Bazen çok uzaklardasın,
Bedenimin dışında…
Nasıl desem tarifi zor.
İşte öyle, bir o kadar da yakınsın her zerremde.
Vapur hasreti gibi,
Kalbimin limana yanaşmış, fakat yabancı…
Avuç içindeki su gibi sakin.
Kalbimdeki bütün gün ışıklarına çiçek biriktirmişim.
Cebimdeki son birkaç kuruşla hasretine içtiğim o sigaradan almışım.
Bazen dumanında sen,
Bazen dumanında hasret.
Öyle içten çekiyorum hasretini,
Öyle içten hasretim sana.
Bilmem kaç dağ eteğinde saklısın,
Belki de bu bedene yasaklısın.
Sonu yok ya da sonu var.
Bir son var elbet bir yerlerde,
Bir sen,
Bir ben.
Belki de sonunda bir biz.
Karanlığa düşen gün gibi,
Soldurma ağrılı yaralarımı.
Bıyık altı gülüşlerimi severdin oysa,
Üşümesin diye ellerim, öperdin.
Gözlerine değmesin diye yağmur, korurdum kollardım.
Kıskanırdım topladığın güllerin ellerine batan dikenlerini.
Sonbaharda yapraksız kalmış ağaç yalnızlığı bıraktın üzerimde.
Bütün güzel rüyaları biriktirmişim anlatmak için sana.
Kırk yıl hatrı kalacak bir kahve sohbetinin.
Öyle…
Ansızın çıkıp gelsen,
Bir vapur limanında.
Yanaşsan omuzlarımın kıyılarına.
Saçlarını savursa o hafif rüzgâr.
Kıskansam.
Ellerimle toplasam saçlarını.
Sonra yine ellerimle sevsem.
Nerede kaldın demem hiçbir zaman.
Hoş geldin derim kırk yıldır tebessümü kendine haram kılmış yüz hatlarımla.
Değişir mimiklerim gülümserim.
Şaşırır yeryüzü,
Şaşırır deniz,
Şaşırır bedenim kendime.
Hatta sonra kahkaha atarız yetmişinde de olsa yeryüzüne.