1) Öncelikle “Sakin Seyir” adı nasıl ortaya çıktı ve grup aslında kaç kişiden oluşuyor?
Metin Tapkı: Biz grubu Hüseyin Ak’la birlikte kurduk. O her gitarı çalabiliyor, ben de masada iyiyim. Ayrıca yıllardır birikmiş çok sayıda şarkım var ve yenilerini de yazıyorum. Böylece başladık ve ilk albümle, ardından gelen EP’yi tamamen müzisyen dayanışmasıyla yaptık. Daha sonra ses renklerini çok beğendiğimiz Eftın Ardar ve Bilge Can Göker’i sosyal medyadan avladık. Önce bir süre konuk olarak şarkılarımızı seslendirdiler, daha sonra da ana kadroya katıldılar. Yani şimdi dört kişiyiz.
İsme gelince… 90’larda Hüseyin ve tabii başka dostlarla birlikte “Okyanus” adlı bir rock grubumuz vardı. Gençliğin küstahlığıyla “Okyanus” gibi görkemli bir ismi alabilmiştik. Şimdi bu yaşta yine bir araya gelince olsa olsa “Okyanus”ta seyreden bir yelkenli olabiliriz dedik. O da anca sakin sakin.
2) Albüm dinleyicide farklı bir etki bırakıyor, bu bariz belli. Peki, siz ne anlatmak istediniz, duyguları yansıttığınızı düşünüyor musunuz?
Metin Tapkı: Başladığımızdan bu yana “Aynı Ama Farklı” isimli 9 şarkılık bir albüm, “Yel Eser” isimli 5 şarkılık bir EP ve 14 tane single yayımladık. Soru hangisine yönelik bilemiyorum ama ben tümünü düşünerek yanıt vereyim. Günümüz müzik ortamında “farklı bir etki bırakıyor” olmayı iltifat olarak alabilirim. Farklı olmak hayli riskli bir pozisyondur. Farklı olup parıldayabilirsiniz de, farksız olanlarca örtülüp dibe çökebilirsiniz de. Şu an “Sakin Seyir” müziğini dinleyen bir grup sevenimiz dışında, piyasa bize parıldadığımız izlenimini vermiyor. Özellikle piyasa diyorum çünkü artık bir piyasadır söz konusu olan ve ne niyetle müzik yaparsanız yapın onun içinde yoğruluyorsunuz. “Piyasada çok kalitesiz işler var abi, kimse bize değer vermiyor.” ucuzculuğuna sapacak değilim. Günümüz müzik ortamının niteliğinden çok niceliğinden söz ediyorum. 1960’lardan günümüze popüler müziğin “şarkı havuzunda” birikenler ve bugün dijitalleşmenin getirdiği kolay üretimle birlikte o havuza misliyle eklenenler, her sözün her biçimde söylendiğini düşündürüyor. Sözümün başına dönersem, böyle bir koşulda “farklı bir etki bırakıyor” olmak belki de tek mümkün hedef.
Sorunun ikinci kısmına gelince… Ya her şarkıda başka bir şey anlatıyoruz ya da örneğin iki şarkıda aynı konuyu anlatmışsak, bu konuyu her birinde farklı bir yanından tutuyoruz. Her biri üzerinde uzun uzun konuşulabilir fakat bu satırlar yetmeyebilir. Ayrıca burada yersiz kaçabilir. Belki bir gün spesifik olarak bir ya da birkaç şarkımız üzerine konuşma fırsatı buluruz. Yine de çok genel bir cümle etmem gerekseydi şöyle der geçerdim: “Herkesin anlattıklarını anlatıyoruz, belki sadece bir parmak daha derinden.”
3) Mekânlar, şehirler, bulunduğunuz ülke sizi nasıl etkiliyor ya da sizde nasıl bir iz bırakıyor?
