Bizi balkona çıkartan sebeplerin, anıların, sözlerin ve dağınıklıkların çamaşırlarını toplamak.
Dört duvara sığamadığım anları, kendimi “bir temiz hava alayım” lara attığım balkonların sayısını düşünüyorum nicedir. Yıldızları kovaladığım balkonlar, çiçekleri suladığım balkonlar, çocuk oyunlarını seyredip kendi köşe kapmacalarıma daldığım balkonlar, yasların balkonları, yaşların balkonları… Nedir bu balkonların kutsallığı, söyleyin ey mimarlar!
Nicedir balkonlarda düşündüklerim, düşlediklerim. Hatırladıkça çıkageliyor iliştirilen bütün anılardan ilk yazılarım:
“Balkonlardan sarkmayınız!
Balkondan bakınız, gökyüzüne bakınız, bulutlara mest olunuz ama sarkmayınız. Çiçeklere bakınız, onları sulayınız -tercihim mor sardunyalardır- konuşunuz onlarla. Onlar sarksın siz sarkmayınız.
Ne garip! Artık hiçbir komşu mermerine menekşeler iliştirmiyor, yoğurt kabında bile. Oysaki ne de güzel yarenlik ederdi bir kaldırım güzeli, sigara tüttürürken.
Sokakta oynayan çocukları izleyin. Öyle ki, görünürde; köşe kapmaca oynarken çapraz köşeden fırlayan çocukla çarpışma ihtimali yüksektir. Fakat bizim mahallede kimse kimseye çarpmıyor.” -2017
Balkonda oturmuş bakıyorum. Uzaktaki apartmanda bir balkonda çamaşırlar dipdibe asılmış. Yerden tasarruf etmek için kıyafetlerin ortası yere doğru sallandırılıp uçlarından mandalla tutturulmuş. Hatta ve hatta mandaldan da tasarruf etmek için iki kıyafetin birleştiği yer bir araya getirilmiş ve asılmış. Balkona beni çıkaran duygularıma yaptığım gibi. Sıkışık bir şekilde sıcakta kurusunlar diye dizilmiş. Yaşı yası kurusun bir an önce de yeni duygular alsın yerini diye. Pardon, yeni çamaşırlar. Öyle ya da böyle kurur elbet. Fakat asıl düşündüğüm şu; ardından gelecek çamaşırlar da yığınla ise nedir bu kadar kir, ne oldu da birikti bu kadar çamaşır? Hangi yorulmuşluğa bulaştım ben bu kıyafetlerle? Biz, komşular. Uzak apartmandaki zili çalıp komşuma “benim çamaşır telimde boş yer var istersen buraya da asabiliriz.” desem, ne olur ki? Çamaşır tellerini paylaşamayacaksak nasıl karşı uzak komşuculuk oynayacağız bu hayatta? Bütün mahalle birleşsek upuzun bir çamaşır teli gersek yollar boyu hatta yere düşen çamaşırlarımıza gülsek, ağlasak beraber. Kocaman çember gibi bir tel şöleni! Ne olurdu? Belki arada kirden değil de sevinçten yıkanmış bebek zıbınları, gelinlikler, mezuniyet elbiseleri veya sadece anısını koklamak istediğimiz tertemiz kıyafetler de çıkar. Bakar bakar seviniriz hep beraber. Ne olur ki? Belki yan mahalle de yetişir telimize ve onlarla beraber zigzaglar çizeriz semt boyu. Çamaşırlar kuruyadursun, mahalle güzel koksun biz de balkonlara çıkalım ve seyredelim. Olmaz mı, ne olur?
Ve görüyorum ki nice nicedir derdim kimsenin kimseye çarpmadığı oyunlar.
Kimsenin kimseye vermediği saksılar
Kimsenin kimseye anlatmadığı kopmuş çamaşır telleri.
Ardımda durulamadan sıkmaya geçen çamaşır makinesi sesi, önümde ise gerilmiş iki tel ve yerden tasarruf etmek için dip dibe asılmış hatta ve hatta mandaldan da tasarruf etmek için iki kıyafetin birleştiği yer aynı mandalla bir araya getirilmiş çamaşırlarım. Aklımda karşı komşumun kapı zili sesinin hayali. Acaba duyar mı? Duyar mıyız?