AYLAK DERGİ

GÜN- SEVGİLİ 5.38 SABAHI

Gün. Bu alaca karanlıkta da gün diyebilir miyiz, bilemedim. Şak diye açılan gözlerimi şıkır şıkır ovuşturuyorum: Saat 5.38. 

Madde madde dış etmenleri sayıyorum. Mesaj sesi: Yok!

Arama: Yok!

Antin kuntin bildirim sesi: Yok!

Haddinden önce çalmış alarm: Yok!

Hiçbiri mevcut değil. Dönüyorum iç etmenlere… Halk ağzıyla dilde damakta kuruluk: Yok!

Patlamak üzere olan mesane: Yok!

           Belli başlı beyaz kaslarda uyuşma: Yok! Üşüme: Yok! Üşüme isteği: Yok! Ağlama isteği: Yok! Mevcut değildir. Herhalde film bitince “E hadi kalkın artık!” diyen sinema salonu ledleri gibi görev bilinciyle bilinçaltım beni uyardı. Düşününce ne rüya gördüğümü de hatırlayamıyorum ki. Öylece, uyanıvermişim. Öğrenilmiş geçmiş zaman, evet. Duymuşum ki uyanmışım. 

            Ee, uyandık; alarmın çalmasına tam bir saat yirmi yedi dakika var!! Şimdi uyusam bölüneceğim, kalksam ne yapacağım, müthiş arafta kaldığım aslında basit bir kararla günü doğuracak bir zaman dilimindeyim! Herkes uykulardayken, sesler daha kendini tazelememiş ve ininde nefes açarken kendime kalıp bir sürü şey yapabileceğim keyifli bir saat yirmi beş dakikam var…

En iyisi önce dişlerimi fırçalamak. Gün ise gün. Başlamaksa başlamak. 

Bugün kendim için erkenden dişlerimi fırçalama kararı aldım. 

Bugün kendim için sadece dişlerimi fırçalama kararı aldım. 

Bu kararı alır almaz büyük bir hışımla -hangi seyirciye oynuyorsam- örtümü üstümden atıyor ve -çocukluğumdan beri her sabah yaptığım gibi- parmak ucunda koşar adımlarla banyonun yolunu tutuyorum. Alaca karanlık yerini tatlı tatlı uyanan bir aydınlığa bıraktığı için ışığı açmadım ve özenle markelenmiş yerimi alıyorum. Aynanın karşısında dururken sol elimle kumlu saatine camdan kâseciği kavrıyor ve pembeli beyazlı görev aracımı alıyorum. Bütün çoklu disipliner çalışma becerimi kullanıyor, aynı zamanda sağ elimle diş macunumun kapağını açıyorum. Tüm bunları yaparken aynada kendime bakma ve üstün amacımdan şaşmıyorum, ciddiyetimi koruyorum. Diş macununun içindeki mentol parçacıklarının aynı yumurta sarısı gibi asılı kalışına odaklanıyorum. Çok dikkatli bakınca diş macununun, fırçanın üzerindeki ağırlığını gözlemleyebiliyorum. Ve evet, göreve hazırım. Derin bir nefes alıyor, omuzlarımı dikleştiriyor ve görevi başarıyla tamamlıyorum.

Ve alarmın çalmasına tam bir saat yirmi dakika var!

Sadece beş dakikalık ulvi bir görev için sabah 5.38’de uyandığıma eminim. İnsan 5.38’de uyanıyorsa mutlaka bir değil, birden fazla sebebi vardır ve günü değerlendirmelidir; öyle değil mi? Yetiştirilemeyen ev işleri için, kendimize kalabilmek için, bir hafta önce bitmesi planlanan kitabı bitirmek için, spor yapmak için…

“Herkesten önce uyandım ve bir sürü işi bitirdim. Günaydın!” fotoğraflarıyla sosyal medyada “zamanı müthiş yöneten ilah” olmak için insan 5.38’de kendiliğinden uyanır. Hepsi parça parça üstün amaçtır ne de olsa. 

Benim üstün amacım diş fırçalamaktı ve bu sebeple uyandım. Tam olarak 5.38’de. Ve başka da hiçbir şey yapmadım.

Sevgili gün, 

Bugün 5.38’de uyandım. Ve;

Bugün kendim için erkenden dişlerimi fırçaladım. 

Bugün kendim için uzun uzun dişlerimi fırçaladım.

Bugün kendim için sadece dişlerimi fırçaladım.

Bugün sadece dişlerimi fırçaladım. 

Sonra bekledim ve “over the forest” sesli 06.07 alarmım -evet böyle ara saatlere alarm kurmaya bayılırdım- çaldı. Kendime başka üstün amaçlar daha kurmak için güne yeniden başladım. 

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.