AYLAK DERGİ

BENNU YILDIRIMLAR

1.Kültür sanat kurumları, koronavirüs salgını nedeniyle en çok etkilenen sektörler arasında yer aldı. Tiyatro, konser, sinema, müze, sergi gibi kalabalık katılımların olduğu etkinlikler için kapatmalara gidildi ve sanatsal faaliyetler neredeyse durma noktasına geldi. Yoğun çalışan bir sanatçı olarak bu sıkıntılı süreci nasıl geçirdiniz?

Pandemi süreci herkes için aynı geçmedi tabii. Daha çok okuduk, izledik ama aynı zamanda daha çok endişelendik, daha çok durduk, bu zor zamanlarda dünya olarak nereye gittiğimiz konusunda daha çok düşüncelere daldık. Bir oyuncu olarak ise, şehir tiyatrosuna bağlı olmanın avantajını yaşasam da hepimizin fazlasıyla hissettiği bu belirsizlik, beni de oldukça etkiledi. Sahnede olmak ve seyirciyle buluşmak özlediğimiz duygulardı ancak aynı zamanda sahneye bir daha ne zaman çıkabileceğiz gibi korkular da yaşadık. Tüm bunların yanında özel tiyatrolar için söz konusu durumlar daha da ciddi boyutlara ulaştı. Pandemi nedeniyle tiyatrolar kapatıldığından beri gelir elde edemedikleri zorlu süreçlerden geçtiler. Bu gibi durumlar içinden çıkılması zor döngüler oluştursa da şimdiki normale dönmüş izlenimi bizlere daha da nefes aldırıyor diyebilirim. Dilerim ki çok büyük emeklerle kurulan tiyatrolarımız kapanmasın, eski normalimizde olduğu gibi salonlarımızda buluşabilelim.

2.Anton Çehov’un “Üç Kız Kardeş”, “Herkes Aynı Bahçede”, Shakespeare’in “12.Gece”, “III. Richard”, Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Huzur” ve Reşat Nuri Güntekin’in “Yaprak Dökümü” eserleri tiyatroda oynadığınız Türk ve dünya klasiklerinden sadece bazıları. Tiyatro sahnesinde oynamak istediğiniz özel bir karakter var mı? Ülkemizde ve dünyada son zamanlarda tiyatroda ve operada klasik eserlerde modern rejiler görüyoruz, bunu nasıl yorumluyorsunuz?

2015 yılından pandemi başlangıcına kadar oynadığımız “12. Gece” adlı oyunumuzu şartlardan dolayı biraz ertelemek zorunda kaldık. Çünkü yaşı daha büyük oyuncularla çalışmakla ilgili prosedürler devreye girdi. Eğer bir terslik olmazsa Anton Çehov’un “Vanya Dayı” oyunuyla yeniden sahneye çıkmak istiyorum. “Yaşayacağız Vanya Dayı!..” Bu replikleri Bennuca gümbür gümbür ben de söylemek istiyorum. Dramaturjik olarak doğru yaklaşılmış her işi keyifle izliyorum. Klasiği klasik oynamak gibi bir saplantım yok. Yeter ki metin, her şeyiyle iyice incelenmiş olsun ve girişiyle, sonucuyla, nedenleriyle ilgili tüm samimiyetlerini sahnede göstermiş olsunlar. O zaman izleyenlere de başka bir bakış açısı sağlanmış oluyor. Sanatın da amacı, insanın hayata anlam katabilmesi, hayatı yaşanabilir kılması, bildiğiniz ya da bilmediğiniz metni bir çocuk merakıyla izleyebilme keyfi sunabilmesidir zaten.

3.Nuri Bilge Ceylan, Atıf Yılmaz ve Reha Erdem gibi birçok usta yönetmenle çalıştınız. Karakter yaratma sürecinde yönetmenle aynı açıdan bakmak çoğu zaman oyuncu için zorlayıcı olabiliyor. Beyaz perdede de yönetmenine sonuna kadar bağlı bir oyuncu musunuz? Aynı zamanda yurt içinde ve yurt dışında beğendiğiniz ve de çalışmak istediğiniz yönetmenler kimlerdir?

