AYLAK DERGİ

SERDAR BİLİŞ

1. Londra Middlesex Üniversitesi tiyatro yönetmenliğini okudunuz. İngiliz Ulusal Tiyatrosu’nda staj yaptınız. Birçok değerli isimlerle birlikte atölyeler yapma fırsatınız oldu. Dramaturjji departmanı ile birlikte oyunlar geliştirdiniz ve birçok yazarla çalışarak dünya prömiyerleri sahnelendi. Royal Court Tiyatro’sunda uluslararası metin danışmanlığı yapıyorsunuz. Ülkemizde ise Kadir Has Üniversitesi’nde tiyatro dersleri veriyorsunuz ve mezuniyet oyunlarını yönetiyorsunuz. Kazandığınız Channel 4 Yönetmenlik ödülü ile bir nevi başarılarınızı taçlandırmış oldunuz. Aldığınız bir karar, ulusallıktan çıkıp uluslararası tiyatroda ismini duyurmanızı sağladı. Bizlere yolun başından, bu karar sürecinden (adım atmaktan çekinenler için) biraz bahseder misiniz? 

 İnsan bir yerde sıkışma hissediyorsa, bazen vazgeçmek, bırakmak ve yeniden başlamak anlamlı olabiliyor. Yeni bir ülke, yeni bir dil, yeni bir kültür, Kostya’nın dediği gibi ‘’yeni bir form’’ bize kendimizi başka bir aynadan yansıtır, ve yeni yolları mümkün kılar. Bilinen o söz gibi, ‘’sürekli aynı şeyi yaparak farklı sonuçlar hayal edemeyiz.’’ Su akar yatağını bulur elbet ama suyun akması önemli. Tıkanıklıkları açmak da bizim görevimiz. Yanlış yapmaktan korka korka hiçbir şey yapamaz hale gelmektense, ‘’bir şey yapmak’’ çok daha mantıklı. Dramanın temel kuralı sonuçta ‘’konuşma yap’’  

2. Türkiye’de siyasi ve toplum baskısından dolayı oynanan oyunların çoğu, uzun yıllar doğrudan değil de metaforlarla anlatılmak istenmiş. Günümüzde oyun yazarlığını nasıl değerlendirirsiniz? Daha cesur yazarlar görüyor muyuz mesela, görüyorsak bu etkinin, değişimin kaynağı sizce nedir? 

 Tiyatro Atina demokrasisinde toplumun ve bireyin inşası adına çok mühim bir rol oynamıştır. Toplum arena da insanın en tehlikeli, en karanlık düşünceleri ve eylemleri ile yüzleşmiştir. Etkili bir sanat olduğu içinde çağlar boyunca her zaman kontrol edilmek, ele geçirilmek istenmiş. Bugün Türkiye’de özellikle İstanbul’da çok dinamik bir tiyatro üretimi olduğunu düşünüyorum. Fakat tiyatroculardan, yazarlardan çok politik bir tavır olarak fazla cesur olmalarını beklemek biraz haksızlık gibi geliyor. Bir yazarın, yönetmenin, oyuncunun cesaret göstereceği yer dramanın kılcal damarlarında, bakmaya, görmeye cesaret edemediğimiz duyguları düşünceleri damıtmak olmalı.  

3. Özel tiyatroların zamanın ruhunu daha iyi yansıttığını düşünüyorum. Kurumsal tiyatroların ise (birçok kurumda da olduğu gibi) geleneksellikten kopamama hali var. Bu durum seyircinin dinamizmini nasıl etkiliyor?  

Kurumsal tiyatrolar yani vergilerle ödenekli hale gelmiş tiyatrolar çok ciddi bir misyon yüklenmekteler. Bu hiç hafife alınmaması gereken mühim bir iştir. Bu kaynağın eğitimli, deneyimli, yaratıcı bir bir vizyon tarafından kullanılması o hizmetten yararlanacak toplum için oldukça önem teşkil eder. Ben atama usulü vizyon belirleyen ödenekli tiyatrolar için ahlanıp vahlanıyorum… Oysa ki bu kurumlar tiyatronun can damarı olmalılar. Özel tiyatrolar gişe kaygısı, popüler kültür beklentisi, zaman zaman olanaksızlıklar içinde yine de müthiş bir dinamizm oluşturuyor. Halbuki sürdürülebilir ve derinlikli kültür politikaları üretmesini beklediğimiz yerler ödenekli kurumlardır.  

