AYLAK DERGİ

DONADONA

                                                           

Buzdolabını Doldurabilmek İçin: Donadona!

Her gün, önümüzde duran hayatın içinden güzel bir hikâye çıkarmak bu kadar zor olmamalı. Sıradan görünen bir günde bile insanı şaşırtan, duraksatan, duygulandıran, sorgulatan çokça an var. Bunların illa sansasyonel ya da sıra dışı olması da gerekmiyor. Üzerinde durmasan, bir kenara not etmesen, ertesi gün uyandığında hiçbirini hatırlamıyor olman ihtimali yüksek. Haldun Taner her gün balkonunda oturduğu yerde 20 sayfayı bunlarla dolduruyordu işte. Önünden geçip gitmekte olan yaşamın tuhaf sıradanlıklarıyla… Sonra yeri geldiğinde bu çalakalem notlar bir öykünün paragrafına, bir oyunun taslağına dönüşüyordu. İşte Donadona her gün gözümüzün önünde olup biten küçük rastlantıları, hayal kırıklıklarını, can sıkıntılarını, öfkeleri içeren dokunaklı ama basit bir hikâye. İzlerken bir an içinden atmıyor, yormuyor, abartılara ihtiyaç duymuyor. 

Boş salonlara oyun oynayan iki arkadaşın kulisindeki yakınmalar bir yere varacak gibi değil. Gişedeki biletçi kadına kaç bilet sattığı sorulduğunda parmakları birkaç kişiyi işaret ediyor. Her akşam seyircisiz, heyecansız, alkışsız bir tiyatro oynanıyor. Ceren durumu idare etmeye çalışsa da Ali’nin sabrı tükeniyor. İçinde birkaç seyirciye sunmak için coşacağı bir his bulamıyor. Bir kişi de gelse oynamalıyız diyen Ceren’e umutsuz gözlerle bakıyor.

Sinemada kamera karşısında oynarken filmi kaç kişinin izleyeceğini o an düşünmezsiniz. En büyük motivasyon, yıllar sonra bile izlenecek bir kayıt bırakıyor olmaktır. Oysa tiyatro asli gücünü seyirciden alan bir sanat… Boş koltuklar, kayıt tuşuna basılmayı unutulmuş kameralara benziyor. Sanatçı bütün zorluklara rağmen tiyatroya duyduğu aşkı tazeleyen tutkuyu seyircisinden alıyor. Ali Ilıksüt’ün içinde günden güne kaçan heyecanı seyircisizlikten ve parasızlıktan. Bazen bu devirde bir tiyatro bileti bir çay etmiyor çünkü. Sabah akşam açlığını bastırdığı börekçideki çocuk kaptığı iki kişilik ücretsiz bilete karşılık o son çay da bizden olsun diyemiyor.

Filme adını veren Donadona aslında bir soğutucu markası. Ali evindeki boş buzdolabını doldurabilmek için bir buzdolabı reklamında oynamaya çalışıyor. Oyuncu seçmelerine gidiyor, alışkın olmadığı replikler sıralıyor, artık boş koltuklara değil de kameralara oynamak istiyor. Babasının sırtından düşmek, annesine telefonda iyi haberler verebilmek istiyor. Ceren’i karşılık beklemeden seviyor ama tiyatroyu öyle sevemiyor. En azından kirasını ödetsin, karnını doyursun istiyor.

Tiyatroculuktan dizi piyasasına girebilmenin bir yolunu arayan Ali’nin yolu orada da tıkalı… Samimiyetle üzerine düşeni yapmaya çalışsa da sahte insanların köşe başlarını tuttuğu bir sektör orası. Herkes sözlerine nezaketle başlıyor, cömert teklifleri heyecan uyandırıyor, sözde hepsinin hassas ruhları sanattan, edebiyattan besleniyor. Ama belki de içselleştirdikleri bir şey yok. Havalı görünmek için seçtikleri imajların taşıyıcıları onlar. İç dünyalarında sahici bir duyguya yer kalmamış kimseler onlar. Her biri dışarıda yaşayan birer dışa dönük… Sürekli kazanamazlarsa, yükselemezlerse, tanınamazlarsa dönecekleri bir yalnızlık limanları yok. Saflığı, hakkaniyeti, alçakgönüllülüğü, empatiyi hiç tanımamış gibiler. Kendilerine has beğeni ölçütleri yok. Çoğunluğun alkışladığını alkışlıyorlar, yuhaladığını yuhalıyorlar. Sessizliğin, vakarın, tereddüttün gücünden haberleri yok.

Ali Ilıksüt’ün ise hiçbiriyle dövüşecek hali yok. “Alınız al, morunuz mor sizin, inandım” demeyi seçiyor her şeyin ters gittiği bir noktada. Pek hazzetmediği Tuncay’ın turizm şirketine gidip ondan iş istemek daha onurlu geliyor. Oyunculuğu bırakıp beyaz yakalı olmaya karar veriyor. İlk maaşının avansıyla eve dönen Ali’nin içi buruksa da artık buzdolabı dolu. Arkadaşlarına sabah evde yumurtalı, pastırmalı kahvaltı hazırlayacak kadar hem de. Ceren’le Tuncay’ın yakınlaşmasından rahatsız olsa da rol çalabilecek bir adam değil Ali. Herkesin peşinde koştuğu genç ve güzel Ceren’in dostluğuyla yetinmek zorunda olduğunun farkında… Boş salonlara oynadığı arkadaşı ışıltılı, kalabalık bir kariyere doğru koşarken o, bir masa başında her gün tur satmak zorunda olduğu hayata alışacak.

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.