Beyaz perde, yönetmenin dünyasıdır. Önemli olan sizin oyuncu olarak onu kavrayıp yansıtmanızdır. Oyuncunun doğruya ve içten olanı bulmaya olan aşkını da işin içine katarsak ve de ne kadar verimli bir ön çalışma olursa verim de bir o kadar perdeye yansır. Farklı yapılardaki yönetmenlerle çalışmak bir oyuncuya zengin deneyimler kazandırır. Çekim sürecinde de yönetmenin dediğini sonuna kadar yapmaya çalışırım. Benim inandığım yol da hem yönetmenin hem oyuncunun ortak bir sonuca ulaşmalarıdır. 

İspanyol yönetmen Pedro Almodovar’ın sinemasındaki kadın temsilleri, duyarlılık açısından beni cezbediyor. Yeşim Ustaoğlu’nun kendine has anlatımını seviyorum. Emin Alper, Pelin Esmer, Tolga Karaçelik, Mehmet Can Mertoğlu, Cenk Ertürk ve Orçun Behram takip ettiğim önemli yönetmenlerden…

4.İstanbul Belediye Konservatuvarından sonra Yunan dili ve edebiyatı bölümünü kazanıp o yıl edebiyat fakültesinde okuyorsunuz ve konservatuvar okuduğunuz için bırakmak zorunda kalıyorsunuz. Günümüz dizilerinde ve beyaz perdede edebi eser uyarlamalarını çok fazla görmeye başladık. Eserin yazıldığı dönem ve toplum dikkate alındığında uyarlamaların başarılı olduğunu söyleyebilir miyiz?

Belediye konservatuvarına girdikten sonraki yıl İstanbul Üniversitesi’ne bağlandık. Yarı zamanlı olarak iki sene eski Yunan dili ve edebiyatı bölümüyle yürütmeye çalıştım. Ancak ağır geldiği için edebiyat fakültesini bırakıp konservatuvara devam ettim.

Zaman zaman başarılı bir şekilde uyarlanan projeler olsa da iyi romanların 12-13 bölümlük BBC formatında çekilmesi daha doğru olabilir. Her hafta iki buçuk saat ekranda olan bir dizinin senaryo açısından yazıldığı dönemin özelliklerini tamamen yansıtıyor olması beklentisi ütopik görünüyor. Tam da bu sebeple televizyon dizilerinin kültürü yükselttiğine inananlardan değilim. Aşk-ı Memnu dizisinden sonra onun da kitabı çıkmış diye düşünenler varsa toplumun da kültür yapısını bir düşünmek gerekir.

5.Oyunculuk kariyerinizde yıllardır birbirinden farklı kadın karakterlere hayat verdiniz. Geçmişten günümüze değin ülkemiz coğrafyasında yazılan kadın hikâyeleriyle ilgili gelişimi nasıl açıklarsınız?

Sanırım sorunuzu düzenli olarak senaryo yazan ve yaşanılan sorunların dizileştirilmesini sağlayan insanlara sormak gerekiyor. Şüphesiz ki erkek egemen bir toplumun kadınlarıyız. Üretilen projelerde de ataerkil toksik sorunlu anlayışların altını çizmek yerine kadına biçilen rollerin; iyi bir evlilik yapması, çocuklarını büyütmesi, fedakârlık yapması ya da tamamen bunların tersi bir düzeni temsil etmesi üzerine kurulduğunu görüyoruz. Kendi hayatını kuran, yöneten kadın hikâyeleri maalesef yok denecek kadar az. Her geçen sene bu söylemler daha fazla yön değiştiriyor ve bizler neredeyse 30 yıl önce kullanılan hareket, söylem ya da yaklaşımlardan bile çok uzaklaşmış bir hâle bürünüyoruz. Topluma enjekte edilmeye çalışılan güzel-çirkin, zengin-fakir bağlamında oluşturulan hikâyeler gelişiyor ve bu durumda derinlikli karakter yaratmak daha da zorlaşıyor. Son dönemlerde dijital platformlardaki işlerin daha özgür ve yaratıcı bir biçimde kaleme alınıyor oluşu sevindirici. Kadının, hayatın her alanında doğru konumlandırılması hepimizin sağlıklı bireyler olarak yaşaması için bir zorunluluktur.