4. Geleneksellikten çıkmak, modernizmi yakalamaya çalışmak, bu süreçte yaşanan toplumsal sorunlar, sonucundaki trajikomik tutumlar insanlığın içinde devam eden durumlardır. Zaman tüneli içindeki sancıları, birebir bizlere yaşatır, bir bakıma dönüşümü sembolize eder. Bunu da en iyi gözlemleyenlerden biridir Ahmet Hamdi Tanpınar. Ve çok kıymetli eseri “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” nde bu bocalamayı çok iyi yansıtmıştır. Size dönecek olursak “Bir kişinin zihninde cereyan eden bir hafıza olabileceğini düşündüm,” sözünüz aslında her şeyin özeti gibi ama bu romanı sahneye uyarlama fikri nasıl doğdu, uyarlarken öncelikle neye dikkat ettiniz? Sahnede ise; oyunculuğu ve özgünlüğü ile kendisini kanıtlamış isim Serkan Keskin’i görüyoruz. Öyle bir isim seçmişsiniz ki, oyun sanki onun için yazılmış gibi. Bu isim zihninizde nasıl canlandı? Kısacası nokta atışınızın altındaki etken neydi?  

Serkan’la zaten tanışıyorduk. Oyunu yapmaya karar verdiğim zaman aklıma gelen ilk isim oldu. Serkan’ın Hayri İrdal’ın mayasına çok uygun olduğunu düşündüm. Marifetli, bir karakterden bir karaktere geçebilecek biri olmalıydı. Ve aynı zamanda, bütün bu geçişleri Hayri’nin prizmasından geçirerek anlatabilecek biri. Çok marifetli, seyirciyi peşinden sürükleyen bir oyuncu Serkan. Ancak tek kişilik oyun yapmak Serkan’ın da, benim de alışık olduğumuz bir şey değildi. Tüm karakterleri kendi oynadığı için karşısında kimse yoktu provada. Oyun için çektiğimiz sahnelerde de iki hafta boyunca stüdyoda mavi duvarlara bakarak tek başına oynadı, zor işti.  

5. Sizin gözünüzden Afife Jale’yi, Demet Evgar’ın performansıyla ve Selin Hanım’ın kaleminden izleyecek olmak, heyecan verici. Siz, Afife Jale’yi nasıl görüyorsunuz? Yönetmen koltuğunda yer almadan önce hikâyeye karşı neler hissetmiştiniz?  

Kuşaklar boyunca tüm tiyatroculara ve cesur kadınlara ilham olmuş, bir deniz feneri gibi karanlık zamanlarda yol göstermiş bir ışık, bir simgedir Afife. Hayal dünyamızı saran bu güçlü fi ürün hayaleti bütün sahneleri dolaşsa da adına yazılmış ya da adanmış görkemli bir sahne eseri maalasef yok. Sahnede olmayı bütün mevcudiyeti ile arzulayan Afife’nin, kadının sahneye çıkmasına, göz önünde olmasına, yasak koyan düzene. Bu yeni yolculukta bu coğrafyanın özgün hikayesini uluslararası standartlarda sahneye taşımak için heyecanlı ve kararlıyız.  

6. Son olarak, oyun yazan, yazma isteği olan insanlara neler söylemek istersiniz, nasıl bir yol izlemeliler ki, tiyatronun gelişimine katkı sağlayabilsinler?  

Daha önce pek deneyimli olmayıp da tiyatro oyunu yazmak isteyen insanlara verebileceğim tavsiye: ‘’Yazmak, yazmak, yazmak.’’ Bugüne kadar çok oyun fikri dinleyip azını okuyabilmiş bir insan olarak, kağıda dökülmemiş bir fikrin suya yazı yazmak gibi olduğunu söyleyebilirim. Olabildiği kadar oyun okuyup erişebilecekleri (ki böylesi programlar çeşitli kurumlar tarafından sürdürülüyor) yazarlık atölyelerine katılmalarını, kağıdın başına geldiklerinde de her şeyi unutup ısrarla yazmalarını tavsiye ederim.  

Abone Ol

Yeni sayılarımızdan haberdar olmak için
ücretsiz abone olabilirsiniz.