Yemyeşil çimenler, boydan boya kurulmuş direkler üzerinde salınan minik sarı ampuller. Rengarenk çiçekler yüksek kokteyl masalarını süslüyor. Hafif bir esinti, gün kızıl, batıyor. Yumuşak bir Stacey Kent mırıldanırcasına çalarken, davetliler durdukları yerde salınıyor. O yanımda. Yüzümde bir gülümseme. İlk defa bir geline imrenerek bakmıyorum, güvendiği ve sevdiği adamın koluna sarılmasına, birazdan evet diyecek olmasına takılmıyorum. Sıkıca Can’ın elini tutuyorum.
Yaşlıca bir kadın yaklaşıyor yanıma, ¨Eşinizin¨ diyor, ¨gözleri ne güzel. Benim rahmetli de böyle bakardı¨ Bir kanatlarım eksik, uçacağım birazdan.
Onun evine gidiyoruz. Daha yakın. Camlar açık, Boğaz havası püfür püfür… Etraf sakin, iyotu yavaş yavaş içimize çekerek ilerliyoruz. Radyoda sakin bir müzik.
Son virajda karanlığın içinden gelen o far. Önce gözümün içinde, sonra giderek yaklaşıyor.
Biri elimi tutuyor, onun gibi değil. Bu koku onun evinin değil. Bu sert yatak onun yatağı değil. Can… Can, neredesin? Beni duymuyorlar. Doğrulmak istiyorum. Olmuyor. Bacaklarım, ayaklarım yok sanki. Gözlerimi açmaya çabalıyorum. Ne kadar da ağır göz kapaklarım, bedenim, ruhum.
Bağrış çağrış, bu ne gürültü? ¨Hadi¨ diyor birisi, ¨Uyan Lara! Savaş. Aç hadi gözlerini¨ Ben mi, neyle? Anlamıyorum. Neresi burası, neden duymuyorsunuz beni, neden açamıyorum gözlerimi? Can! Neredesin?
Üzerimde kırık beyaz uzun bir elbise, dantellisinden. Elimde rengarenk bir buket. Güneş pırıl pırıl, tek bir bulut yok gökyüzünde. Bu onun kokusu. Dönüyorum yavaş çekim, gülüyor. Güzel gözleri parlıyor, içlerinde ben. Kırık beyaz ceket yanık tenine nasıl da yakışmış. Elimi uzatıyorum, ulaşamıyorum. Uzaklaşıyor her şey, dönüyor.
Bu sefer gözlerimi aralayabiliyorum biraz. ¨İki gün oldu neredeyse. Bir açsa gözlerini. Korkutuyor beni¨ diyor tanıdık bir ses. Babam bu. Hani korkmazdı hiçbir şeyden? Her şey bulanık. Karşı koyamıyorum yine ağırlığa. Biraz daha kalsalar, anlatsalar. Neler oldu? ¨Hastamızın dinlenmesi lazım. Lütfen odayı boşaltalım artık¨ Kim bu otoriter ses? Baba, söylesene. Neler oluyor, Can nerede?
Stacey Kent çalıyor bir yerlerde. Ceketinin yakasında elimdeki çiçeklerden. Gülümsüyor. Bu sefer eli uzaklaşmıyor. Sıcacık, sımsıkı tutuyor. Bir şarkı mırıldanıyor, sonra kulağıma ¨Hep yanındayım, sen varsan ben de varım¨ diye fısıldıyor. Müziğin sesi artarken onun görüntüsü kayboluyor.
¨Elini mi oynattı?¨ Annemin sesi yaklaşıyor müziğin ardından. Başka bir ses soruyor. ¨Nasıl olmuş?¨ ¨Hızla almış virajı, üstlerine uçmuş motosiklet,¨ diyor annem, sesinde gözyaşları. ¨Vah vah. Kadersiz kızım¨ diyor diğeri, ¨Kim kullanıyormuş Lara’nın arabasını?¨ ¨Arkadaşıymış yazık, gencecik çocuk.¨ Anne, bana baksana. Sana tanıştıracaktım ya hani, Can. İşte o kullanıyordu. Sevgilim benim. Neden ağlıyorsun anne, peki Can nerede?