6.Beyaz perdede, tiyatroda veya dizi oyunculuğunda karakter yaratırken uyguladığınız role hazırlanma teknikleri var mıdır?

Bahsettiğiniz ayrımla senaryo okumuyorum. Öncelikle yazılan hikâye ve önerilen karaktere inanç doğrultusunda değerlendirme yapıp kabul etme aşamasına geçiyorum. Bununla birlikte kendi hayalimde yarattığım karakteri nasıl yansıtacağım konusunda da yönetmenin fikirleri ve yönlendirmesiyle ortak bir şeyler çıkarmaktan da büyük keyif alıyorum. Sinema, dizi ve tiyatronun zamanlamaları daha farklı akıyor. Dizide haliyle haftalık bir iş olduğundan ve yetişmesi gerektiğinden dolayı yoğun bir tempoda çalışılıyor. Hazırlık süreci diğer işlere göre daha kısa oluyor. Sinema, ağırlıklı bir ön çalışma gerektiriyor. Orası biraz daha yönetmenin ağır bastığı bir alan. Tiyatro ise oyuncu için bambaşka bir hareket alanı. Prova süresince karakteri oturtmanız, zaman ölçüsünde daha da verimli oluyor. Seyirciyle birebir buluşuyor olmanızın da etkisi bambaşka.

7.Yetiştiğiniz ve uzun zamandır bünyesinde bulunduğunuz Darülbedayi büyük bir ekol ve sanat kurumu. Böyle büyük bir ekolde yetişmek ve çalışmak size ne gibi değerler kazandırdı?

1988 yılında yevmiyeli olarak girdim İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatrolarına. Birçok usta sanatçıyla aynı sahnede olmanın keyfini yaşadım.  Şimdilerde ustalarımız bir bir aramızdan ayrılırken yalnızlaşma duygusunu yaşıyorum. Kafamda hep sorular… Yeni gelen genç insanlarla sahneyi paylaşırken acaba onlara ben de benim ustalardan aldıklarımı veriyor muyum, aynı şeyi hissediyorlar mı? Çünkü bizim uğraştığımız sanat dalı, el vermek el almak ve birbiriyle iletişimde olup birbirini gözlemlemeyi gerektiriyor. Şimdi oynadığım oyunların fotoğraflarına dönüp baktığımda zaten değerlerini bildiğim o güzel insanlarla birlikte iyi ki olmuşum ve iyi ki bu mesleği seçmişim diyorum. İnsan gençliğinde her şeyin aynı devam edeceğini düşünüyor ama yaş aldıkça bir yandan çoğalırken bir yandan da eksiliyorsun. 

Eklemek istedikleriniz;

Hem kendimden önce hem de sonra gelen iyi tiyatrocuları takip etmek, kitaplar okumak en büyük keyiflerimden. Tüm bunların kıymetini bilmek, tiyatronun dününü ve bugününü anlamak için rehber olacak şu kaynakları önermek isterim;

*Deniz Yüce Başarır’ın “Perde Kapanmasa Görecektiniz”i: Kent oyuncularının kuruluş hikâyesiyle ilgili 1959-1986,

*Güler Ökten’in okumam için verdiği Vasfi Rıza Zobu’nun “O Günden Bu Güne”

Fotoğraflar: Ece OĞULTÜRK

RÖPORTAJ: GÜLİN EREN SAYGIN

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.