Devrim şarkılarının yasaklandığı ülkelerde ben ipleri kesilmiş bir kuklaydım, senin adını koymuşlar.
Kış o sene kaşlarını çatmış bir diktatör gibi kapınıza dayanmış.
Yüksek ve kirli duvarların rutubetli havasını soluduğun zaman,
Zavallı ömrünün ilk dakikalarında, soğuk küf kokusu ciğerlerine dolduğu zaman ağlamışsın.
Gözlerinden öperim çok ağlamışsın.
Komşular ellerinde ne var ne yoksa getirmişler sizin eve.
Dünya işte böyle yaşanılmaz bir halde omuzlarıma bütün ağırlığını verdiğinde,
Balkondaki çiçeklerin adını ve tedirgin kırlangıçları unutacak kadar çok vazgeçtim.
Kendi oyuğunda dönüp duran hastalıklı bir dünya bu!
Geceler karalıyor yıldızları hiç durmadan.
Sen nasılsa karnımın içimi titreten bir yağmurla doğuyorsun kucağıma tekrar tekrar.
Ve sonunda kendi çukurunu karalayan karıncalar gibi küllerimi yağmalıyorum.
Etimi kurcalayan ilkel bir yaşamdan bahsediyorum bu kez.
Bazen çok savaşsız bazen çok kahramansız masallara inanan bir kız çocuğu büyüdü içimde.
Ben ipleri kesilmiş bir kuklaydım soğuk kış günlerinde, senin adını koymuşlardı.
Kırlangıçlar çoktan uçup gitti,
Çiçekler üç defa soldu.
Ben senin adını hiç unutmadım.