AYLAK DERGİ

SARARMIŞ YAPRAKLAR

    Defterlerimi karıştırdım, yarım kalmış öyküleri tamamlamaya çok üşendim. Tamamladıklarımı da “Kitap eylerim.” düşüncesiyle dergiye göndermiyorum. “Her yıl bir öykü ile okur karşısına çıkmak yerine kendime bir köşe bulayım, orada yazarım.” diye düşündüm. Bence güzel olacak. En az on-on iki sayı gider bu iş. Siz “Hangi iş?” demeden hemen ne yapacağımızı, hatta nasıl yapacağımızı anlatıyorum. 

YEMEK ADI: 

O SAHNE! 

MALZEMELER: 

-Bir adet izleyici. (Herkes kendi yazısını yazmayacağına göre bu durumda izleyici ben oluyorum Yazı yazacaksanız izleyici siz de olabilirsiniz.)

-Bir adet kâğıt. 

-En saçma sapan yerde tükenen tükenmez kalem. 

-Bir adet sonuna kadar izlenmiş film.

-İsteğe göre, filmin yanında yemelik içmelik bir şeyler. (Sağlıksız olmasını tavsiye ederim.)

HAZIRLANIŞI:

-Kâğıt ve kalemi izleyicimize yakın bir yere koyuyoruz.

-Önceden dinlendirilmiş seyirci olarak, filmi açıp sonuna kadar izliyoruz. 

-Filmin sonunda en etkilendiğimiz ve anlattığımızda herkesi etkileyecek bir sahne seçiyoruz. 

-Tavayı yağlıyoruz.

-Kâğıt ve kalemi alıyoruz.

-Kısık ateşte… çok pardon! Kısık ışıkta filmin özetini yazıyoruz. Ama öyle uzun uzun değil, çok metafora, tekniğe girmeden anlatıyoruz. Zaten istesek de giremeyiz. Aklımızda kaldığı kadarıyla anlatsak yeterli.

-Film özetimiz kısık ateşte kavrulurken diğer yandan sosumuzu hazırlayacağız.

-Küçük tavamızı alıp seçtiğimiz sahneyi yavaşça döküyoruz. Sonra o sahneyi niye seçtiğimizi anlatıyoruz ve sunuş.

     Bir şeyler yapacağız işte. Şimdi tane tane anlatayım dedim iyice karıştı. Bende bu huy mudur nedir? Ne zaman mutfağa girsem çok güzel yemek yaparım. Yaparım yapmasına ama bir de üç gün süren mutfak temizliğine sorun nasıl yemek yaptığımı. “Bir yemek yapacaksın altı üstü, mutfağı bu kadar mı karıştırırsın arkadaş?” demeyin. O kadar karışıyor. Yani değerli okur, ciddi bir sinema köşesi istiyorsan birkaç sayfa ilerde Burcu’nun güzel yazısı var, seni oraya da alabiliriz. 

Köşeme başlamadan önce “@osahne” diye bi’ instagram hesabı açayım, orada da sahnelerin videolarını paylaşırız. Siz de mesaj atarsınız; “Şu sahneyi de yaz, bizi yorma.” diye hemen yazarım. 

Önemli not: Spoiler yemekten nefret ediyorsanız korkmayın. Filmi uzak kıyılardan anlatacağım için heyecanını kaçırmayacağım. Filmi, yazıyı okuduktan son izleyecekseniz benim anlattığımdan çok farklı bir filmle karşılaşabilirsiniz. Lütfen yönetmene kızmayın. Ben anlatmayı becerememişimdir.

İŞTE GELİYOR!

O SAHNE GELİYOR!

O SAHNE:

SARARMIŞ YAPRAKLAR’DAN BİR SAHNE

Geçenlerde bu filmi MUBİ’de izledim. (Yemin ederim reklam değil.) Samimiyetle söylüyorum çok tatlı film. Farklı bedenlerin aynı kaderi yaşamasını anlatıyor. Tek cümleyle özetledim filmi. Biraz daha anlatayım. 

