Rollerinde Kendini Oynamazdı
Önce onunla tanışmanızdan başlayalım isterseniz.
Oyuncu olarak beni Bulvar Tiyatrosu’na çağırdılar. Yeni kurulan bir tiyatroydu. Turan Bey diye bir patronu vardı.
1960’lar galiba.
Evet. 1960.
Münir Özkul’un tiyatro geçmişi sizden eski tabii.
Gayet tabii. Tepebaşı Sahnesi’nde başlıyor. Sonra Ses Tiyatrosu’nda oynuyor. Daha sonra Muhsin Ertuğrul’la çalıştığı Küçük Sahne geçmişi var. Yapı Kredi desteğiyle kurulan bir tiyatro. Küçük Sahne’nin de en parlak yıldızlarından biri. Heyecan Başaran ve Münir Özkul bizim çocukluğumuzda duyduğumuz isimler. Tabii ki bu sahnede pek çok sanatçı oynuyor. Sadri Alışık’lar, Çolpan İlhan’lar, adını hatırlamadığım bir sürü oyuncu,
Peki siz onunla ilk hangi oyunda oynadınız?
Ben ilk kez Bulvar Tiyatrosu’nda birlikte oynadım. Uğur Başaran, Tuncel Kurtiz, Münir Özkul, Şevkiye May… Böyle bir kadroyla çalıştım. Oyunun adı Sevgili Gölge. Bildiğim kadarıyla bu oyun vakti zamanında Küçük Sahne’de oynanmış.
Evlenmeniz 1970’lere falan mı denk geliyor?
1970’lerden önce… Evlenmemiz kızımın doğumuna rastlıyor. Öncesinde uzun süre arkadaşlığımız oldu. Sonra çocuk olunca evlenmeye karar verdik.
Onun en çok hangi rolünü beğeniyorsunuz?
Hangi rolü oynadıysa harikulade oynadığı kanısındayım. Zaten tiyatro yaptığı zamanların sonuna denk geldim. Birlikte Sersem Kocanın Kurnaz Karısı‘nı oynadık. Daha öncesinde Devlet Tiyatrosu’nda oynamış olduğu Toreadorlar Valsi’ni, Romanof’la ]uliette’i, Kanlı Nigar’ı oynadık. Aklıma gelenler bunlar.
Onun oyunculuğu hakkında ne söylemek istersiniz?
Benim için çok önemli bir aktör. Bunu eski eşim olduğu için söylemiyorum. Bir tiyatrocu olarak söylüyorum. Bildiğim kadarıyla Türkiye’de aktör tiyatrosunun ilk temsilcilerinden biri. Rolü kendine uyduran, kendini o role katan oyuncular için kullanıyorum bu tabiri. Sayıları az ve bunların ilklerinden biri.
Tiyatroda karakteri istediği gibi yorumlayabilmiş hem de özgür olabilmiş.
Kendi kişiliğini de karakterin içine katmış. İkisini bağdaştıran bir oyuncuydu.
Şöyle bir özgürlüğü de olmuş. Geleneksel tiyatroyu her zaman sevmiş. Ben burulan sonra geleneksel tiyatro yapacağım diyebilmiş. Örneğin, Albert Camus’nün bir oyunu sahnelendiğinde, sıkıldığı zaman bırakıp gidebilmiş. Ama sinemada bu kadar özgür olabildiğini sanmıyorum.
Özel tiyatronuz olunca kendiniz için rol seçme özgürlüğünüz de oluyor tabii ki. Ama onların da bedelleri var. Ödenekli tiyatroların ortamından daha rahat ama daha çok bedel ödüyorsunuz.
Sinemada genelde aynı karakteri oynatmışlar.
Sinemada herkesi hep aynı karakterde oynatmışlar, oynatırlar. Ama onun sinemaya karşı bir aşkı vardı. Sinemanın ilk dönemlerinde, Barbaros Hayrettin’de Cüneyt Gökçer’le beraber oynamış. Edi-Büdü karakterlerinde Vasfı Rıza ile beraber oynamış, Son dönem Ertem Eğilmez sinemasından da önce pelikülleri yanan bir sürü filmi var. Onun eski filmleri pek bilinmiyor. Mesela Semih Evin’le Don Kişot’u yapmış. Değişik rollerde de oynamış yani. Tabii bir dönem sinemada oyuncular hep aynı karakterleri oynamışlar. Üç film üst üste yapılmış.
Hep aynı karakterleri oynadığı dönem olan 1975’ler, zaten sinemanın bitmeye başladığı, seks furyasının ortaya çıktığı zamanlar.
Evet, bu, sinemanın aslında kendi kendini tekrar etmesi, çıkış yolu bulamamasıdır. Başka bir deyişle, aynı çikleti çiğnemesi. Hangi aktöre değişik rol vermişler ki. Türkiye’de böyle bir şey yok. Hollywood sinemasında da yok. Belki İngiliz sinemasında var ya da Avrupa sinemasında.
Sizin hayatınızda Münir Özkul’un nasıl bir yeri var?
Benim için onunla beraber olduğum yıllar çok büyük bir hayat deneyimiydi. Çok zengin bir kişiliği vardı. Birlikte yaşamak çok ilginçti.
Filmlerinde, özellikle bir dönem, baba karakterlerinde oynadı ve yatıştırıcı, dengeleyici rollerdi bunlar. Günlük hayatta da böyle biri miydi?
Hayır, zaten rollerinde de kendini oynamazdı. Son derece mahcup, çekingen bir insandı ama hiç böyle bir rolünü gördünüz mü? Çok gelişmiş zevkleri vardı. Sanata, estetiğe meraklıydı. Sadece sahne sanatları değil, resim, heykel, eski eserler. Bunların üzerinde müthiş bilgisi, hatta uzmanlığı vardı. Birlikte müzeleri çok gezerdik. Antikacı gezerdik. Dediğim gibi, her konuda, hayattaki güzel şeylere karşı müthiş bir ilgisi vardı. Arkadaşlarına karşı, yani birlikte çalıştığı insanlara karşı elinden geldiği kadar eğitici öğretici biridir. Usta tavrı vardır. Mesela bir arkadaş gelmişti Bulvar Tiyatrosu’na. Çok yetenekli bir arkadaştı. Onun çenesinde bir problem vardı. Dişlerinin arasından konuşuyordu. Münir de gitti doktor arkadaşıyla konuştu. Onu ameliyat ettirdi. Yani özel bir insandı.
Peki son “Hababam Sınıfı”nda oynamaması üzerine ne söyleyecesiniz?
Gayet tabii oynamasın. Ne işi var. Niye oynasın, bir anlamı yok.