Altan ERBULAK denince aklıma hemen limonlar gelir. İki kızına da limonlardan limonata yapmayı öğretebilmiş, hayattaki tüm ekşilerin ve eksilerin içindeki şerbeti keşfettirebilmiş bir baba gelir. Önce bunu bir yazayım da… Sonra, televizyonun arka tarafında minik insanlar aradığımız yıllarda o muhteşem öngörüsüyle “Güzel kızım Sevinç, bu dünya öyle güzel bir yer ki çok uzak değil, yakın bir gelecekte bir gün; meselâ sen dünyanın bir ucunda, kız kardeşin diğer ucundayken açacaksınız bilgisayarlarınızı, bir tuşa basacaksınız ve hop birbirinizi görüp konuşacaksınız, gör de bak.” dediğinde ikimizin de ona “Hadi ama baba ya amma uçtun yine!” dediğimiz gelir. Bunu da bir yazayım da… Altan ERBULAK denince aklıma hoşgörü, sevgi, kahkaha ve herkesi kucaklama isteği gelir. Bundandır tanıdık tanımadık herkesten ‘‘Günaydın’’ları ve ‘‘İyi akşamlar’’ı esirgemeyişimiz. Bundandır günün çeşitli yerlerine minik iltifatlar, görünmez umutlar yerleştirişimiz… Abla kardeş benzer gülümsememiz, babamızdan bize en değerli mirasımız, başka türlüsünü bilemeyiz. Çağının çok ötesinde yaşamış bu güzel insandan bizde kalan ne varsa paylaşmak en büyük dileğimiz. 2000’lerdeki koyu özensizliğin orta yerinde bir özlemdir şimdi babamı anmak… Bir buruk anımsama, bir teşekkür borcudur; onu hâlâ düşünen ve hatırlayanlara… Limonlardan limonata yapabilen herkese sevgiyle… Biz ERBULAK’lar onun eşsiz ruhunu yaşatmaya devam edeceğiz.