AYLAK DERGİ

HEBE DÜNYASI NASIL BUHARLAŞTI?

1.BÖLÜM

  Güneşin bizi gördüğü, bizim ise onu yeterince göremediğimiz bir dönemdi.  Gökyüzüne uzun yıllar önce sinmiş kasvet, en çok hazan mevsimini etkiledi. Onun hüznünü ele geçirmesi hiç zor olmadı. Boylu boyunca uzanan ağaç gövdeleri yağmurundan, kökleri ise toprağından sökülüp alındı. Caddelerdeki kuru yapraklar, önce zihinlere döküldü ardından toprağa karışır gibi ruha karışıp zamanla yok oldu. Caddeler artık yapay bitkilere ve gökyüzüne uzanan dev binalara teslimdi. O binaların rengi ve yapıları öyle dikkat çekiciydi ki, bir zamanların gözlem evi komşu camları, terk edilmiş evler gibi tarihteki yerini aldı. 

Anılar, hayaller, umutlar… Yani bir insanı insan yapacak tüm hisler, tutunamayanlara yelken açtı.

Yediyi gösteren saatin alarmı çalmaya başladı. Derin bir iç çeken Zeynep, koni şeklindeki penceresinin önünden ayrıldı. Her sabah hep bu saatte kalkıyordu. Alarmı kapatırken yatağına tekrar uzandı. Eline telefonunu aldı. Hep yaptığı gibi ferfiçkine girdi. Dün gece acayip efektleri olan bir program yüklemişti. Göz alıcı bir manzara eşliğinde, güzelliğine güzellik katan hatta vücudunu olduğundan çok daha ince gösteren bir programdı bu. Üzerinde pijaması varken yatağının üzerine öylece uzanmıştı. Ama program onu -gökyüzünde dans eden ışıkların altında ipek bir elbiseyle uzanmış olarak- çekmişti. Dakikalarca kendisini ve o ışıkları izledi. “Keşke Hebe Dünyası’nda da de böyle ışıklar olsaydı” diye iç geçirdi. Uyumadan önce fotoğrafını ferfiçkinde paylaştı. Fotoğrafa bu sabah tekrar bakınca bir gecede ne kadar çok arkadaşın eklendiğine şahit oldu. Üstelik beğeni sayısı da bugüne kadar paylaştığı fotoğraflar içinde en çok olanıydı. İçini gurur duygusu kapladı. Kendine olan hayranlığı üç kat daha arttı. Bundan beş yıl öncesinin aksine onu ne eleştiren ne de akıl veren birileri vardı. Ne kadar çok arkadaş ve beğeni, o kadar çok başarıydı. Yeni katılan arkadaşlarına bakarken:

           “Giyimleri farklı olmasa hepsini aynı kişi zannedeceğim” deyip bir kahkaha attı. 

 Hebe’de kadınlar 50 kilo, erkekler ise 80 kilodaydı. Spor yapmadığı halde spor yapmış gibi bir vücuda sahip olmalarının, genç ve güzel kalmalarının kaynağı kullandıkları kapsüllerde saklıydı. 

          Yattığı yerden kumandasını eline aldı. Tuşa basmasıyla dolabındaki giysiler tek tek ekrana gelmeye başladı. İki tuşa basmasıyla ütünün buhar sesi duyuldu. Seçtiği elbise dolabının bandından dışarı çıktı ve yatağa kadar uzandı. Yattığı yerden elbisesini alan Zeynep,  masasının üzerinde duran kapsülü de ağzına atıp evinden ayrıldı.

          Dışı tamamen ısı geçirmez, cam kaplama olan tek kişilik aracına bindi. İnsanların egosuyla çalışan bu araçlar dönemin vazgeçilmez modasıydı. Bu araca sahip olmak sosyal medyadaki beğeni sayısıyla eşdeğerdi. 

           Yarım saat süren yoldan sonra iş yeri binasının önüne geldi aracına yüklü olan park yeri uygulamasını devreye sokup aracından indi. Bina, içinde küçük bölmeleri olan, büyük bir kafes şeklindeydi. Aslında Hebe ‘nin minyatür halini yapmıştı büyükler!       

          Zeynep, kimseye selam vermeden masasına geçti.  Selam vermenin, iki laf etmenin ne kadar yorucu ve zor olduğunun farkına varan büyükler, bu duruma güzel bir çözüm bulmuştu. Masasına oturan Zeynep’in karşısında dev bir ekran otomatik olarak açıldı. Ezberlenen o ekranda: -Günaydın, aldığın kapsüller sayesinde yine çok güzelsin, beğenilerini artırma vakti- Yazılıydı.

           İşe geldiğini ve ne kadar güzel olduğunu kanıtlamak, zamanı verimli kullanmak adına dudak botoksunu ön plana çıkartarak yaklaşık on kare çekti. Biliyordu ki, sistemin en iyi hizmetini bu şekilde almış olacaktı. Çektiği fotoğrafları filtreden geçirip ferfiçkin sayfasında paylaştı. O ara erkek arkadaşının mesajını gördü. Mesajda:

          “Akşam hemen uyuma biraz gossende takılalım” yazıyordu. Bir adet de özel fotoğraf eklemişti. 

          Bir yerlere gidip oturmak, zaman kaybından başka bir şey değildi. Ki zaten her gün telefondan canlı görüşüyorlardı. Birbirlerine diledikleri gibi davranabiliyorlardı. Duygulardan cinsel dürtülerine kadar her şeyi sınırsız izin veriyorlardı. Sevgilisine “Çok heyecanlı” yazıp utanmış bir yüz ifadesi ekledi.

