Münir Ağabey On Bin Yaşında
An gelir, tanıdığın insanlar hakkında olumlu ya da olumsuz bir şeyler yazmak ya da söylemek zorunda olursun. İlk yapacağın eylem o insanı ne kadar tanıyorum, gibi içsel bir soruya yanıt aramaktır. Ben Münir Ağabey’i tanıyorum; iyi tanıyorum. “Çok iddialısın” diyeceksiniz. Hayır, kesinlikle yanlış anlaşılmak istemem, iddiayı kanıt olarak sunmuyorum. Bir insan başka bir insanı ya üç dakikada ya hiç dakikada tanır diyen biriyim. Herkesin bilip de ya kültürel fukaralığından ya da beyninde taşıdığı kelepçeden dolayı söylemeye cesaret edemediği bir olgu var. İnsan tepesine çıkamayacağın kadar yüksek, dibine inemeyeceğin kadar alçak bir varlıktır. Münir Özkul ağabeyim bu ikilemi yaşamadı. O, yukarıda tanımını yapmaya çalıştığım insanın, “insan denen karmaşığın” dibini ve tepesini kurcalamaya çalışırken yaşlandı. Yaşlandı diyorum. Burada sözünü ettiğim yaş, biyolojik yaş değil. Münir Ağabey oynadığı insan tiplerinin her birinin iyi ya da kötü ömrünü sahneye ve perdeye taşırken yaşlandı. Yani her oynadığı tip kendi boşluğunu doldurup kendi yerine yaşarken, o hepsinin yerine yaşadı. Matematik bilimine başvurursak, on bin yaşında.
On bin yıllık ömrüne sığan şeyler içinde, sevgiden bihaber, beyni başkalarının cüzdanında gezen insanların kurduğu tarikatlarda sevgi aramak gibi onu sukutu hayale atan anlar da oldu. Ama olsun, hangimiz şu dünya denen güzel ifritin üstünde yaşarken yanılgıya düşmedi ki?
Erkek Güzeli Sefil Bilo filmini çekiyorduk. Sevgili Ertem Eğilmez ağabeyim yönetiyordu. Münir Ağabey o zaman Cihangir’de, Kazancı Yokuşu’nun alt kısımlarında, zemin katta küçük bir dairede oturuyordu. Arabası olmadığından (her zaman mal mülk yerine değerleri olsun istemiştir) her sabah çekim için onu alıyordum. Evden çıkmadan önce aşağı yukarı yarım saat laflardık. Laflardık diyorum, çünkü arada bir önemli bir konuya can alıcı noktayı koyduğunda gözlerime bakardı. O zaman benim nezdimde insan denen karmaşığın dibini kurcalamak istediğini anlardım. Bilirdim ki, Yunus’tan dem vurma anı geldi. Cümleyi Yunus adıyla açtığımda gözlerindeki sulu sevinci, sulu sepken sevgiyi görmeliydiniz. O zaman Münir Özkul’un, oyunculuğu neden seçtiğini anlardım. Çünkü bana göre oyuncu polisin iyi ve onurlu çalışmadığı bir mahallede iyi bir ev sahibidir. Hırsızla birlikte hırsızın gölgesini de yakalar. Ben, oyunculuk duruşumda üç insandan etkilendim. Beyni bedeninden büyük, büyüklüğünü bile küçümseyen Şener Şen, hayatın kendisi Adile ablam ve Yunus gibi bakan Münir ağabey. Münir Özkul oyunculuk sürecinde benim gibi Taptuk Emre’nin bahçesinde odun toplayan yeni yetmelere oyunculuk öğretti. Hilafım yok, sözüm insan sözüdür. Ellerinden, dudağı kirlenmemiş insanlar öpsün.