AYLAK DERGİ

“SİNEMADA ÇOCUK İMGESİ”

İnsan varoluşundan bu yana, yaşadığı ortama ve doğaya biçim vermeye çalışmış, doğal bir seçimle yaratıcılığını eyleme dönüştürmüş; bunu bireysel ve toplumsal varlığının bir göstergesi olarak görmüştür. Günümüzde yaratıcı olarak değerlendirdiğimiz bireyleri gözden geçirdiğimizde, neredeyse tümünün çocukluk yıllarının etkisi altında kalmış olduklarını görürüz. Çocukluk gözüyle algılananlar, yaşamın vazgeçilmez parçaları olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Algı dünyası yalnızca kalıtımsal değil, çevresel unsurlarla da belirlenir.

Her birimiz farklı imgelerle besleniriz. Herkesten farklı olmamız, bireysel düşünce sistemimizle ve ne ürettiğimizleilintilidir. Bireylerin üretimleri ise, onların neyi nasıl algıladıkları ve bunu ne kadar üretime dökebildikleri ile sınırlıdır. Çevremize ve doğaya biçim vermeye çalıştığımızda oluşan birikim, farklı çevrelerde ve farklı doğa şartları içinde, farklı toplumlarda değişik kültürlerin oluşmasına ve dolayısıyla da insanların yaşamı farklı algılamalarına neden olmuştur.

Söz konusu iletişim olduğunda, herhangi bir çalışma temelinde toplumu ele almak, gözlemlemek, toplumun bazı öğeleri üzerinde yoğunlaşarak bunlardan gerekli verileri toplayıp, yorumlayarak toplumu ve iletişimi daha iyi kavramak durumundadır. Çağın dinamiklerinin, toplumu oluşturan ögeleri ile uyumlu olup olmaması dikkat edilmesi gerekendinamiklerdendir. Sinemada “Çocuk İmgesi” de temelde toplumu, aileyi ve çocuğu sorgulamak zorundadır. Çünkü bir iletişim biçimi olarak “sinema” ve toplumun sürekliliğini sağlayan bir varlık olarak “çocuklar” toplumda bulunmaktadırlar.

Sinemadaki “çocuk imgesinin” araştırılması sırasında da toplum yapısını göz önünde bulundurmadan ve bu yapıdaki değişim dinamiklerini yeterince incelemeden yalnızca sinema filmleri ile kısıtlı kalmak, yanlış sonuçlara varılmasına neden olabilmektedir. Benzer bir biçimde de filmlerin yalnızca sinema ortamlarında izlenmedikleri gerçeğinden yola çıkarak, sinema filmlerindeki çocuk imgesini televizyon, video, bilgisayar ve DVD ortamlarından ayrı değerlendirmek de yanılgılara sebep olabilmektedir.

İnsanların, doğaları gereği başka insanların yaşamlarını, farklı bakış açılarını, farklı duyguları algılamalarınıkolaylaştıran ve kendilerini onların yerine koymalarına olanak sağlayan filmler,

günümüzün en önemli iletişim verilerini taşımaları açısından incelenmesi gerekli olgulardır. Söz konusu bakış açıları göz önünde bulundurulduğunda, filmlerin genellikle yetişkinler tarafından ve onlar için incelendiği dikkati çekmektedir. Oysa, filmlerin hemen tümünde belirgin ya da belirsiz bir biçimde ortaya çıkan bir çocuk olgusu da bulunmaktadır. Filmlerin amacının, içinde yaşadığımız toplumu ve bizi yansıtmak olduğu düşünüldüğünde, filmin içindeki bir çocuk unsurunun hangi görünümlere büründüğünü araştırmak gerekmektedir. Filmin nasıl bir toplumu ve o toplum içindeki hangi bireyi ne açıdan ve ne biçimde yansıtmakta olduğu çok önemlidir. Farklı dönemlerde ortaya çıkan farklı edebiyat akımları gibi, filmlerin de farklı dönemlerde farklı bakış açılarını ele alarak çekimler yaptığı bir gerçektir. Bu nedenledir ki günümüzde yapılacak herhangi bir film eleştirisi ya da film incelemesinin, filmlerin içinde bulunduğu tüm ortamların göz önünde bulundurularak yapılması zorunludur.

