Çok küçükken, büyüyünce n’olucaksın denildiğinde, benim için o zaman, en müthiş şey pencereden bakabilmekti ve bu soruyu uzun süre: “Büyüyünce pencereden bakıcam!” biçiminde yanıtladım. Daha sonra gözümde büyüttüğüm sünnet badiresi sorunun yanıtı oldu: “Büyüyünce sünnet olucam!” .
Lise tükenirken de, panik halinde kendime bir meslek seçmem gerektiği derdine düştüm. Tiyatrocu olmayı ya da yazarlık yapmayı düşlüyordum ama bunlar meslek miydi bakalım? Annem ve babam, bu ve benzeri beşbenzemez heveslerimi boş vakitlerimde yapabileceğimi, ama önce doğru dürüst bir meslek edinmem gerektiğini sert bir biçimde belirttiler.
Güzel Sanatlar Akademisi mimarlık bölümünü kazandım. Orada üç yıl okudum. O sırada, Fransa’da Strazburg Devlet Tiyatrosu Konservatuar sınavını kazanarak, tiyatro öğrenimine başladım ve tiyatrocu oldum. Tiyatroculuk hayatım boyunca, üç yıllık mimarlık öğreniminin müthiş bir yararını gördüm. Ne ilgisi var diyeceksiniz. Perspektif bilmek, statik bilmek, eşyanın işlevini, işleve yönelik yaratıcılığı bilmek, bilemezsiniz bir tiyatrocu için ne kadar önemli… Geometri bilmek, coğrafya bilmek, Latince bilmek, tarih bilmek az mı önemli sanki?
Hangi okula girerseniz girin, büyüyünce neci olacağınıza biraz kendiniz biraz da olayların akışı karar verecektir. Eczacılık diploması olanların hepsi eczacılık yapmaz.
Girdiğiniz okulları, sınavlarda başarılı olduğunuzda size mesleki ehliyet verecek binalar olarak değil de, herhangi bir bilim dalında size açılmış bir pencere olarak değerlendirin ve büyüyünce pencereden bakmayı özlemiş çocukların muhteşem merakıyla bakın o pencerelerden, büyüyünce neci olursanız olun, öğrendiklerinizin size mesleğinizde akıl almaz yararları olacaktır.
Hiçbir okul, mesleğin erbabını mezun etmez, o mesleği seçmeye niyetli adaylar yetiştirir. Okullar genç insanları belirli bir öğrenme disiplinine sokar. Disiplin sözcüğüne gıcıksanız, alışkanlık da diyebiliriz. Okulların asal görevi budur zaten. Bu disiplini bir öğrenme aşkına dönüştürebilirseniz, başarılı olamayacağınız meslek yoktur.
Mesleğiniz yapa yapa öğreneceğiniz ve yapmaktan mutluluk duyacağınız iş olacaktır. Üstelik ömrün sonuna dek hep aynı meslek sürdürülecek diye bir zorunluluk da yok.
Örneğin tiyatrocu olmak istiyorsanız, biliniz ki çok ağır bir iştir, müthiş özveriler ister, camekândan göründüğünden çok daha farklı bir askeri disiplin ister. Ölümsüzlüğe erişmiş sevgili tiyatrocu ağabeyimiz Altan Erbulak, tiyatrocu olmak isteyen gençlere derdi ki “Yavrucuğum, tiyatroculuk çok kolaydır, ilk otuz altı yılı zordur.”