AYLAK DERGİ

TARIK DURSUN K.

Filmlerdeki İnsan Yanımız: MünirÖzkul

Onun yıllar yılı inanılması zor bir “karakter”i hiçbir saptırmaya (ya da değişikliğe demek daha mı doğru acaba?) fırsat vermeden ya da herhangi bir şans tanımadan hep aynı aynılıkta sürdürmesi bence büyük bir hünerbazlıktır, yani ustalığın da ötesinde bir hünerbazlık, bir göz boyamacılığı (elbette olumsuz yönde değil).

Şurası da bir gerçektir: Onun yarattığı o insanlar, bir ünlü yazarımızın dediği gibi, “beyaz atlarına bindiler ve bir bilinmezliğe doğru at sürüp çekip gittiler”. Hem de bir daha gelmemek üzere. Ve o gün bugün kısmetimiz bütün bütüne kapandı, ortalıkta öksüz ve yetim kaldık.

Sorun bakın televizyon yöneticilerine, gündüzleri o renksiz siyah beyaz yerli filmleri ne demelere arka arkaya, salt ucuz olduklarından ve yok bahasına saat doldurduklarından mı bayıla bayıla izlettiriyorlar?

Ben sanmıyorum. O filmlerde, tüm ilkelliklerine karşılık, bugün toplum bireylerinin büyük bir kesimini yakından ilgilendiren ve nicedir toplum yamamızdan zorla ya da istemeyerek koparıp yok ettiğimiz bir insan yanımız vardı; insana karşı duymak zorunda olduğumuz sevgi bu,

Münir Özkul, işte, sinemada en çok buna yazıklanırken, bir umarsızlığa doğru gidişte bizi yine düşler dünyasına elimizden tutup götüren biroyuncudur…

            Giderek ”asar-ı atika” niteliğine kendi ellerimizle vardırdığım, özlemini çekmemekte hiç mi hiç duraksamadığımız Münir Özkul tiplemesi aracılığıyla yine düşsel bir doyuma erişiyoruz. Çünkü ne böyle insanlar var artık, ne de o insanların yaşadıkları ortak dayanışmalı, bir birini desteklemeli bir yaşama biçimi.

Münir Özkul o insanların bir tür temsilciliğini yapıyor, onu her izleyişimde içimden ağlamak geliyor, neden?

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.