AYLAK DERGİ

BİR TAŞINMA-1

Yankılı odalardan birinde kenara sinmiş dizdiğim legolarımdan hallice kolileri seyrediyorum. Ağzı açık koliler, hızla susturulan koliler, “Kuruyemişin en iyisi!” yazısının ve dağın arkasından güneş çıkan resmin üzerine denk gelecek “Çocuk Odası Oyuncaklar” kolileri… Hepsi trenin bir vagonu gibi dizilmiş, birbirlerine kenetlenmeyi bekliyor gibi. Benim legolarımdan farklı olarak üst üste değil, art arda kenetlenmeleri gerekiyor. Ancak o zaman yol alabilirmiş. Bir yandan mutfaktan gelen hışır hışır sesler küçük bir oyunun başlangıcı. Annemin tabakları sardığı gazetelerdeki yüzler, bindikleri vagonda bütün yol boyunca tabaklara, bardaklara, çanaklara nasıl hikayeler anlatır?  Dip dibe sıkışık bir yolculuk geçirecekler, bari biraz eğlenceli olsun; birbirlerine hikayeler anlatsınlar. 

Apar toparlık ve paldır küldürlükmüş bu taşınma da. 

Bakıyorum da bu haliyle de yaşarmışız aslında. Ne olacak canım şuralarda koliler dursa? Hem koltuklarımız öylece duruyor. Yataklarımız da. Evet halılarımız yok ama, ne olacak canım? Ben, yeni resimler yaparım kağıtlara sonra onları uçlarından yapıştırırız ve halı olur. Yine ev gibi olur. Yine evimiz olur.

Bu odadan nasıl çıkacağımı düşünürken koridorda beni bekleyen zorlu bir yolun olduğunu nereden bilebilirdim ki? Bu odadan çıkıp odama, eski odama -sahi ne çabuk eski oldu odam?- gidebilmem için önce koridorun tam ortasındaki dağı geçmem gerekiyor. Her yanı ayrı renkte, üstünden alev fışkırma ihtimali olan bir dağ: Çamaşır dağı! Az ileride yere çöküp ağlayan anneannem gibi kaskatı duran, aynı ona benzeyen renkli çamaşır dağını geçebilirsem ilk turu bitirmiş olurum. Ben 1, dağ 0. Eğer üstünden atlarken ayağım dağa değmezse ben 2- dağ 0. Eğer üstünden atlarken bir de dağ alev püskürtmezse işte o zaman: BEN 3-DAĞ 0. 

İşte hazırım. Bir, iki, ü… o da ne? Arkamda bir ses. Bizim evimizin -hala evimiz mi?-  kapısı açılıyor. O da ne? Bir dev. Hayır bir değil, iki, üç… Bu devlerin burada ne işi var? Hem de deli gücündeler. Senelerce babamı taşımış o kuvvetli üçlü koltuğumuzu tek eliyle havaya kaldırıp sırtına alabilecek kadar güçlü. Bu bir delilik değildir de nedir? Aa, bir de öteki deve bakın! O da ailecek, hatta ve hatta anneannemler babaannemler geldiğinde bile sığabildiğimiz kocaman koskocaman yemek masamızı serçe parmağıyla kaldırdı. Serçe parmağıyla! Bu devleri geçmek imkansız. O zaman bu devler beni görmeden saklanıp onları sadece benim görebileceğim bir yere geçersem ben 1, devler 0. Çünkü ben onları görebiliyorum ama onlar beni göremiyor. Onların yapamadığı bir şey bulmuş sayılırım bence. O zaman, o zaman devler evimizi terk edene kadar çamaşır dağını ve anneannem dağını geçersem oradan da odama gidebilirsem ben 2, devler 0. Nitekim uzaklaşmak müthiş olacak, çünkü bu devlerin zehirli iksiri öyle kötü kokuyor ki eve girdiklerinden beri salonumuzun duvarlarına kadar sindi. 

İşte hazırım! Artık bütün engelleri aşıp odama ulaşabilirim. Bu yolda yapmam gereken bir şey kaldı. Kimseyi dinlemeden, duymadan yolumda gitmek. Sürekli konuşan babamdan, annemden ve bütün büyüklerden uzak; bir şarkı söyleyebilirim içimden. Dışımdan söylersem devler beni fark eder. O zaman ben 0, devler 1000. Devler 1000 olursa beni de ayak parmaklarıyla havaya kaldırıp kolilere yerleştirebilirler. En iyisi içimden şarkı söylemek. Evet, evet.  İçimin her yerinde söyleyebilirim, hem benim içimde ses yankılanmaz ki. İçimin evi taşınmıyor ya! 

Bir, iki, üç!

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.