SİNEMADA ÇOCUK

Çocuk ve Sinema İlişkisi

Çocuk ve sinema ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda akla ilk gelen konu çocuk filmleridir. Anlatılanların sadeliği ve kolaylığı nedeniyle, çok sayıda yapımcının ve yönetmenin en sevimli konusu olan çocuk filmleri, günümüzde oldukça fazla ilgi odağı olmaktadır. Çocuk temalı filmlerin yalnızca çocukların seyri için değil; ekonomik, teknolojik, toplumsal vb. nedenlerle bu tür filmlere yöneldiği ve aslında çocukların da yalnızca çocuk filmleri izlemediği gerçeklerinin bilinmesine karşın, sinema ve çocuk bağlamında farklı bir bakış açısı geliştirilememiştir.

Nasıl bir sinemada, nasıl bir çocuk kavramından söz edildiği açıklığa kavuşturulmalıdır. Bunun için de toplum yapısının bilinmesi, toplum yapısı içinde çocuğun konumlandırılması, tanımlanması gerekmektedir. Çocuğu tanımlayabilmek için öncelikle ailenin tam olarak tanımlanması gerekmektedir. Yine de bunun tam ve kesin bir tanımına ulaşabilmek oldukça güçtür. Aile kavramı pek çok kültürde farklı biçimlerde ortaya çıkar. “Çocuk” kısaca ve yasal tanımı ile evli bir erkek ve bir kadından oluşan toplumsal bir kurumun en küçük bireyi olarak tanımlanmaktadır.

Çocukluk dönemi ve özellikleri, çocuk ve sinema ilişkisi açısından son derece önem arz etmektedir. Çocuğun aile içindeki konumu, bu ortamda mutlu, huzurlu, sağlıklı oluşu ile olamayışı arasındaki farklar, çocuğun farklı seçimler yapmasına neden olabilir.

Sinemada çocuk anlatıları aynı zamanda toplumların aile yaşamları, ekonomik ve sosyal konumları hakkında sosyolojik analizlere imkân veren bir potansiyel barındırıyordu. Bisiklet Hırsızları’nda babasının bisiklet çalarken yakalanıp hakarete ve lince uğradığını gören çocuk gözü, sinema yolculuğunda çocukluğun sınırının büyümeye yazgılı doğasını da ortaya çıkarıyordu. Bu yeni rotanın adı, sancılı bir “büyüme hikâyesi” idi… Çocukluğu hatırlama, masumiyetle yüceltilen değil savaş, yoksulluk ve çaresizlik gibi temaları daha iyi anımsatabilen bir uzama kaymaya başlıyordu.

Bu hatırlama biçiminin bir örneği olarak çok popüler bir başka İtalyan filmi Cinema Paradiso (1988), “Büyüme Hikâyesi’nin” ve biyografik anlatım tarzının örneklerinden biriydi. Film, otobiyografik olma olasılığıyla birlikte, “çocuk gözü” ile “yetişkin gözü” arasındaki ayrımın sınırlarını yakınlaştırıyordu. Artık “büyümüş” bir çocuğu, koca adamı yani yönetmen karakter Salvatore’yi görmekteydik. Film, metaforik bir girişle, çocuğun sinemaya olan ilgisiyle başlamaktadır. Ancak bu masum merak, bir vazgeçiş ve unutmayla sonlandığı için metonimik bir evrene kayar. Salvatore, çocukluk yıllarındaki yakın dostu olan sinema makinisti Alfredo’nun ölüm haberini alınca, yıllardır hiç uğramadığı âdeta unuttuğu küçük kasabasına geri döner. Bu gidiş, yıllardır kaçtığı çocukluk hatıralarının onu ele geçirmesine de neden olur.

Sinemada Çocuğun Yeri ve İşlevi

Çocuğun sinemadaki yerini tam olarak görebilmek için, filmler bazında çocuk imgesinin nasıl yansıtıldığını konumlandırabilmek, çocuğun sinemadaki yerini ve işlevini göz önünde bulundurmak gerekir. Aynı zamanda, çocuğun sinemadaki işlevi ve yeri, yine toplumun bakış açısı ile de anlam kazanacaktır.

Çocuk, sinema alanına girdiğinde, üzerine belli bir gösterge anlamı yüklenmektedir. Mühim olan da, bu göstergelerin çözümlenmesi, çocuğa yüklenen farklı anlamların aktarılabilmesidir. Göstergelerin çözümlenmesi ise hem kuramlara, hem de insanların kendi yaşamlarından aktardıkları algılama biçimlerine göre değişik ele alınabilmektedir.