          Gönderilen yüz ifadelerine, yapılan estetikler de eklenince mimik zamanla yok oldu, ruh halini anlamak iyice zorlaştı. Eskisi gibi ruh hali de kalmamıştı gerçi ya. İnsanlar birer robot insan haline gelmişti. Herkes sonsuz sahte mutluluk içindeydi. 

         İnsanlar bu iş yerinde toplam üç saat kalırdı. Kalan tüm işleri ise robotlar yapardı. Ve üç saatin karşılığı, diğer insanları etkileme uğrana çaba gösterip, ün kazanmaktı. İşleri robotlar devraldığından beri çoğu insan işsiz kaldı. Devlet işsiz insanlara geçinebileceği bir miktar ödeme yapardı. Bu parayı da sözü geçen, gücü olan ve bu vasıflarıyla istediği yasayı koyan büyüklerden alırdı. Devlete ödedikleri ciddi vergiler, bu ödemeyi kolay karşılıyordu. Hiç kimsenin derdini, hatasını, yavaşlığını çekmek, bunlar yetmiyormuş gibi üstüne para vermek yersizdi. Böylece sistemli bir döngü içindeki çalışma hayatı, düzen kazanmıştı. Sadece azınlık bir kesime üç saat çalışma izni verilmişti. O azınlık büyüklerin yakını olmak için yeterliydi.

         İşinden bir saat erken çıkmaya karar veren Zeynep, Zapırak Alışveriş Merkezi’ne doğru hareket etti. Bu alışveriş merkezi Hebe’nin en gözde mekanıydı. Herkes buraya gelebilmek için ne fotoğraflar paylaşmazdı ki! Reklamların büyüleyici sunum biçimi, insanları etkilemeye son hızla devam ediyordu. Zeynep ve diğerleri sürekli tüketmeye yönelmişti ve tüketim çok değerliydi.

         Zeynep Zapırak Alışveriş Merkezi’ne girebilmenin haklı gururuyla, yumuşak koltuğuna havalı bir şekilde oturdu. Sarı, uzun saçlarını geriye doğru attı. Zümrüt yeşili gözlerini dev ekrana dikti.  Bu rengi bulana kadar ne çok yer kazılmıştı. O zamanlar ülkede hala doğal alanlar mevcuttu. Büyüklerin yakını olanlar toplanan değerli taşlardan istediği göz rengine sahip oldu. Beyaz tenine çok yakıştığının da farkındaydı. Ekrandan istediği saç modelini seçti. O esnada koltuktan uzanan eller, Zeynep’in saçlarını yaparken, beden ölçüsünü almayı da ihmal etmedi. Saçları bittiği zaman yaptığı alışverişi de zaman kaybı olmadan halletmiş oldu. Eve döndüğünde canı sebze yemek istedi. 

– Ah o insanlar! Saatlerce akşam yemeği hazırlar, yirmi dakikada tüketirdi. Bu yetmezmiş gibi masada birlikte yemek yenirdi. Anlamsız sohbetler sadece birer baş ağrısıydı.

         Kafasını salladı, üzerinde yeşil fasülye içerikli kapsülü ağzına atacağı sırada onu yere düşürdü ve onu yerden alacak enerjisi yoktu. Alış veriş merkezi yine onu çok yorulmuştu. Telefonunu eline aldı. Ve fotoğraflara bakmaya başladı. Ahmet ile hiç fotoğrafı yoktu. O an annesi ve babasının sarmaş dolaş çiçeklerin içinde çekilmiş fotoğraflarını hatırladı. Dolabındaki gizli albümü düşününce ayağa fırladı. Dolabı açtı. Orada utanç kaynağı olarak duruyordu. Albümü hemen eline aldı. Bir gazla, kokusuz ve dumansız istediği anda onu yok edilebileceğini biliyordu ama yapmadı. Albümün kapağını açtı. Çocukluk fotoğrafları ile göz göze geldi. Uzun zamandır hissetmediği bir duygu içini kapladı. Albümü hızla geri kapattı. Salona geçti. Göz kapakları ağırlaşmaya başladı. Geceye daha vardı. Şimdi yazsa Ahmet cevap vermezdi. “Biraz uzansam yeter” Diye düşündü. Televizyonunu açtı. Kanalların hepsi önüne kare kare açıldı. Bir kısmında yarışmalar, bir kısmında magazin, kalan kısımda da diziler vardı. Yüzdeliği yüksek olan tabi ki dizi kanallarıydı. Bu dizilerin, topluma örnek olduğu düşünülüyordu ve bir yol gösterici olarak mutlaka izlenmeliydi. 

             Zeynep, sabah saatin alarmı ile gözlerini çok zor açtı. Bir an nerede olduğunu anlayamadı. Uyku sersemliği ile etrafına baktı. Salonunda uzandığı yerde sabaha kadar uyumuş olduğuna inanamadı. Tam kalkıyordu ki gördüğü rüya aklına geldi. Rüyasında; çocukluğunun geçtiği çiftlik evinde zeytin ağaçlarının arasında koşuyordu. Zeytin toplama zamanıydı. Herkes zeytinleri toplarken Zeynep’in canı zeytin istedi. Ama annesi onun acı olduğunu, yiyemeyeceğini söyledi. Zeynep ise inatla “Şimdi yemek istiyorum. Ne zamandır yemedim.” Diye bağırmıştı. Onu kıramayan annesi eline bir tane zeytin verdi. Tam ağzına atmıştı ki uyandı. Rüya görmeyeli yıllar olmuştu. Ağzında hala zeytinin acı tadı vardı.

  1. BÖLÜM SONU

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.