Metin Tapkı: Küreselleşme denen şey, daha doğrusu arsız kapitalist küreselleşme denen şey ya da postmodern, post truth, post bir şeyler zamanları, mekân, şehir, ülke algısı bırakmadı ki. Bizi artık bütün dünya etkiliyor ve kötü etkiliyor. Yara bere içindeyiz. Komplo teorilerine inanalım ya da inanmayalım, hepimiz dünyanın başındansa sonuna daha yakın olduğumuza inanıyor ve içten içe bir “tufan” bekliyoruz. Böyle yaşatılıyoruz. Bütün bu etkiden biraz olsun korunmak ancak bir münzevinin yaşam biçimiyle mümkün. Mekân? Evet, bir oda, bir çatı katı. Ama bir şehir? O yok bende, ülke de yok. Şehir eskiden vardı. İstanbul diye bir şehir vardı, hatırlıyorum.
4) Bir sabah uyandım ve “Miskinlik Hakkı” şarkınızda buldum kendimi. Şarkıdaki tanıdık ruh ele geçirdi beni, kaç kez dinlediğimi hatırlamıyorum. Şarkının doğuş süreci nasıldı?
Metin Tapkı: Kaç tane işten, tıpkı şarkıda anlatıldığı gibi davranıp kovulduğumu hatırlamıyorum. Bir tanesinde de bu şarkıyı yapmışım işte. Elbette daha gençken. Aslında şarkıda kurcalamak istediğim, liberal bir hak talebinde (tembellik hakkı, boş zaman hakkı) bulunmanın, efendinin gözünden bakmanın bir sonucu olması. Çünkü dikkat ederseniz şarkıdaki kadının içi pek rahat değil. İşi kırarız ama pis bir huzursuzluk yapışır yakamıza. Yalan söylemek zorunda kalırız, tadı kaçar. Bunu gönül huzuruyla yapmak çok zordur. İsyandan çok idrak ile ilgilidir. Ya da hep birlikte yapmak lazım, güzel olmaz mı?
5) Kulaklığı taktığımda ufukları güneşli yollara çıkıyorum. Her şarkınızda farklı bir enstrüman merhaba diyor. Nasıl oluyor? Her şarkı, enstrümanını kendi mi seçiyor? Yoksa tesadüflerin güzelliği mi?
Metin Tapkı: Buradaki temel belirleyen, “Sakin Seyir”in bir “tür grubu” olmaması. Zorlanacak olsak, “alternatif müzik” şemsiyesi altına sığışabiliriz belki. Bizde söz önde geliyor. Söz bir duyguyu, duygu da şarkıyı çağırıyor. Artık nereye çekerse oraya… Hemen her şarkımızda solistle konuşan bir enstrüman oluyor. Bu genellikle gitar oluyor. Ama bazen de evet, şarkı seçiyor enstrümanını. Bereket, bizi seven müzisyen dostlarımız var da sağ olsunlar, emeklerini esirgemiyorlar.
6) Konuk solistleri nasıl veya neye göre belirliyorsunuz?
Metin Tapkı: Başlangıçta bir solistimiz olmadığından, ruhumuza uygun düşecek solistler arasından şarkımıza uygun olan ses renkleri arıyorduk. Çokça da bulduk, buluştuk. Emeklerini esirgemediler ve her biri seslendirdiği şarkıyı kuşandı. Hepsine teşekkür borçluyuz. Daha sonra Eftın Ardar ve Bilge Can Göker’in katılmasıyla grup olarak güçlü bir anlatım zenginliğine kavuştuk. Yine kimi işbirliklerimiz olabilir elbette ama artık bir solist arayışımız yok.
7) Pandemi sizi nasıl etkiledi?
Metin Tapkı: Bunu söylemek tuhaf ama pandemi “Sakin Seyir”i olumlu etkiledi. Şöyle ki, öncelikle henüz bir sahne grubu olmadığımız için, diğer grupların yaşadığı problemleri haliyle yaşamadık. Buna karşılık bu süreç biz iki ihtiyarı (Hüseyin Ak, Metin Tapkı) evde üretmeye, masa başında daha yetkin olmaya yöneltti. Böylece pandemi sürecinde çok sayıda şarkı yayımlama fırsatı bulduk. Önümüzdeki süreçte her ay bir single yayımlamayı sürdürürken bir yandan da grubu sahneye hazırlıyoruz. Bu, elbette aramıza yeni müzisyenlerin katılmasını gerektiriyor. Pandemi koşullarında bu nasıl olacak göreceğiz.
RÖPORTAJ: MAİDE AKÇIN