- Bu zamana kadar oynadığınız filmlerin arasında asla unutmadığınız bir olay yaşadınız mı? Yaşadıysanız bize bu olayı anlatır mısınız?
Hatırladığım birçok olay var ama bir tanesini hiç unutmam. Atıf Yılmaz ile “Arkadaşım Şeytan” filmini çekiyorduk. Yeşilçam’da negatif kullanıldığı dönemde (filmlerin kaydedildiği, uzun plastik şerit) oyuncuların sahnesi iki kere üç kere çekilmezdi. Yönetmen “Tamam oldu oldu” derdi.
Oynuyorsun karşındaki arkadaşın memnun değil, “Oynayamadık” diyorsun, bakıyorsun yönetmene bir daha çeksin diye, “Çocuklar bu negatif çok masraflı bir şey, tuvalet kâğıdı geçmiyor bunun içinden” diyor. Negatif çok pahalı o zamanlar, şimdiki dijitaller gibi değil, direkt filme çekiliyor. Tabi harika da resimler çekiliyordu. Şimdi hala büyük, iyi filmler negatife çekiliyor tabi o başka. Sonunda ben gittim filmden aldığım bütün parayla negatif aldım. Aldığım para kadar negatifi sete götürdüm. Koydum ortaya dedim ki “Buyurun arkadaşlar, bu negatifle sahnelerinizi ikişer kere çekilmesi için benim size hediyem.” Bunu unutmuyorum.
- Sanat, bilim ve felsefe size göre iç içe midir?
Hepsi birbiriyle çok yakın akrabadır. Birinin görüşü, duruşu olmadan öteki sağlam bir biçimde ayaklarını yere basamaz. Hepsi birbirinden etkilenir. Sanat bilimden çok şey öğrenir, bilim sanattan çok şey öğrenir. Albert Einstein boşuna dememiştir “Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.” Hayal gücüyle beslenmiş bilgi ve bilim daha yaratıcı bir hale gelebilir. Felsefe de olmadan bunların hiçbiri olmaz zaten. Felsefe, yaşam ve sanat, evren sevgisiyle ilgili bir bilim.
- “Ustam” dediğiniz kişiler kimlerdir?
Benim ustam seyircidir. Konservatuar mezunuyum akademik eğitim almış oyuncuyum, yurt dışında da okudum. İngiltere, Fransa, Amerika da. İyi bildiğim için yabancı dilleri Amerika’da oynadım, İngiltere’de oynadım hem de kendi ana dilleriyle. İngilizce oynadım, Fransızca oynadım, Yunanca oynadım. Dünyanın her yerinde aşağı yukarı, seyircinin karşısına çıktım. Ben iyi biliyorum ki benim ustam seyircidir. Dünyanın her yerinde karşı karşıya kaldığım seyircilerdir. Çünkü her seferinde birlikte bir laboratuar çalışması gibidir her oyun. Her oyun, yeniden yaratma sürecidir ve her akşam farklı seyircilerle yaparsın bu işi. Evet akademik eğitim aldık, evet çok güzel hocalarımız oldu, evet onlardan çok şey öğrendik. Biz konservatuardayken ve hala birbirimizden öğrenmeyi öğrendik, karşındaki oyuncudan öğrenirsin, o senden öğrenir, sen ona öğretirsin. Birbirinizin işini parlatırsınız. İyi oyun iyi oyuncuların bir araya gelmesiyle çıkar. Takım oyunudur. Bu takım oyununun içinde seyirci de vardır, seyircilerde bizim meslektaşlarımızdır. Beraber yaparız bu işi.
- Kendi ölüm senaryonuzu yazacak olsanız nasıl bir son yazardınız?
Son oyunumda yazdım. Fazla görülemedi çünkü bu korona virüsü olayları oldu, ancak on iki kere oynayabildim. Bu durumlar düzenlince “Hayatım Roman” oyunun da ölüm sahnem var, yazdım. Seyirci hem çok hüzünleniyor hem de çok gülüyor.
- Bu uzun süreç içinde insanlar sizi elbet farklı şekillerde eleştirmiş veya tanımlamıştır. Peki siz kendinizi nasıl eleştiriyorsunuz? Değiştiniz mi? Değiştiyseniz bu değişim ne denli oldu?
Dünyada değişmeyen tek gerçek değişimin kendisidir. Her an, her dakika her şey değişiyor. Dünya değişiyor, biz değişiyoruz, ilişkiler değişiyor, iç organlarımız bile değişiyor. Yaşlanıyoruz, şişmanlıyoruz, zayıflıyoruz, saçlarımız dökülüyor, saçlarımız çıkıyor. Her şey, her an değişim halinde. Değişime karşı durulur mu. Tabi ki ben de her an, her saniye değişiyorum. Ama değişirken değişimimi de izliyorum. İyiye doğru değişmeye çalışıyorum ve öğrenerek değişmeye çalışıyorum kendimden, olaylardan, çevremden. Sadece ben değişmiyorum dünya değişiyor, ülke değişiyor, ilişkiler değişiyor.
- Gördüğümüz ve bildiğimiz kadarıyla çok uzun bir yolculuğunuz var. En başa gidersek, nasıl başladı bu yolculuk?
En başta ilkokulda başladı. Reşat Nuri Güntekin’in İstiklal oyunuyla başladı. Okul müsameresiyle başladı diyebilirim. Orada çok heves ettim tiyatroya.
- Eminiz ki, sanat konusunda önünüze birçok engel çıkmıştır. Bu yolda yürümek isteyen insanlar için, bize bu engelleri nasıl aştığınızı anlatabilir misiniz?
Herkesin karşısına çıkan her farklı durumda ve sonunda onu halletmek için kendi bulduğu yöntemleri vardır onun için bir anahtar bütün kapıları açmaz. Ben bizim tiyatroya gelen, okuldayken benimle her çalışmaya başlayan, üniversiteden, kurstan gelen arkadaşlara kadroya girdikleri zaman güzel, pahalı, işlemeli, gümüş okkalı bir anahtarlık alır hediye ederim. Onlara net bir şekilde söylerim “Arkadaşlar, bu karşınıza bir sürü, simsiyah kapıların çıkacağı bir meslek, bir yolculuk. Burada kapılar çıktığı zaman ben size anahtarlık veriyorum, o kapıları açacak anahtarı siz oluşturacaksınız ve o geçilmez kapıları açıp yolda ilerlemeye devam edeceksiniz.” derim.
- Tiyatronuza oyuncu alırken nelere dikkat edersiniz?
Her şeye. Okumaktan yana aydın, sanatçı kimliği olabilecek insan olmalarından yanayımdır. Onun için doğru dürüst sanatçı olmalı. Biz artist toplamayız tiyatroya. Dünya görüşü olan, eleştiren, konuşan, bakan, devamlı yenilik peşinde koşan insanlar isteriz. Bir de huzurlu, kendisiyle barışık, kuliste de bizimle huzurlu bir şekilde çalışacak insan ararız. Çünkü kulis hayatı, provalar, turneler bizim için çok önemlidir. İnsan tiyatroda beraber çalıştığı arkadaşını annesinden, babasından, sevgilisinden daha çok görüyor. Onun için bu konuda çok dikkatliyizdir. Tanımak isterim tanımadan da almam.