Hatırlanmak çerçevesinden bakacak olursanız, dünyanın en talihsiz mesleklerinden biri şüphesiz tiyatroculuktur. Düşünsenize alkışlar içerisinde yaşıyorlar, yükseliyorlar ve alkışlarla uğurlanıyorlar. Onlara alkış tutan eller indiğindeyse, ömürlerini şekillendiren ve yiyen şöhret ardına bile bakmadan çekip gidiyor.
Suya yazı yazmak diyorlar, boşuna mı?
Hayatı boyunca tiyatro yapmış kişilerin hemen hepsi unutulup gittiler. İsimleri hâlâ zikredilenleri ya bir televizyon dizisinde ya da bir filmde gördük. Gazanfer Özcan da bu hatırlanan “Talihli” lerdendi. Çünkü hem beyaz perdede hem de ekranlarda arz-ı endam etmişti. Bir nesil O’nu Avrupa Yakası’ndaki Tahsin Sütçüoğlu; o nesilden evvelki nesiller de Kuruntu Ailesi’ndeki Hüsnü Kuruntu karakteri ile hafızalarına kazıdılar. Hâlbuki Gazanfer Bey, tüm bu özellikleri bir yana dursun; Türk Tiyatrosu’nda yaklaşık kırk beş sene kendi adıyla anılan özel tiyatroya patronluk yapmış bir tiyatrocuydu.
Gazanfer Özcan, Darülbedayi’den yetişmeydi. Bu müessesenin çocuk kısmında başladığı oyunculuğunu büyük kısmında sürdürmüştü. Gene tiyatrodan Gönül Ülkü’ye gönlünün kaptırmış ve evlendikten sonra da oradan ayrılıp 1962’de kendi tiyatrolarını kurmuşlardı. Bu yazımda tiyatro minvalinde Gazanfer Özcan’ı ele alıp kronolojiye girmek istemiyorum. Dolayısıyla bu tiyatro macerasının izini tarihi tarihine sürmeyeceğim.
Bir tiyatrocuydu Gazanfer Bey, bu yanlış bir tasnif elbette ki değildi fakat diğer taraftan o bir komedyendi de… Neden mi? Meslek hayatı boyunca, bilhassa kendi tiyatrosunda sahnelediği piyeslerden de çıkarılabileceği üzere sadece komediler oynadı. Darülbedayi’nin komedi kısmındaydı. İlk kendine örnek edindiği aktörü de burada tanıdı: Vasfi Rıza Zobu! Vasfi Rıza Bey, Darülbedayi’nin komedi kısmının tartışılmaz yıldızıydı. Seyircinin gözdesiydi. Gişede ismi sorulup bilet alınan oyuncuların başlıcasıydı. Gazanfer Bey de bu büyük tiyatro komedyeninin gölgesinde dinlendi senelerdir. Bu dinlenmenin enerjisiyle kendi tiyatrosunu açtığında da örnek aldığı ilk tiyatrocu, gölgesinde yetiştiği Vasfi Rıza Bey oldu. Gerek Vasfi Rıza Zobu gerek Bedia Muvahhit olsun; Darülbedayi’nin komedi kısmının bu dev aktör ve aktrisleri vefatlarına değin Gazanfer Bey ile olan münasebetlerini asla kesmediler ve hemen hemen her oyununu seyrettiler, oyun hakkındaki fikirlerini beyan ettiler. Kendi rahle-i tedrisinden geçen bu eski çömez, yeni patrona daima şefkat ve ilgiyle yaklaştılar.
Gazanfer Bey, Vasfi Rıza’nın yer yer abartıya kaçan, nev-i şahsına münhasır Türkçesi’ni sık sık yükselip alçalan ses tonunu tamamıyla alıp kullanmadı. Başarısı da burada saklıydı; adapte etti. Zamanla kendine mahsus bir tiyatro dili geliştirdi ve bunu başarıyla kullanmasını bildi.