Sinema-çocuk ilişkisi söz konusu olduğunda, sinema bağlamında çocuğa iki işlev yüklenmektedir.

  1. Çocuk araç olarak görülür ve imge olarak konumlandırılır.
  • Çocuk amaç olarak görülür ve izleyici olarak konumlandırılır.

Çocuğun araç olarak görülmesi, film içerisinde çocuğun görülmesi, temsil edilmesidir, çocukla ilgili göndermelerin yeralmasıdır. Çocuğun sinema yönünden araç olarak görülmesi ise doğrudan doğruya çocuğun izleyici olarak gündeme gelmesi demektir.

Sinemada, tüm filmler içerisinde çocukla ilgili olarak varlığı sınanan dört ana öğenin varlığı söz konusudur:

  • Çocuk imgesi taşıyan,
  • Oyuncusu çocuk olan,
  • Çocuksu olan,
  • İzleyicisi çocuk olan.

Çocuk Merkezli Film Tipleri

Filmlerin anlatılış biçimi, çocukların filmleri sevmelerine, dolayısıyla da anlayabilmelerini sağlar. Çocuk sevdiği filmi hafızasında tutar, sahne sahne o filmi yaşar. Her izlediğinde ilk kez görüyormuş gibi aynı keyifle izler, çizgi filmlerin yinelenen sahnelerinde aynı maceraları heyecanla bekler. Kendi yaş aralığına hitap eden seyirler dışında, çocuk, yetişkin filmlerinden de zevk alabilir. Bu da yine çocuk için filmin konusundan ziyade, filmin anlatılış biçimi ile ilgili bir özellik taşır.

Çocuklar için, çizgi filmler teknik açıdan, tüm konuların ve türlerin canlandırılabilmesine olanak sağlayabilecek nitelikte zengin bir yapıya sahiptir. Hayal dünyası ile ilintili görseller bulması çocuğu, anlatım yönünden zengin olanbu yapının içinde tutar. Filmlerin içeriği de çocuğun bilinçaltına

kaydettikleri açısından oldukça önem taşımaktadır. Avantaj ve dezavantajlarının da göz önünde bulundurularak,sağlıklı bir izleme pratiği geliştirilmelidir.

Animasyon türü filmler, hem toplumlarda daha fazla söz sahibi olmaya başlayan çocukların hem de ekonomik ve politik gereklilikler nedeniyle yetişkin bireylerinde gözdesi haline gelmiştir.

Sinemada Çocuk İmgesinin Saptanışı

Filmlerde çocuk imgelerinin saptanabilmesi için, imgelerin filmlerdeki ve toplumdaki bütün yansımalarının bir arada görülebilmesi gerekir, bu da maalesef ki oldukça güçtür. Film ile özdeşleşme, herkesin kendi bireysel yapısı ile ilgili olarak paralel gerçekleşmektedir.

Filmin anlatısındaki çocuk, işlevsel ve imgesel olarak değişik görevler üstlenir. Bu görevler filmdeki uygunluk ve bütünlüğün sağlanması, filmin amaçlılığının, kabul edilebilirliğinin ve metinler arası geçişlerin sağlanmasıdır.

Çocuk Hakları

Çocuk hakları ve çocuk hukuku çocuk – sinema ilişkisi açısından son derece önemeli bir konudur. Temel hak veözgürlüklerinden yoksun, sağlıksız şartlar altında yaşamını belirsizlikler içinde bir yaşam savaşı veren çocukların, doğumdan önce ve hemen sonrasında, çok küçük yaşlarda ölmeye mahkûm yeni doğanların, sinema gibi bir iletişim biçimi ile karşılaşmaları bile olanaksızdır. Çocuklar açısından yaşam şartları ne denli düzgün ve sağlıklı olursa olsun bazı ilkel toplumlar ve sinemaya yeterince önem vermeyen toplumlarda da çocuk ve sinemanın bir araya gelmesi pek olası değildir. Çünkü hem teknolojik hem ekonomik hem de kültürel bir alt yapı gerektiren sinema olgusu, çocukların uygar bir biçimde doğup yaşama şansına eriştiği, hak ve özgürlüklerinin yasalar yolu ile korunduğu ve kendilerine önem verildiği ortamlarda karşılaşabilmektedirler.

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.