AYLAK DERGİ

SÜPERMEN 9. BÖLÜM

SÜPERMEN NEYİN PEŞİNDE?

Zıır… Zıır… Zıır… Allah’ın belası alarm yine sabahın en tatlı saatinde çaldı ve ben yine en hantal halimle uyandım. Bugün de işim, iş aramak. Ceketimi alıp çıktım. Hiç kahvaltı yapasım yok. Evden çıkarken annemin cüzdanından iki yüz lira araklamayı da unutmadım tabii. Bu performansım bir kelle paça çorbasını hak etti. Çorbacı Sırrı Abi’nin dükkanına geldim, dışarıdaki masalardan birine oturdum. Eğer uyanıksanız sabah saatlerinde sokaklar, caddeler ayrı bir güzel oluyor. Sırrı Abi’den bir kelle paça istedim ve sabahın hafif serinliğini içime çektim de çektim. Tam bu sırada ayağıma bir şey sürtünüyor. Kafamı masanın altına uzattığımda karşımda bizim sarı kediyi yani Asuman’ı gördüm. Asuman birkaç miyavlamadan sonra yavaş yavaş yürümeye başladı. Asuman yürüdü ben de peşinden gittim, Asuman hızlandıkça ben de hızlandım. Belki de beni bir önceki bölümde götürdüğü Pamuk Prenses’in yanına götürecekti. İlk defa kelle paça umurumda değildi. Verdiğim çorba siparişini geride bırakarak Asuman’ın peşine takıldım. Asuman rastgele eski bir binaya girdi, ben de peşinden gittim. Sanırım burası yıkılmakta olan bir tiyatro. Ama Beyoğlu’nda değildik, Avcılar’daydık. Avcılar’da tiyatronun ne işi vardı? Asuman harabe tiyatronun içinde kayboldu. Pamuk Prenses belki de gelinlik giymiş, beni harabe tiyatronun kulisinde bekliyordu. Belki de Pamuk Prenses ile kulisten çıkacağız ve bu harabe tiyatro bizim nikah salonumuz olacaktı. Kendi kendime verdiğim gazla harabe tiyatronun kulisine girdim. Ben Pamuk Prenses’i beklerken beni de bir kukla bekliyordu. Bu kukla hepimizin tanıdığı Pinokyo. Pinokyo ağlamaklıydı. Yanına yaklaştım “Neden ağlıyorsun Pinokyo?” diye sordum. Pinokyo yutkunmayla karışık “Babam Gepetto Alpinyo Ayazingo’nun sözünü dinlemedim ve tiyatrocu olacağım diye evden kaçtım. Her şey çok güzel giderken birdenbire belediye, tiyatroyu restore edip müze yapacağını bildirdi ve tiyatromuzu yıktı. Şimdi beş parasız kaldım. Memlekete babamın yanına gidecek param bile kalmadı.” Pinokyo’nun burnu uzamıyordu. Belli ki doğru söylüyordu. Zaten ülkemizde genelde tiyatrolarımız yıkılır, ağaçlarımız kesilir, ormanlarımız yanar, saraylarımız altın kaplanır. Pinokyo’nun omuzuna elimi koydum “Pinokyo kardeş ben, babanın yanına gitmen için otobüs biletini alırım peki sen de bana Pamuk Prense’si ayarlar mısın?” diyerek Asuman’dan aradığımı Pinokyo’dan umdum. Pinokyo son yutkunmasını gerçekleştirdi ve “Bana bu iyiliği yaparsan çok mutlu olurum. Ama ben sana Pamuk Prense’si ayarlayamam, biz ayrı masalların kahramanlarıyız.” diyerek umduğumu bulamadığımı fark ettirdi. Pinokyo, bana Pamuk Prenses’i ayarlayamasa da ben Pinokyo’nun otobüs biletini ayarlayacağım. Ben “Hadi Pinokyo hazırlan gidelim.” der demez, Pinokyo sanki bininin kendisini kurtaracağını biliyormuş gibi “Ben zaten hazırım” dedi ve bavulunu eline aldı, kapıya doğru yürüdü. Asuman’la başlayan hikâye Pinokyo’yla devam ediyor. Annemden arakladığım ikiyüz lirayla Pinokyo’ya otobüs bileti aldık ve otobüsün kalkış saatini beklemeye başladık. Esenler otogarında ben ve Pinokyo oturmuş otobüs bekliyoruz. Otogar sohbetleri başlıyor. Pinokyo’ya sorular sormaya başladım. “Pinokyo sen tahtadan bir kuklayken nasıl insana dönüştün?”  Pinokyo cebinden bir dal sigara çıkardı, sigarasını yakmamı istedi. Cebimden kibriti çıkardım, Pinokyo’nun sigarasını yaktım. Masal kahramanları hiç de masalda anlatıldığı gibi değilmiş. Pinokyo sigarasından bir duman aldı ve anlatmaya başladı. “Babam hiçbir şey olamayınca marangoz olmuş. Eskiden sanat sepetle uğraşırmış. Şimdi sadece sepet kısmıyla ilgileniyor. Marangozluk para getiriyor, şükür karnımız aç değil ama babamın ruhu aç. Ben hissediyorum onu. Bir yanı hep eksik kalınca o eksik tarafını tamamlamak için tahtadan beni yapmış. Ben bilindiği üzere bir kuklayım. Babam bana zaman içinde fazla anlam yükleyince ben de gerçek bir insan oluverdim. İyi ki de olmuşum. Hem eski kendimden hem de babamdan biliyorum. Sürekli aynı yerde durmak çok sıkıcı oluyor. Ben özünde bir kuklayım ama babamdan daha çok eğleniyorum. Kötü de olsa sevdiğim şeyleri yapıyorum. Yaramazlıksa yaramazlık, yalan söylemekse yalan söylemek, çalmaksa çalmak. Hayatı en sevdiğim yerlerde yaşıyorum.” Pinokyo’nun sohbetinin bu kadar saracağını hiç düşünmezdim. Pinokyo hazır moda girmişken “Peki neden evden kaçtın gerçekten sadece tiyatro yapmak için mi? diye sordum. Pinokyo; “Ben babam gibi olmak istememiştim. Bir yanım hep eksik kalsın istememiştim. Yapmak istediklerimi yapabilmek için evden kaçtım. Daha sonra anladım ki babamla bizim kaderimiz buymuş. Küçük bir atölyenin içinde kaderimizi yaşamaya mahkummuşuz. Belki de o atölye bizim fanusumuz. O fanusun dışına çıkarsak yaşayamayız. Zaten ben de artık o fanusun içine dönmek istiyorum. Kaderimde ne varsa babamla yaşamak istiyorum.” Bir masal kahramanı karşınızda böyle konuşunca içinizde bahar telaşı değil de kışın ayazda kalmış tedirginliği oluyor. Acaba bütün masal kahramanları mutsuz da bize mutlu olarak mı yansıtılıyor… Otobüs geldi, Pinokyo otobüse bindi ve gitti. Ben de aklım beş karış aşağıda eve yürüdüm. Pinokyo’nun anlattıkları beni üzmüştü eve gidip sadece yatmak istiyordum. Yatınca uyurum belki biraz da olsa unuturum…

ONUR DOĞAN

ONUR I5I : ALP I4I

#TEFRİKAMAÇI

ÇİZİM: EMEL CANSU BÜYÜKKÖSE

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.