Gün. Saat on ikiyi geçmediğine göre hala gün diyebilir miyiz? Bilemiyorum. Akşam da güne dahilse gece neden olmasın? Akşamla gece arasındaki fark nerede biçilmiştir ki zaten? Benim için hala gün. Daha olabileceklerin ihtimali için hala gün. Bugün bitmemiştir ki hala haberler alabilirim, hala mucizeler sığabilir bugüne, uyumamam için hala ve hala sebeplerim olabilir. Bu sebeple: Gün…
Biraz hava almak için çıktım balkona. Baharın gelişiyle özlediğim o yaz akşamlarına biraz olsun yakın hissettim. Serin, hala çok serin. Şehrin dışında oturan ebeveynlerimin balkonu benim için müthiş bir oyun alanı. Gökyüzünü avucumun içine alacakmışım gibi sanki gitgide birbirimize yaklaşıyor ve az sonra tüm göğü yüreğime alıp sarılacakmışım gibi…
Hala çocuk gibi; misafirden bunaldığımda, kalabalıktan korktuğumda balkona çıkıyorum. Ablamın çocukken beni tembihlediği gibi kutup yıldızını arıyorum önce, göremiyorum. Kollarımı karnımın üstünde bağlayarak biraz da üşüyerek öylece dikiliyorum balkonda. Annemin çiçekleriyle selamlaşmadan durakta bekler gibi bekliyorum:
Bir yıldız kaymalı.
Bir yıldız kaymalı ve ben gözlerimi sımsıkı kapatıp dilek tutmalıyım. Bugün mucizelere ihtiyacım var. Batıdan doğuya bütün göğü tarıyorum gözlerimle. Ah! Değilmiş, yüksekten uçan bir uçakmış. Kimse yokluğumu fark etmeden kaymalı. Ya da yoldan bir araba geçmeli, kırmızı bir araba mesela. Eğer kırmızı bir araba geçerse… Düşle, düşle, düşle… Yüreğim; hayalim sanki gerçek olmuş gibi heyecandan pır pır atıyor. Düşleyince bile… Eğer yıldız kayarsa, eğer kırmızı bir araba geçerse yoldan ve eğer…
İşte o zaman!
Peki ya kaymazsa? Peki ya geçmezse?
Dileğim gerçek olmaz mı, bugün sona mı erer, ümidim mi kırılır, içerideki kalabalığa mutsuz mu dönerim, ne olur?
Neden dilek tutmak, hayal kurmak rastlantısı güç totemlere bağlanmış, bir hayali kurmak neden bu kadar koşullu? Umutlu hissetmek, mutlu hissetmek bu kadar zor yollardan geçmiyordur, geçmiyordur hayır. Beni bu balkona çıkartan, bu hayali kurmama sebep olan göğün güzelliği sanmıyorum ki acı çektirsin bana. Haksız mıyım sevgili gün -hala bitmedin gün, sevgili gün?
Ablam kutup yıldızını aramamı tembihlemişti ve eğer göremezsem de korkmamamı. Çünkü yine de o gökyüzünde bir yerde, sadece ben şu an göremiyorum, belki arka apartmandaki komşumuz görüyordur. Ya da bulutların arkasındadır. Ne olursa olsun o orada. Aynı dileklerim gibi aynı gerçekleri gibi aynı totemlerim gibi. Bir yerde kırmızı araba geçiyor bir yerde yıldızların kayışı seyrediliyor. Berkeley haksızdı, kimsenin olmadığı yerde devrilen ağaç yine de devrilmişti yine de sesi çıkmıştı pat diye. O zaman, neyi bekliyorum mucize için?
Gözlerimi sımsıkı kapattım, dileğimi tutarken dinledim: Yoldan geçen arabanın sesini ve keskin bir sesi daha.
Belki kırmızıdır, belki yıldızdır.
“Kızım neredesin? Donacaksın orada, daha o kadar ısınmadı hava bak yine hasta olacaksın. Hadi gel, çay oldu.”
İyi günler sevgili gün.