ALTAN ERBULAK…
Bana “Babanı anlat” dediklerinde ne anlatacağımı bilemiyorum.
Hangi Altan’ı anlatsam?
Şöyle bir başlayalım. Bakalım klavyemden neler dökülecek?
1929 yılında Erzurum’da doğmuş. “Dadaşım ben” derdi hep, ama dedemiz Kadri Erbulak’ın askeri görevi nedeniyle orada doğmuş.
Sonrası Hadımköy ve aklından hiç düşüremediği beyaz atı “Delikır.”
Çocukluğu çadırlarda ve sokaklarda oynayarak geçmiş. Sanıyorum tüm mizah birikimini bu yıllarda sokaktaki çocuk ve insan geçirdiği yıllarda yapmış.
Bab-ı Alî yokuşu, Bakırköy, Dormen Tiyatrosu onu İstanbullu yapmak için el ele vermiş ve Altan da bunu kendinde çok iyi harmanlamış.
Ufak tefek bilgiye aç, çok çalışkan ve çok azimli.
Hani “Kendini yetiştirmiş” dediklerinden.
Küçükken duvardan atlarken sağ elinin orta parmağına çivi girmesi sonucu kemiklerinde bozukluk olması, iyi bir çizer ve karikatürist olmasını engellememiş.
Bab-ı Alî dostları efsane isimler. Mıstık (Mustafa Eremektar ), Özdemir Asaf, Oğuz Aral, Turhan Selçuk. Akbaba ve Yeni Sabah gazetelerinde çiziyor. Burada illüstratör ressam Firuz Aşkın ile -ki kendisi dayım olur- tanışıyor.
Haldun Dormen ile ilk oyunu “Teyzesi”dir. Çok küçük rol ile başlayan tiyatro serüveni çok kısa zamanda onu tiyatronun yıldızları arasına taşıyor.
Tiyatral yeteneği çok hayvansal bir içgüdü ya da eskilerin deyimi ile “Allah vergisi”dir. Eğitim almadan küçücük boyuyla sahneye çıktığında deve dönüşen bir oyuncu.
Tiyatro ve karikatüristlik yan yana giderken yanlarına başka meslekler de ekliyor. Spor muhabirliği, şimdilerin “Stand-up” komedyeni, o zamanların “Showman”liği, sunuculuk, sayısız sinemada başrol oyunculuğu, radyo programcılığı, reklamcılık, mizah yazarlığı ve televizyon programcılığı.
Annem, Altan ile evlenirken sırf isimleri Altan diye nikâh şahitlerini Altan Karındaş ve Altan İlkin olarak seçiyor. Ne yazık ki o sırada ülkede Altan isminde nikâh memuru yok.
Ben doğmadan adım belli. Kız ya da erkek fark etmez: Altan.
(Okurlara mini not: Benim adım 16 yaşımda Ayşe olarak mahkemede değişti.)
Tüm çocuklar gibi ben de babamın çalıştığı iş yerlerine giderdim. O zamanlar “Tipo” baskı vardı, mürettiphaneye gidip ustaları seyrederdim, Yeni Sabah gazetesinde. Sonraları Milliyet girdi hayatımıza. Gördüğüm ilk çok modern gazete idi. Bab-ı Alî “Gastelerine” benzemiyordu. Bayrağa sarılı naaşı da Nuruosmaniye Milliyet gazetesi binasının önünden kalktı. Binadan karanfiller attılar üstüne.
Çok yakışıklı bir adam değildi, hatta gençken çirkin bile sayılırmış ama kadınlar tarafından çekici bulunurdu. Kadınlarını aldatmış ama çok acayip, bu aldatılan kadınlar ona hiç kırılmamış. Bu da eskilerin bir deyimini hatırlatıyor “Şeytan tüylü bir insanmış.”
Sonra kendi gibi oyuncu Füsun Erbulak ile evleniyor. Kız kardeşim Sevinç Erbulak doğuyor 1975 yılında.
Ve ne yazık ki onu 13 yaşında babasız bırakıp bedenen gidiyor aramızdan ve Sevinç bir gecede büyüyor.
Bana “Hoşgörü” nedir diye sorsalar bunu Altan Erbulak’tan öğrenin diye cevaplardım. Yüksek toleransa sahip bir insandı.
Bu dünyada birlikte geçirdiğimiz 31 yıl içinde çok kızgın, çok sinirli olarak beşten fazla görmemişimdir.
Çok çalışkandı. Çok koşuştururdu. Sabah erken kalkan günlük yaşamı, gece tiyatro dönüşü iki Efes birası ertesi gün için çizeceği karikatüre eşlik ederdi.
Dormen Tiyatrosu’ndan sonra Metin Serezli ile birlikte “Çevre Tiyatrosu”nu kurdular.
Belki de İstanbul’da bir ilk gerçekleşmişti.
“Tiyatro” Beyoğlu’ndan çıkıp Koca Mustafa Paşa’ya halkın ayağına gitmişti.
İlk oyun “Yüzsüz Zühtü.”
Bir devlet dairesinde memur olarak çalışan Kandemir Konduk’un ilk yazdığı oyun.
İstanbul’da kapı baca kırdırmış, gişenin önünde uzun kuyruklar oluşmasına neden olmuştu.
Kadroda zamanın efsane isimleri vardı.
Nevra Serezli, Füsun Erbulak, Mete İnselel, Ercan Yazgan, Tulû Çizgen, Ayşen Gruda.
Çevre Tiyatrosu çok iyi gitti ama bir zaman sonra o da devrini tamamladı. Altan, daha sonra yeniden kurulan Dormen Tiyatrosu’nda bir oyunda oynadı.
Ölümünden 3 yıl önce Ali Poyrazoğlu ile “Seçimler” diye bir oyunla yeniden tiyatroya geri döndü. Büyük bir efsaneydi. Oyun kapalı gişe oynadı. Sonrasında “Yanımdaki Yatak” diye Manoles Corres isimli Yunanlı bir yazarın dram bir oyununda rol aldı. Komedide olduğu kadar dram bir oyunda da “Allah vergisi” yeteneğini sergiledi. Hep güldürdüğü seyircilerini koltuklarında ağlattı. Poyrazoğlu’nda “Dünyalar” adlı son oyununda da bizlerle birlikte tüm Türkiye’yi ağlattı.
Bir evlat olarak ondan; çalışkanlığı, araştırmayı ve teknolojik dünyayı sıkı takip etmeyi öğrendim. Yaşım ilerledikçe hoşgörüm de artıyor.
Zaman zaman ters düşsek de cici annem Füsun Erbulak, kız kardeşim Sevinç Erbulak ve oğlum Dağhan Külegeç ile elimizden geldiğince adını sonraki nesillere aktarmaya çalışıyoruz.
O efsane imzayı marka yapmak en büyük hedeflerimden biri.
SONRAKİ YILLARIN ADAMI ALTAN ERBULAK