Hayata tutunmaya çalışan iki mültecinin hikayesini izliyoruz. Kadın karakterimizin adı Ansa, erkeğin ise Holappa. Henüz birbirini tanımayan karakterlerimiz devamı olmayan ve ıskarta işlerde çalışıyor. Filmin başında kadını bir süpermarkette, erkeği inşaatta çalışırken görüyoruz. Sonrasında işlerinden kovulup başka işler yapıyorlar. -Kadının işten atıldığı sahne de güzel. Onu da seçebilirdim. Kısaca anlatırım diye seçmedim. Seçtiğimiz sahnenin hemen altında “parasız ek” başlığıyla bulabilirsiniz.- Ansa kendisi kadar yalnız ve sessiz bir evde yaşıyor. Ansa ve Holappa’yı mesaiden sonra arkadaşlarıyla gittikleri karaoke barda aynı mekânda görüyoruz. Burada kısa bir göz göze geliyorlar ve o an bir aşkın doğuşunu hissediyoruz. Bu karaoke karşılaşmalarından birinde Ansa, telefon numarasını bir kâğıda yazıp Holappa’ya veriyor. Holappa, Ansa için “evleneceğim kadın” dese de o numarayı kaybediyor ve Ansa’ya ulaşamıyor. Kendisi çok fazla alkol tüketen bir karakter. Alkol yüzünden işinden de oluyor, bir durakta sızıp cüzdanını da çaldırıyor. Ne yapıp edip tekrar buluyor âşık olduğu kadını. Engellerle dolu bir aşk hikayesi izliyoruz. Onlar ermiş muradına biz geçelim sahnemize. 

Seçtiğim o sahneye “Yanlış kişiye servis açtık.” adını verdim. Yani biraz daha filmi özetleseydim bütün filmi anlatacaktım galiba. Neyse ki hemen kapattık özet konusunu. Ansa, Holappa’yı akşam yemeği için evine çağırıyor. Ansa küçük evinde tek yaşıyor. Filmi izleyeler, “Radyosuyla yaşıyor.” diyebilir. Siz yemeğe bir misafir davet ettiğinizde ne yapıyorsunuz? Yemek için bir şeyler ya da hazır tatlı mı alıyorsunuz? Ansa ilk önce tabak, çatal ve bıçak alıyor. Çünkü evinde sadece kendisi için servis takımı var. Bütün aşkıyla yemek yapıyor Ansa. Yemek sahnesini SineGastro (Selçuk Uzman) anlatır. O benim alanım değil. Yemek sırasında aperatif olarak sunulan şarap ile yetinmeyen Holappa matarasındaki alkolü içerken Ansa geliyor. Harika giden bir akşam yemeğinin ardından bir tartışmaya şahit oluyoruz. 

Ansa: Babam içkiden öldü. Kardeşim de. Annem kederinden öldü. Senden hoşlanıyorum ama bir sarhoşla yapamam. 

Holappa: Ben de emir almaktan hazzetmem. 

Holappa evden çıkıp sızana kadar içmeye gider. Beni en çok etkileyen sahne Ansa’nın masayı toplayıp bulaşıkları yıkadığı sahne oldu. Burada hoşlandığı adam için aldığı yeni tabak, bıçak ve çatalı görüyoruz. Önce yıkamak için evyenin içine koyuyor sonrasında vazgeçip onları çöpe atıyor. Fotoğrafları da kaçak yayından çektim. Mubi hakkını helal etsin. Bu sahneyi izlediğimde “Aşkı çöpe atmak böyle bir şeymiş.” diye düşündüm ve çok etkilendim. Ben anlatınca çok etkileyici olmadı galiba ama izleyince seveceğinizi düşünüyorum.

,Ansa, markette çalıştığı sırada son tüketim tarihi yaklaşmış ve geçen ürünleri çöpe atıyor. Bunlardan birisini -evde yemek için- çantasına koyuyor. Bu sırada marketin güvenliği Ansa’yı görüyor ve müdüre söylüyor. Mesai sonunda arkadaşlarıyla evine gitmek için hazırlanan Ansa’yı müdürle karşı karşıya görüyoruz. Müdür, Ansa’dan çantasını boşaltmasını istiyor ve o ürünü orada görünce Ansa’yı hırsızlıkla suçluyor. Beni etkileyen ise iş arkadaşlarının Ansa’ya destek olup o ürünlerin satılamayacağını ve bunun hırsızlık olmadığını söylediği sahne oldu. Müdür elbette onları dinlemiyor ve Ansa’yı işten kovuyor. Arkadaşları da müdüre karşı gelip hepsi birden istifa ediyor. “Bu devirde kim yapar bunu, helal olsun” dedirten bir sahneydi. Öyle işte. Yahu kendi kurmacamı yazmak zor geliyor diye size sinema köşesi hazırladım. Başkasının kurmacasını anlatmak daha da zormuş. Bir de caka sattım, on sayı yazarım diye. Umarım ki yazarım tabii. Ama yazarım gibi. Bakalım duruma göre. Aylak ile kalın.

Bu fotoğrafla sahnenin bir ilgisi yok. Diğer sayfalara ekleyemediğim için buraya iliştirtim.

Bir de MUBİ’ye görselleri çaldığımı söylerseniz çok üzülürüm. Yani söylediğiniz için değil. MUBİ bana “Hayırdır bizim ekmeğimizle mi oynamaya çalışıyorsun” derse, ben bu zamana kadar MUBİ’ye verdiğim paraya üzülürüm. 

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.