Bir kere diyalekt taklitlerinde başarılıydı. Bu hususiyet Vasfi Rıza Bey de yoktu. Muhacir, Karadenizli, Kürt ve Orta Anadolu’lu taklitleri yaptı. TRT için çekilen programlarda meddahlığa ve Ortaoyunculuğa da soyundu; bu türlerdeki muvaffakiyeti bir yana öz tiyatro şuurundan faydalanması ayrıca takdire şayandı. Hâlbuki ömrü, Fransızca’dan adapte edilen vodvilleri ve bulvar komedilerini oynamakla geçmişti. Diyalekt taklitlerini yapabilmesi ve gevrek sesi, Yeşilçam’daki birçok filmde, birçok meşhur oyuncuyu seslendirmesinin de önünü açmıştı. Kimler yoktu ki bu isimler arasında? Devrin en bilinen komiklerinden Muzaffer Hepgüler, Ali Şen, İlhan Daner, Suphi Kaner, Bilge Zobu, Sami Hazinses, Yaşar Güner… Dublajda adeta bir marka haline gelmişti.
Gazanfer Özcan’ı, Muammer Karaca’nın tavır ve tarzından etkilendiğini düşünüyorum çünkü Muammer Bey’e de piyes adapte eden Refik Kordağ ile çalışmıştı. Gene 1960’lı senelerde Muammer Bey ile çalışan oyuncu ve piyes adaptatörü Orhan Erçin ile de çalışmıştı. Yalnız, Gazanfer Beyin tiyatro tavrında, Vasfi Rıza Bey’den geçen bir abartıya kaçma; tarzında da belediye tiyatrosunun apolitikliği vardı. Buna rağmen sahne sempatisi ve rahatlığı yüksekti.
Gazanfer Özcan’ı sadece son oyunu “Öp Babanın Elini” piyesinde seyretmiştim. Hayal meyal hatırlıyorum ama hatırladığım kadarıyla çok terleyen ve çok mimik yapan bir oyuncuydu. Sonra sevgili Melahat Özekit ile bu konuyu konuştuğumuzda beni tasdik etmiş, “Bir piyeste üç kostüm değiştirdiği bile olurdu…” demişti.
Oyunculuğu; mimiğe ve jeste çokça dayanan bir oyunculuktu. Hatta seyretmesi zaman zaman seyirciyi yorardı da… Temposu yüksek oynar, asla bulvar komedisinin ve vodvilin temposunu düşürmezdi. Seyircisi de memnun kalmış olacak ki, kırk seneden fazla bu sahnelerin sempatik komedyenini bağırlarına basmışlardı.
Sadece seyirciler değil meslektaşları da Gazanfer Bey’i takdir etmişlerdi. “Ustalarım” Kitabı’nda Müjdat Gezen, seyretmekten en fazla haz duyduğu komedyenin Gazanfer Özcan olduğunu yazmıştır. Tulûat Tiyatrosu’nun son büyük komiği İsmail Dümbüllü de bir röportajında, yeni neslin komedyenleri arasında en beğendiği ismin Gazanfer Özcan olduğunu söylemiştir.
Gazanfer Bey, ömrü boyunca hep adapte bulvar komedileri ve vodviller oynamış fakat bu piyeslerde halkın nabzını tutabilmesini bilmiştir. Mesela her karakterini halkın içinden seçmiş ve asla memleketinden uzak bir şahsiyet üzerinde karakterini inşa etmemiştir. Orhan Erçin’in yazdığı (esinlenme olsa da özgün bir piyes olduğunu düşünüyorum) “İsmail Seni Anan Çağırıyor” isimli piyes ve canlandırdığı kapıcı İsmail karakteri bu bahse verilebilecek en dikkat çekici örnektir.
Gazanfer Özcan’ın tiyatroculuğu hakkında söylenebilecek son söz oyun tarzının, tavrının komedi olduğu ve kendisinin bir Türk sahne komedyeni statüsünde değerlendirilmesi gerektiğidir. Zamanla şahsına mahsus bir tarz geliştirmiş ve Vasfi Rıza Zobu gibi ustalarından bakarak kazandığı bu tarzı, Tevfik Gelenbe gibi kendisini taklit eden sonraki nesil sahne komedyenlerine aktarmıştır. Bugün itibariyle memleketimizin bir Gazanfer Özcan’ı yoktur maalesef; bir tiyatrosu olmadığı gibi…
Erdem Beliğ Zaman