Tüm kalp metamorfoz betimlemelerini yaşadığımı sanırdım. Kalbin yumuşak dokusu ve şekli bize yanlış anlatılmış olabilir mi diye bile düşünürdüm. Ama canlı görmüştüm. Bu olamazdı.
Bir gün benim yumuşak dokuma, hayat savaşını ciddiye almış biri çekinmeden dokundu, eline ilk gelen cisimle vurdu. Sanmayın ki izin vermedim. Yumuşak doku ezilirdi herhalde ama benimkinde kırılmalar yaşandı. Yaşadığım dönem itibariyle çok sertleşmişti. Bunu itiraf etmek gerekti. Simli beyaz ve sarı sedefler içimde yayıldı. Öyle gösterişli yaptı. Eşlik etsem gözlerim kamaşırdı. Eğilip bakamadım. Umudu da bir kokuya sığdırmışlar gibi, uyandım.
Ayağa kalkıp da sevmenin ne olduğunu tattığım için duymak istediğim vardı. Bu eylemin sevginin saygılı karşılama ile bağlantılı olduğunu bilirsiniz, umuyorum. Tekrar vurmaya kalkarsa çok daha kötü bir sedef yumağı ile yok olacaktı. Çünkü insan olarak duyuyor, görüyor ve seviyordum. Ancak ayakta olmam daha da büyük bir cüret gibi gelecek ki, eline daha parçalayıcı nesne aldı. Tam da içi şekerle doluyordu. Zamana takıntım bu yüzden olsa gerek, parçalarımı zaman toplayamazdı. Eski kalp şekli de elde edilemezdi zaten. Parçalı kalp atışı, güçlü olmaz.
Karşıma oturduğunda kalbim renk değiştirirdi. Esprili bir renk kodu verirdim muhakkak. Ama keşke tasarlayıcı ilişkiyi kurabilseydik. Bir gün tüm zincirlerin aynı anda denk geldiği bir Çarşamba günü olmuştu. Ben de birkaç büyük hacimli hedefimi aynı güne sığdırmaya çalışmıştım. Bir anda ateşli bir silah haline gelmişti. Benim de huyumdur diyebilir miyiz bilemiyorum. Kararlarım keskin ama net değildir. Gitmeye karar verdim. Şiir yazabileceğimi bilmediğim bir 20 dakika sonra arabamı park ettim ve ilerledim.