla mutfaktan bana doğru gelirken Külkedisi’ni görünce yavaşladı, oklavasını indirerek “Külkedisi hoş geldin, nerelerdeydin kızım bu zamana kadar? Bu çocuk hep seni düşündü.” dedi. Külkedisi “Ben de sizi çok düşündüm ama bir türlü fırsat olmadı.” diyerek lafı geçiştirmeye çalıştı. Belli ki Külkedisi’nin gerçekten çok acelesi vardı. Annem “Gel kızım kapıda kalma içeriye geç.” cümlesiyle benim içimdeki alevlenen ateşe su serpti. Külkedisi ise “Yok ben hiç girmeyeyim, dışarıda beyaz atlı prensim bekliyor, malum İstanbul’da park yeri bulmak da zor. Ben sizde kalan topuklu ayakkabımın tekini alıp gideyim.” cümlesiyle annemin serptiği suya benzinle karşılık verdi. Külkedisi elindeki zarfı uzatarak “Bu da benim düğün davetiyem gelirseniz beni çok mutlu edersiniz.” cümlesiyle annemin musluklarını tamamen kapatıp benim göz pınarlarımdaki muslukları sonuna kadar açmıştı. Annem iç burukluğuyla “İnşallah kızım.” diyerek Külkedisi’nin topuklu ayakkabısını portmantodan çıkardı ve Külkedisi’ne uzattı. Külkedisi sadece “Hoşça kalın.” sözüyle benim masalımın ölümlü bir kahramanı olduğunu hatırlattı ve gitti. Bu yaşıma kadar meyhanenin önünden geçmemiş, geçmişsem de fark etmemiş olan kendim için kumbaramı patlatma zamanı gelmişti. Derdime derman meyler, dilim ismin heceler, seni benden aldılar hain beyaz atlı prensler, güneşin doğduğu günler, yaşamaktan da beter, sana nasıl kıydılar hain beyaz atlı prensler anlayışıyla kumbaradaki bütün paramı ve ceketimi alıp çıktım evden. Alkol almaya başladığım andan itibaren ya evimde ya da göl kenarı hariç hiçbir yerde alkol almadım. Bu yüzden Google haritalara meyhane yazarak en yakın meyhanenin hafif gıcırdayan kapısından içeriye girdim ve boş bulduğum yüzeyi yapış yapış olmuş küçük bir masaya oturdum. Masama gelen garsona söz hakkı vermeden çatallı bir sesle “Sevdiği evlenen biri ne içmesi gerekiyorsa bana ondan getir.” dedim. Bu lafımdan sonra meyhaneye daha önce gelip gelmediğimi sorguladım. Ama asıl mevzum bu değildi. Tekrar asıl mevzuma hızlı bir giriş yaparak garsonun servis açmasını izledim. Garson rakı şişesini lak diye masaya koydu ve gitti hem de 50’lik. Ulan bari 35’lik getirseydin, vergilerden haberin var mı senin! “Neyse demek ki sevdiği evlenen insanlar 50’lik içiyor.” deyip rakımı haydari ile sarmaş edip kavun ile dolaş ettim. Saatler ilerledikçe alkol vücudumdaki kan ile aynı şekilde sarmaş dolaş oluyordu ben de alkolün verdiği yetkiye dayanarak har vurup harman savuruyordum. Meyhanedeki sahibinden dert ve neşe satan insanlar yavaş yavaş gidiyordu, ben de tam tersine olduğum yeri benimsiyor iyice kuruluyordum. Ceketimin iç cebinden çıkardığım cüzdanımdan Külkedisi’yle çektirdiğimiz fotoğrafı alıp rakı şişesinin önüne koydum. Hani alkolün verdiği yetkiden bahsetmiştim ya, ona tekrar dayanarak biraz sessizce ağladım. Bir süre sonra biri uzun diğeri kısa boylu iki herif oturdu yanıma. İkisi birden ellerini omzuma koydu ve “Niye ağlıyorsun abi?” diye sordular. Bu iki herife “Duvağına teller takıp, dertli pınar gibi akıp, gül yüzüne bakıp bakıp ağlamamak elde değil” diye efkârlı bir cevap verdim. Sağ yanıma oturan uzun boylu herif kâğıt, sol yanıma oturan kısa boylu herif de kalem çıkardı, ikisi de ellerindekini masaya koydu “Yaz abi Külkedisi’ne bir şey yazmak istiyorsan yaz biz ona götüreceğiz ama önce seni eve götüreceğiz sonra mektubu Külkedisi’ne götüreceğiz.” dediler. Ben hiçbir şey demeden yazmaya başladım.

^Şimdi beyazlar içindesin, tam da benim görmek istediğim gibisin ama benim değilsin. “Ne olur evlenme.” desem çok mu absürt kaçar? Seni tutup kolundan götürsem acaba annen çok mu kızar? Sen en iyisi evlen o prensle. Şimdi seni kaçırsam bir sürü tantana. Damadın ailesi ile senin ailenin peşimize takılması, benzin parası, eve getirsem seni anneme ve babama açıklama davası derken durup dururken bir sürü macera. Seni seviyorum ama çok üşeniyorum be Külkedisi…^

“Para ceketimin iç cebindeki kutunun içinde. Hesabı ödeyin eve götürün beni.”

Herifleri şahsen tanımıyordum ama belli ki mahalleden heriflerdi, yoksa Külkedisi’ni nereden bilecekler ve beni eve götüreceklerdi?
#CengizKurtoğlu

ONUR DOĞAN

ONUR I3I : ALP I2I

#TEFRİKAMAÇI

ÇİZİM: MELİKE GÜLER

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.